Bazı şeyleri tekrar tekrar yazmak sıkıcıdır. Ama
ne yazık ki bunu yapmak gerekir. Çünkü söylediğiniz ve yazdıklarınız herkese
ulaşmaz. Ulaşsa bile bazıları anlamayabilir. İyi niyetli insanlara aynı şeyi
tekrar anlatmak gereği doğar. Bazıları ise iyi niyetli değildir, okuduklarını pekiyi
anlar da çarpıtırlar; hatta söylediğinizin tam tersini yayarlar. Çünkü
siyasette herkes dürüst değildir, ilkeli de değildir. Öyle olunca görüşlerinizi
tekrar tekrar yazmak, ya da daha önce söyleyip yazdıklarınızı yeniden hatırlatmak
gerekir.
Bazı dost ve arkadaşlarım bile soruyorlar: “Şu
‘Türkiyelileşme’ meselesi üzerinde ne düşünüyorsunuz, bu konuda bir yazı
yazsanız…” Oysa ben bu konuda, değişik zamanlarda, değişik konuşma ve
yazılarımda görüşlerimi söyledim ve yazdım. Ama belli ki bu bazı dost ve
arkadaşlarıma bile ulaşmamış. Ayrıca bu konuda bazılarının bilinçli şekilde
demagoji yaptıkları, benimle ilgili olarak çarpıtmalara başvurdukları da
kulağıma geliyor. Bunlar yazmayı göze alamıyor, ama dedikodu yapıyorlar. Eh dedikodu
da bazıları için bir mücadele, bir propaganda yöntemidir.
Ve böylesi tavır ve tutumlar yalnızca karşıt
cephede olanlardan gelmiyor –onlardan gelmesi çok doğal- ama bazen sözde bizim
cephede olanlardan da geliyor… Buna da şu uzun siyasal hayatımda çokça görüp
yaşadıklarımdan sonra şaşmıyorum. Yıllar önce bir şiirimde şöyle demiştim:
Barış ve özgürlük kavgasında
Başı dik, onurlu, direngen
Bir ersen
Dostun da çok olur, düşmanın da
Kimi de sözde senin kampında
Okları sana çevriktir…
Öyle olunca bazı şeyleri yeniden söylemek ve
yazmak, en azından hatırlatmak gerekiyor. Ben de şu “Türkiyelileşme” meselesi
ile ilgili olarak öyle yapıyorum. Bu yılın Nisan ayında Sabah Gazetesi’nden
Uğur Yıldırım’ın benimle yaptığı röportajın buna ilişkin bölümünü aşağıya alıyorum:
- HDP’nin 7 Haziran Genel seçimleri öncesinde
açıkladığı seçim bildirgesini nasıl buldunuz? Bildirgede yer alan “Ortak vatan”
ve “Silahsız çözüm” ve “demokratik özerklik” taleplerini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Bu bildirgede Kürt sorununun çözümünü amaçlayan
dişe dokunur öneriler yok. Öteden beri söylüyorum, dünkü BDP’nin ve bazı sol
grupların eklemlenmesiyle oluşan bugünkü HDP’nin Kürt sorununun çözümüne
yönelik bir projesi yok. Demokratik özerklik” dedikleri şey, bir kere terim
olarak manasız. Literatürde böyle bir terim yok, “özerklik” terimi var.
Özerklik ise otonomi demektir. Eski dilde buna muhtariyet denir. Öcalan’ın
piyasaya sunduğu, PKK’nin ve onun izindeki legal örgütlerin sahiplendiği
“demokratik özerkliğin” ise içi boş. Kendilerine sorulduğu zaman “toprak,
sınır, bayrak gerekmez, Türkçe yine tek resmi dil olsun” diyorlar. Dünyada
böyle bir özerklik yoktur. Özerk ya da otonom bölgenin elbet sınırları olur,
üzerinde gerçekleşeceği bir toprak olur, bir bayrağı ve eğer dili farklıysa
resmi dili olur. Dünyada bunun yüzlerce örneği var. Ama toprağı, sınırı,
bayrağı, resmi dili olmayan bir özerk bölge örneği yoktur. Özerk yönetim havada
kurulmaz. Özetle, bu demokratik özerkliğin içi boştur.
“Ortak vatan”, “demokratik millet” gibi
belirlemeler, Kürt sorunun özünü gizlemek, geçiştirmek için bulunmuş tabirler.
