• Ana Sayfa
  • »
  • Silah bırakmanın yolu, yöntemi…

Silah bırakmanın yolu, yöntemi…


Son sürece ilişkin şimdiye kadar iki yazı yazdım. Birincisi “Nasıl Bir süreç, barış ve çözüm mü?” başlıklı idi. Bu yazıda söz konusu girişimin, bizzat Başbakan’ın deyişiyle PKK’ye silah bıraktırmaya yönelik olduğunu, bundan öte Kürt sorununun çözümü ile ilgili ortada bir proje olmadığını belirttim. Elbet bu haliyle bile girişimin olumlu olduğunu, bizim de öteden beri silahların susmasından ve PKK’nin silah bırakmasından yana olduğumuzu, bunun ülkemizde siyasetin, özellikle de Kürt siyasetinin normalleşmesine hizmet edeceğini belirttim. 

İkinci yazım ise “Silahların susmasından kimler endişe ediyor?” başlıklı idi. Bu yazıda da içerde ve dışarda, kimlerin, hangi çevrelerin silahların susmasını istemediklerini veya bundan kaygı duyduklarını belirttim. Benim görüşlerimi merak eden ve hafızalarını tazelemek isteyen okurlar bu iki yazıya bakabilir.

Ama öyle anlaşılıyor ki bu konuda bundan böyle de yazıp konuşmaya devam edeceğiz.

Bu iki yazımın ardından Öcalan’ın 21 Mart’taki mektubu geldi. Bu mektubun hazırlanışının perde arkasını, yöntemini, hangi pazarlıklar sonucu olduğunu (tabi pazarlık denebilecek bir şey varsa) tahmin etsem bile tartışmıyorum. Mektubun felsefi soslara bürünmüş edebiyat bölümünü de bir yana bırakıyorum. Bu mektubun özü silahları susturmaya ve bırakmaya yöneliktir. Öcalan’ın örgütünden istediği budur ve bence önemli olan da budur.

Mektup BDP’ye, Kandil’e ve Avrupa’daki örgüt birimine ulaştı ve bazı mırın kırın edenler olsa da, ana gövde olarak tüm bu kesimler Öcalan’ın talimatına uyacaklarını söylediler. Kanımca bu da olumlu bir gelişmedir ve bundan böyle örgüt içi ve dışında süreci sabote etmek isteyenlerin başarı şansı azdır.

Ancak böyle olması, söz konusu girişimin çok iyi planlanmış olduğunu ve pürüzsüz yürüyeceğini göstermez. Silahları bıraktırmaya yönelik olduğu söylenen sürecin nasıl bir yol izleyeceği önemlidir. 

Silahların susturulması, yani bir ateşkes belki en kolay olanı bu, şimdiye kadar birkaç kez denendi, PKK bu yola başvurdu. Şu anda da PKK silahları tek yanlı susturmuş ve askeri operasyonlar da durmuş görünüyor. Bunu izleyecek adım PKK’nin içerdeki askeri güçlerini sınır dışına geçirmesi olarak düşünülüyor. Bundan sonrası nasıl olacak, yani PKK silahları nasıl bırakacak, o belli değil; en azından bu konuda kamuoyuna bir açıklama yok.

Ama PKK’nin silahlı güçlerini sınır dışına geçirmesi de öylesine rahatça gerçekleşecek gibi görünmüyor. Bu konuda PKK-BDP kesimi yasal güvenceler istiyor, “Parlamento bir karar almalı” diyorlar. Hükümet buna gerek olmadığını söylüyor. Bu işi kolaylaştırmak için “akil adamlar”ın devreye girmesi yönünde öneri ve girişimler var.

Bu, silahları bırakma işinin yol ve yönteminde kanımca daha baştan ciddi bir yanlışlık yapılıyor. Silahlar bırakılacaksa neden içerdeki silahlı PKK güçleri burada bırakmıyorlar da sınır ötesine gitmeleri isteniyor? Sınır ötesi neresi? Herhalde İran ve Suriye değil… Bundan besbelli, resmi dilde “Kuzey Irak” denen Güney Kürdistan kast ediliyor. İyi ama “sınır ötesi” denen yerler, Güney Kürdistan da dahil, sahipsiz topraklar mıdır? Irak hükümeti ve Güney’deki Kürdistan Bölgesel Yönetimi buna evet diyecek mi?

Varsayalım ki söz konusu silahlı güçlerin oraya geçmesi sağlandı. Daha sonra ne olacak? Orada zaten PKK’nin dağlardan sökülemeyen güçleri var. Gidenler de buna eklenince PKK “artık tamam, silah bırakıyorum mu diyecek?” Demezse ne olacak?..

