“Yalnız değilsiniz!”
“Bir saldırı olursa iki dakikada oradayız!”
İyi ve de güzel!.. Bu sesleniş aynı zamanda
Türkiye kamuoyuna, yani tribünlere. Demek istiyorlar ki biz türbeyi ve oradaki
askerimizi koruruz.
Süleyman Şah Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman
Gazi’nin dedesi. Fırat’ı geçerken boğulmuş, Oraya da gömülmüş. Suriye sınırları
içindeki türbesi Türkiye toprağı sayılıyor…
Nasıl oluyor bu? Herkesin bir dedesi vardır ve
türbesi de bir yerlerde olabilir. Orası “vatan toprağı” mı sayılacak?
Ama eğer güçlüyseniz bunu yaparsınız. Türkiye de
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı mülkünü bölüşenlerle böylesine
anlaşmış. Tren hattı sınır gösterilip Kürtlerin Kobani’si, Ceziresi, Kürt Dağı
orada kalırken, ta içlerdeki Süleyman Şah Türbesi Türk toprağı sayılmış…
Aslında o mezar bu tarafa nakledilebilir, ya da
yine orada, Suriye toprağındaki bir anıt olarak kalabilirdi. Ama dediğim gibi
güçlü olursanız, orayı kendi toprağınız sayar, askerinizi de başına diker ve
oraya yönelik bir saldırı ya da tehdit olduğunda şunu diyebilirsiniz:
“Korkmayın, yalnız değilsiniz, bir saldırı olursa
iki dakikada ordayız!”
Aslında bu telaşa hiç gerek yok. Kobani’ye
saldırmadan önce 49 “rehine”yi getirip sınırda teslim edenler neden bunu
yapsınlar? IŞİD’çilerin öyle bir niyetlerinin olmadığı türbeyi bekleyen
karakola, Türk askerleriyle çay içmeye gidişlerinden bellidir.
Ama Kobani halkı yalnız, Türk yöneticilerin sık
sık “Kardeşiz, etle tırnak gibiyiz!” dedikleri Kürtler yalnız…
Günlerdir IŞİD denen fanatik, barbar
saldırganların kuşatması altındalar; ama yardımlarına giden yok.
Kobani PYD’nin kontrolünde ve sözde
özgürleştirilmiş, “şoreşi yapılmış” bir “kanton”. Esad’ı yıkmayı kafaya takmış
Türkiye, PYD Şam hükümeti, yani Esad yönetimi ile birlikte hareket ediyor diye,
“size olan müstahaktır!” dercesine yerinden kımıldamıyor. Acaba Esad’ın
müttefiki olmasalar kımıldar mıydı, o da ayrı hikâye…
Ya PYD’nin sevgili müttefiki Esad? O hiç ortalarda
görünmüyor. Anlaşılan Kürtlerin trajedisi onun da umurunda değil. Şu koşullarda
üzerlerine gitmese de, “kanton” denen oluşumlardan o da rahatsız. Oysa tankları
da var, topları ve uçakları da… Ne burada, ne başka yerde IŞİD’e dokunmuyor. O
da galiba bununla, karşısındaki Sünni kampa dönüp şunu diyor:
“Beni yıkmak istiyorsunuz öyle mi? Alın kendi
politikanızın ürünleri El Nusra, IŞİD gibilerle mutlu olun!”
ABD’nin başında bulunduğu koalisyon ise, sözde
birkaç kez IŞİD’in Kobani çevresindeki mevzilerini bombaladı. Nedense atışlar
karavana… Sözde yerdeki sigarayı saptayan ve lazerle, bilmem ne ile yüzde yüz
isabetli atış yapan bu uçaklar koca koca tankları, topları göremediler bir
türlü… Onların bu kadar beceriksizliği bir rastlantı mı?
Üstelik bu tankların, topların, zırhlı araçların
bir çoğu ABD’nin Irak’tan çekilirken Bağdat hükümetinin ordusuna bıraktığı
silahlar. Onları Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden esirgediler. Ama Bağdat’ın
Musul’daki 60 bin kişilik ordusu bu silahları İŞİD’e bırakıp kaçtı.
IŞİD’in nasıl, hangi ortamda, kimlerin hangi
yanlış politikalarının ürünü olarak ortaya çıktığı, kimlerin onu para ve
silahla beslediği, eğittiği, sınırlarından geçirdiği, yaralılarını tedavi
ettiği, tırlarla lojistik destek sağladığı ise malum…
Maksat “Esad Şeytanı”nı devirmekti. Ama Esad,
Rusya, İran ve Hizbullah’ın da desteğiyle olduğu yerde duruyor.
Adına Irak-Şam İslam Devleti denen ve halifelik
ilan eden bu Ortaçağ türedileri ise, bölgenin Sünni İslam yönetimlerinden;
Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye’den sağladıkları
destekle Irak ve Suriye’nin Sünni bölgelerinde ayakları yer ettikten sonra, ne
hikmetse, Bağdat’ı ve Şam’ı bir yana bırakıp Kürdistan’a, bu iki ülkedeki Kürt
bölgelerine saldırdılar.
Bunda acaba onları besleyip bu hale getirenlerin
etkisi yok mu?
Neden onlar, bizzat Türk medyasının verdiği
bilgilere göre, tam da şu günlerde Süleyman Şah Türbesi’ne çay içmeye giderken,
Kobani’yi boğmak için tüm güçleriyle seferberler?..
Evet, daha önceki bir açıklamamda da dile
getirdiğim gibi, Suriye’de Kürt bölgeleri, yani Güney Batı Kürdistan halkımız
büyük bir tehlike altında. Şu anda Kobani halktan boşalmış durumda. Çoğu çocuk
ve kadınlardan, yaşlılardan oluşan siviller sınırın bu yanına geçtiler;
başlarını sokacak yer bulamayanlar sokaklarda, tarlalarda barınmaya çalışıyorlar.
Türk devletinin yöneticileri bunu bile büyük iyilik sayıyor.
Belki de istenen buydu.
Kobani’de kalanlar yiğitçe direniyor. Arada
dikenli tellerle, mayın tarlalarıyla, nöbetçi kulübeleri, tanklar ve
panzerlerle örülü sınır olduğu için bu parçadaki Kürt halkımız onların
yardımına koşamıyor.
Kobani halkımız yalnız!
Dünya olan biteni bir film gibi izliyor…
Bunun sonucu ne olur bilemiyorum. Ama Kürt halkı
bunu asla unutmayacak!
-------------------------------------------
NOT: Olayların Kobani ve bir bütün olarak
Güneybatı Kürdistan bakımından bu duruma gelmesinde PKK-PYD’nin Esad rejimiyle
işbirliği yapıp bölgedeki diğer Kürt örgütlerini dışlayan, onlarla ulusal
demokratik bir birliği reddeden, güçlerini abartan, hegemonyacı, maceracı
tutumunun da büyük payı var. Ama bunun değerlendirilmesi ayrı bir konu. Bunu
zaten daha önceki yazı ve açıklamalarımda yapmıştım.
Kemal Burkay