Nasıl her halkın bir vatanı varsa Kürtlerin de var. Kürtlerin, geçmişten beri
üzerinde yaşadığı bir coğrafya var ve bunun adı Kürdistan. Kürt sorununu çözmek
isteyen bu adı gizlemek için çaba göstermez. “Demokratik Millet” tabirine
gelince, bu da terminolojide olmayan, manasız ve uydurmasyon bir terim ve yine
Kürt halkının millet olarak varlığını gizlemek için uydurulmuş.
- Kürt sorununun çözümü nasıl olacak? Kürtlerin
Türkiyelileşme çabası Kürt sorununu çözecek mi?
Bu “Türkiyelileşme” tabiri boşuna ortaya çıkmadı.
Bu, Kürtleri Türkleştirme politikasının yeni versiyonudur. Bir partinin Türkiye
çapında siyaset yapması başka şeydir, Türkiyelileşmek ya da Türkleşmek başka
şeydir. Biz de HAK-PAR olarak, Türkiye çapında siyaset yapıyoruz, bu doğaldır.
Programımızda hem Kürt sorununun çözümü hem de Kürtleri ve Türkleri
ilgilendiren diğer tüm sorunların çözümüne yönelik bölümler var: Alevi sorunu,
kadın sorunu, çevre sorunları vb… Aynı zamanda Ortadoğu’nun bütününe ve dünya
sorunlarına ilişkin de görüş ve önerilere sahibiz. Yani bir bölgeye sıkışmış,
lokal bir parti değiliz.
Öte yandan böyle olması, bu ülkede çok büyük bir
sorun olan ve geçmişten kalan Kürt sorununu yok veya önemsiz saymayı
gerektirmez. Kürtlerin eski bir dilleri ve kültürleri var. Üzerinde
yaşadıkları, ama zaman içinde Türkiye, İran, Irak ve Suriye arasında dört
parçaya bölünmüş bir ülkeleri var. Kürtler bir ulustur. Sorunun çözümü ise Kürt
gerçeğini olduğu gibi kabul etmek ve bu halka meşru ve doğal haklarını
tanımakla olur: Kendi kendini yönetme, dilini hayatın her alanında özgürce
kullanma, ülkesinin doğal kaynaklarından yararlanma vb…
Kendi kendini yönetmenin, diğer bir deyişle
kaderini özgürce belirlemenin çeşitli biçimleri var: Bağımsız devlet,
federasyon veya otonomi. Biz HAK-PAR olarak mevcut koşullarda, Türkiye
sınırları içindeki Kürdistan parçasında (Kuzey Kürdistan) federal çözümün en
iyi biçim olduğu kanısındayız. Her iki halk, Kürtler ve Türkler böyle bir yapı
içinde yan yana, bir arada barış içinde yaşayabilirler. Bunun için bugüne kadar
izlenen, inkar ve baskıya dayanan yanlış politika değişmeli, yeni ve demokratik
bir anayasa ile ademi merkeziyetçi bir sistem benimsenmeli, Kürdistan federe
bir statüye kavuşmalı, Kürtler seçimle kendi yerel yönetimlerini oluşturmalı,
Kürtçe Türkçenin yanı sıra resmi dil ve eğitim dili olmalı.
Ülkeye barış da ancak bu şekilde gelir ve
kaynaklar artık savaşa ve yıkıma değil, gelişmeye yönelir.
Özetle, Kürt
sorununun çözümü için Kürtlerin Türkleşmesi veya Kürdistan’ın yok sayılması
gerekmez. Bu geçmişten beri denenen yanlış politikadır. Bir arada barış içinde
yaşama ancak her halkın; dil, kültür ve inanç bakımından farklı grupların,
birbirlerinin varlığına, farklarına saygı göstermesiyle olur.
----------------------------------------------------------------------------------------
DİPNOT: Bu röportaj yayınlanmadı. Bunun üzerine 10
Haziran’da hem kendi feys (face) sayfamda, hem de Dengê Kurdistan sitesinde
“Yayınlanmayan Bir Röportaj” başlığıyla ve bir ön notla birlikte yayınladım.
Görüldüğü üzere cevabımda bugün de tartışılmakta olan bazı konulara ilişkin
görüşlerimi çok net biçimde dile getirmişim. Röportajın tamamını merak edenler
veya yeniden okumak isteyenler, hem benim feys (face) sayfama, hem de Dengê
Kurdistan’daki yazılarımın arşivine bakabilirler.
7 Ekim 2015