Nusaybin-Kamışlı arasında yapılan duvar haklı olarak yoğun tepkilere yol açıyor.
Kürt coğrafyası Lozan’da bir kez daha parçalandı. Suriye sınırı boydan boya mayın tarlalarıyla, tel örgülerle, nöbetçi kuleleriyle geliş gidişe kapandı. Sınır boyundaki Kürt köy ve kasabaları yer yer bölündü, aynı aileden insanların bir bölümü bile sınırın öbür tarafında kaldı. Ve yıllar boyu insani veya ticari kaçak geliş gidişler nedeniyle sınır boylarındaki söz konusu mayın tarlalarında nice canlar kaldı.
Şimdi de Suriye’deki iç çatışma ve ilticalar gerekçe gösterilerek Nusaybin-Kamışlı arasına duvar yapılıyor. Bu duvar ilerde belki sınır boyundaki öteki köy ve kasabalara da uzanacak.
Berlin Duvarı’nın yıkıldığı, ülkeler arasında sınırların, hatta gümrük kapılarının kalktığı ve bu ülkede de nice zamandır Suriye sınırındaki mayınlı alanların temizlenerek tarıma açılmasının konuşulduğu bir zamanda bu olacak şey değil.
Türkiye Suriye’deki iç savaşa kötü biçimde bulaştı. Suriye’de mevcut anti-demokratik rejime karşı halkın direnişine sempati duymak, bu ülkede demokratikleşme yönündeki çabalara destek vermek elbet ayrı bir şeydir, ama savaşa taraf olmak ayrı bir şey. Silahlı Suriye muhalefetinin Türkiye’den lojistik destek aldığı, sınırın bu yanında barındığı ve sınırdan rahat rahat girip çıktığı sır değil.
Buna karşılık Türkiye başından beri sınırın öbür yanındaki Kürt halkının hak taleplerinden ve değişimin Batı Kürdistan’a kazandırabileceklerinden, örneğin burada özerk veya federal bir Kürt oluşumunun ortaya çıkmasından endişeli. Suriye politikasını belirleyen önemli etkenlerden biri bu. Söz konusu duvar da sonuçta bu politikanın ürünü.
Suriye’deki iç savaş yarın öbür gün sonlanacak, Türkiye-Suriye arasındaki ilişkiler de elbet normalleşecek. Üstelik Türkiye’de Kürt sorununda politikaların değişmekte olduğu, burada da çözümün kendini artık dayattığı, bu nedenle “barış ve çözüm süreci”nden söz edilen bir aşamada böylesi iğreti bir duvarın yapılması için neden yoktur.
AK Parti hükümeti Kürt sorununda ve genel olarak demokratikleşme konusunda izlediği iki ileri bir geri politikasını artık terk etmeli, çağın gereklerine, toplumun taleplerine göre davranmalıdır.
Yurtlar ve öğrenci evleri sorunu
Başbakan Finlandiya ve İsveç gezisi öncesinde nereden gerektiyse yurtlar ve öğrenci evleri konusunu gündeme getirdi. Kız-erkek “karışık” yurtlar ve öğrenci evlerinde kız ve erkeklerin birlikte barınmasının ahlaka aykırı olduğunu belirtti, valileri göreve çağırdı ve gerekirse bunun için yasa çıkaracaklarını söyledi.
Bu da politik çevrelerde ve medyada, yine haklı olarak özel yaşama müdahale sayılıp yoğun tepkilere yol açtı. Düne kadar hükümet politikalarına destek veren pek çok köşe yazarı ve kanaat önderi, bu tutumu hak ve özgürlüklere açık ve kaba bir müdahale olarak nitelediler.
Bence de yurtlar ve öğrenci evlerine bu tür bir müdahale için haklı neden yoktur. Bu ülkede zaten kız ve erkek yurtları, Türkiye’nin üyesi olmaya çalıştığı AB ülkelerinden farklı olarak ayrıdır. Ünivesite öğrencileri gibi reşit insanların öğrenci evi olarak kiraya verilen yerlerde bir arada bulunmaları ise zaten kimsenin karışmaması gereken bir haktır ve bu ülkede bile yasaların koruması altındadır.
Şimdi, yeni bir yasa ile bu korumayı kaldırmak ve özel yaşama müdahale yolunu açmak, temel hak ve özgürlükler bakımından geriye doğru bir adım olur. Gençleri suçtan ve kötü alışkanlıklardan korumanın yolu bu değil. Zaten suç teşkil eden herhangi bir eylemle ilgili olarak polisin, yasalara uygun biçimde yargıdan onay alarak herhangi bir kapalı mekâna müdahale etme yetkisi var. Burada söz konusu olan ise karşı cinsten reşit insanların bir arada olmasını suç sayma anlayışıdır. Oysa yasalarda böyle bir suç yok ve böylesine bir suç icat etmek günümüz dünyasında “muhafazakârlık” adına bile hoş ve haklı görülebilecek bir şey değil. Bu düpedüz özel yaşama müdahaledir ve bir tür toplum mühendisliğidir.
Bu hükümetin mensupları da, geçmişte Kemalist rejimin toplum mühendisliğinden çektiler. Kamuda başörtüsü yasağı daha yeni kaldırıldı ve hâlâ da bazı istisnaları var. Bunu yaşayanların, bundan şikâyetçi olanların şimdi başkalarının yaşam tarzını kendi gönüllerine düzenleme çabaları hoş görülecek bir şey değil. Seçimlerde yurttaşlardan yüksek oranda oy almış olmak kimseye bu hakkı vermez.
Kemal Burkay
8 Kasım 2013
www.dengekurdistan.nu