Yoksa bugünkü hükümet, “buradan gitsinler de nereye giderlerse gitsinler, kimin başına bela olurlarsa olsunlar!” diye mi düşünüyor? Acaba bu hükümet de geçmiştekiler gibi, sınır ötesine yönelik projelerde PKK’ye bir rol vermeyi mi düşünüyor? Üstelik Öcalan’la böylesine bir güzel anlaşmışken, “misakı milli” projeleri tazelenmişken, Suriye ve İran’la kozlar bölüşülürken…

PKK’nin silahlı güçlerini sınır dışına çekme işi geçmişte bir kez denendi. O kadar uzak geçmişte de değil, 1999 yılında. PKK, yine Öcalan’ın önerisiyle bir miktar kurban da vererek güçlerini oraya geçirdi. (Hani Genelkurmay tarafından, “500 kişi içerde kalsın, lazım olur,” denmişti). 2004 yılına kadar herhangi çatışma yaşanmadı. PKK adını, programını, ideolojisini terk etti… Ama ne olduysa 2004 yılında yeniden savaş pozisyonuna döndü. Sınır eylemleri düzenledi ve içeri sızdı.

Peki, bu kez öyle olmayacağının garantisi ne? 

Üstelik PKK’nin bir kolu, PYD, Suriye Baas rejimiyle işbirliği içinde Suriye’de Kürt bölgesinde egemenlik kurmaya çalışırken… Acaba Türk hükümeti PYD’yi de kendi yanına çekmeye mi çalışıyor? Peki, PKK ile ilişkileri yeniden dizayn etmiş olan İran ve Maliki rejimi bütün bu işlere ne diyecek?

Ya Güney Kürdistan’ın sınır bölgesinde, boşta kalmış onca PKK gücünün bizzat Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne çıkarabileceği sorunlar?.. PKK geçmişte onlarla az savaşmadı hani. Umarım ilgili taraflar, özellikle de Güneyli Kürt kardeşlerimiz bunu da hesaba katıyorlardır…

Özetle bu, PKK’nin silahlı güçlerini sınır dışına çekme projesi bana her bakımdan sorunlu görünüyor.

Doğru olan önce silahların susması, ardından PKK’nin, içerde ve dışarda (özellikle Güney Kürdistan’ı kast ediyorum) silah bırakması. Öcalan’la ve PKK ile bunun koşulları konuşulmalı ve PKK buna ikna edilmeli. Bunun için elbet Türk hükümetinin ve devletinin yapması gereken işler, vermesi gereken güvenceler vardır. Bunun için yasal zemin hazırlanmalı, siyasetin yolu açılmalı. Silah bırakıp düze inenler veya sınır ötesinden gelenler, geçmişte olduğu gibi cezaevini boylamamalı. Bunlar serbestçe evlerine dönebilmeli, siyaset yapabilmeliler. Yurt dışındakiler de dönebilmeli.

Eğer PKK silah bırakacaksa, böylece şiddet sona erecek ve ülke barış koşullarına ulaşacaksa en azından bu kadarını yapmak gerekir. Yoksa silahınızı alın ve buradan çekip gidin demek çözüm değildir.

Her şeye rağmen, PKK’nin silah bırakması için eğer sözünü ettiğim yasal zemin oluşturulmaz ve askeri güçlerin sınır dışına çekilmesi üzerinde hükümet ve PKK uzlaşırlarsa, buna hayır demek bize düşmez. Pişmiş aşa su katmayız. Ancak bunun gerçek bir silah bırakma olması için bu durumda da PKK silahlarını, sınırı geçen ilk gruptan başlayarak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne teslim etmeli ve bu insanlar Güney’de iskân edilmeli, kendilerine iş ve eğitim olanakları sağlanmalı.

Öte yandan bu kadarı, ülkeyi esir alan bu şiddet sarmalının sona ermesi bakımından çok önemli olsa bile, Kürt sorununun çözümü ve bu anlamda kalıcı barış anlamına gelmez. Bu belki çözüm yolunda önemli bir eşiğin aşılmasıdır. Ama asıl çözüm, hep dediğimiz gibi Kürt halkının tüm temel haklarının tanınması, yani eşitlik temelinde bir çözümdür. Çözüm derken asıl bunun üstünde konuşmak gerekir. Yoksa sadece PKK’nin silah bırakması, çözüm bulmamış Kürt sorunu bakımından 1960’lı 70’li yıllara dönmek olur…

Kemal Burkay
29 Mart 2013
www.dengekurdistan.nu

Diğer Yazıları
  • PAYLAŞ

YORUMLAR (1)

yeni bir ürünü ya da bir şeyi almak, diğer insanları yok saymaktır. Bu yok sayma diğer insanları harekete geçirir ve böylece bir tüketim çılgınlığı döngüsü oluşur. böylece de kapitalizm amacına ulaşmış oluyor..19.07.2015 02:10

YORUM EKLE

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Üye Girişi yapın veya Kayıt olun.
Yasal Uyarı​ Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar. Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.