Avcıları sevmem.
Avcılık bazıları için bir hobidir. Ama atalarımız
için avcılık hobi değildi. Bir zamanlar insan toplulukları avcılıkla
geçinirlerdi. Onlar için yaşam başka türlü mümkün değildi. Av peşinde koşar ve
duruma göre yer değiştirirlerdi.
Sonradan insanlar toprağa yerleşmeyi, tarım
yapmayı ve hayvanları evcilleştirmeyi öğrendiler. Avcılık artık kendisine
eskisi gibi gerek kalmasa da, hem ek bir besin kaynağı olarak, hem yabani
hayvanlardan korunmak için, hem de bir tür hobi olarak sürüp geldi.
Öte yandan, günümüzde daha çok bir hobiye dönüşmüş
olsa bile, avcıdan avcıya fark var. Kimi avcı arada bir doğaya açılır, bir
tavşan, bir-iki keklik vurur ve bununla yetinir. Kimisi ise açgözlüdür.
Doğadaki her hayvanı, her kuşu -yalnız eti, postu için değil- zevk için,
öldürmeyi iş edindiği için vurur. Böyleleri doğadaki en yırtıcı, en vahşi
hayvandan daha kötü bir canavardır.
Böylesine açgözlü bir avcı hayvanlara tuzak kurup
avlamayı iş edinmişti. Yalnızca kekliklere, tavşanlara değil, tilkilere,
ayılara, kurtlara, kuşlara, doğadaki her şeye… Tuzaklarını en tenha kovuklara,
orman içlerine, ağaç köklerine, dallara, dere boylarına, geçitlere kurardı.
Ayı, tilki ve kartal postları; yaban keçisi, yabani koç ve kurt başları evinin
duvarlarını süslerdi.
Öyle ki günü geldi, tuzakları öyle çoğaldı ki
nereye tuzak kurduğunu hatırlayamaz oldu. Bu tuzaklara bazen tarlasına giden
köylüler, ormana gezintiye çıkan insanlar, başka avcılar, hatta kendisi takılır
oldu. Bir gün ağaç dalına kurduğu bir tuzağa takıldı ve bacaklarından ağaca
asılı kaldı. Saatler sonra çığlıklarını duyan çevredeki insanlar koşup onu
oradan indirdiler…
Günü geldi, bu açgözlü avcı ölüp gitti. Ama sağa
sola kurduğu tuzaklara hayvanlar, hatta insanlar takılmaya devam etti. Bunlar
arasında kendi köylüleri, hatta kendi çocukları vardı… Tuzağa takılan
bazılarını ormandaki kurtlar, ayılar parçaladı, leşlerini kartallar, kuzgunlar
yedi…
Öyle ki çevredeki köy ve kasabalar halkı bu
tuzakları bulup yok etmek için seferberlik ilan ettiler…
* * *
İnsanların ve devletlerin ilişkileri de böyledir.
Bazen bazıları diğerlerine öyle tuzak kurar ki bu tuzaklar çoğalır, yaşamı
çekilmez hale getirir ve döner kendilerini vurur.
Bana bu avcı hikâyesini düşündüren de işte
böylesine bir tuzağın şu günlerde yaşadığımız ürünleridir. Günümüzdeki moda
deyimle şu “FETÖ” darbesidir.
Neden böyle bir darbe girişimi oldu? Onu
açıklayabilmek, anlayabilmek için gerilere, ta 1950’li yıllara, hatta 20.
yüzyılın başına kadar gitmek gerekir. Geçmişi bilmeyen, günümüzde olup
bitenleri kavrayamaz ve gelecekte olabilecekleri doğru tahmin edemez.
20. yüzyıl büyük bir sosyalist devrimle başladı ve
Sovyetler Birliği kuruldu. SSCB yeni bir sistemi, sosyalizmi inşa etmeye
koyuldu. Bu devrim, kapitalist-emperyalist güçlerin dünya çapındaki ilk büyük
kapışmasına, dünyayı bölüşüm kavgasına, 1. Dünya Savaşı’na denk gelmişti.
Emperyalistlerin dünyayı bölüşme kavgası bununla
bitmedi, daha büyük bir kapışmaya, 2. Dünya Savaşı’na yol açtı. SSCB bu savaşta
faşist kampa karşı taraf oldu, savaşın galipleri arasında yer aldı ve savaştan
sonra sosyalist sistem daha da büyüyüp genişledi. Bunu dünyanın birçok
yerindeki sosyalist devrimler ve dünya sömürgecilik sistemini çökerten ulusal
kurtuluş hareketleri izledi.
Bu gelişme, kapitalist-emperyalist kampı bir bütün
olarak paniğe uğrattı ve kavga bu kez sosyalist sistem, ulusal kurtuluş
devrimleri ile kapitalist-emperyalist sistem arasında amansız bir çekişmeye
dönüştü. Bu çekişme bazen Çin, Vietnam, Küba, Nikaragua devrimleri, Cezayir
ulusal kurtuluş savaşı vb. sıcak savaşlara, ama aynı zamanda, 1990’ların başına
kadar, yaklaşık 40 yıl süren bir “Soğuk Savaş” dönemine yol açtı.
Bu dönemde Kapitalist sistem, değişime ve
devrimlere, sosyalist sisteme karşı NATO gibi bir savunma, aynı zamanda saldırı
gücü oluştururken SSCB ve Doğu Avrupa ülkeleri de Varşova Paktı’nı oluşturdular.
İstihbarat örgütleri karşılıklı olarak güçlendiler ve birbirlerine karşı türlü
hile ve tuzaklara başvurdular.
Ben bu yazımda o büyük, açgözlü avcı, ABD’nin bazı
yaptıklarından söz edeceğim. CIA’nın yüzlerce kirli projesi arasında iki tanesi
özellikle önemlidir ve bugün yaşadıklarımızı da etkilemiştir. Bunlardan biri,
Fas’tan Pakistan’a kadar İslam dünyasında izlediği “Yeşil Kuşak” politikasıdır.
Diğeri ise NATO ülkelerinde oluşturduğu Kontrgerilla Örgütü’dür.
10 Ağustos, 2016
(Devam edecek. 2. Bölümde Kontrgerilla ve Yeşil
Kuşak Politikası üzerinde duracağım.)