Bu seçimde toplum başlıca iki karşıt cepheye
ayrılmış: Bir yanda AK Parti, öte yanda AK Parti karşıtları…
İki cephe arasında amansız bir kavga yaşanıyor.
Bir taraf AK Parti’yi düşürmeye, AK Parti ise can havliyle iktidarını korumaya
çalışıyor.
Buraya kadarı aslında normal. Mevcut hükümet
konumunu korumaya çalışacak elbet, muhalefet de onu yenilgiye uğratıp iktidar
olmak isteyecek.
Ancak bu seçimde bunun dışında normal olmayan çok
şey var, en başta, seçimde bir joker durumuna gelen HDP’nin durumu.
Bir kesim AK Parti’yi düşürebilmek için HDP’nin
barajı aşması gerektiği fikrinde.
Bu kesimin başında TV’leri ve gazeteleri ile Doğan
medyası geliyor. Öylesine kolları sıvamış ki, HDP milyarlar harcasa böylesi bir
propaganda çarkını bulamazdı.
Bir bölüm sol ve liberal aydın da bu iş için
seferber olmuş. Bunların çoğu geçmişte reformcu diye AK Partiye destek
verenler, hatta onun devrim yaptığını ileri sürenler…
Son günlerde bu kesime Gülen Cemaati de eklendi.
(Cemaat son iki-üç yıla kadar AK Parti ile can ciğerdi, aynı cephede
savaşıyorlardı. Ama araya kara kedi girince düşman kardeşlere dönüştüler. Eski
dostlar düşman, eski düşmanlar da dost oldu. Böylesi bir değişimi Kafka’nın
ünlü romanı bile anlatamaz. Hani adamın biri bir sabah uyanınca kendini hamam
böceği olarak bulmuştu ya… )
Peki nasıl olacak bu, HDP onları AK Parti’den
nasıl kurtaracak?
Varsayalım ki HDP barajı aştı, böylece meclise
50-60 milletvekili soktu ve AK Parti tek başına hükümeti kuracak sayıya
ulaşamadı. Ne olacak bu durumda? CHP, MHP ve HDP koalisyonu mu oluşacak? Böyle
bir koalisyon oluşabilir mi? Oluşursa ülkeye özgürlük ve demokrasi mi
getirecek?..
Malum, HDP, PKK ile Türk solunun izdivacıyla
oluştu… Nikah memuru ise Hakan Fidan, yani MİT’ti. Bunu Başbakan Yardımcısı
Beşir Atalay kendi ağzıyla açıkladı: “Hakan Fidan’la Öcalan el ele vererek bu
güzel projeye imza attılar,” dedi.
Bu projenin devlet için önemi ortada:
Türkiyelileşme…
Bu elbet yılların projesi… Kürt kimlikli bir
partinin olmaması… Kürtleri temsil ettiğini söylese de onlar için bir şey
istememesi…
Öcalan zaten bunu yakalanıp Türkiye’ye getirildiği
ilk gün açıklamıştı. “Devletin hizmetindeyim; ne bağımsızlık, ne federasyon, ne
otonomi istiyorum; bunlar ilkel şeylerdir,” demiş, üniter devleti ve Kemalizmi
savunmuş, partisi de biri iki etmeden, “serok”, “güneş” ve “irade” olarak
nitelediği Öcalan’ı izlemişti. “Apoculuk” böyle bir şeydir.
Ama ne olur ne olmazdı… BDP’nin lafta da olsa bir
“Kürt Partisi” olması sakıncalıydı. Bir bölüm Türk soluyla yapılan izdivaçla bu
iş daha da garantiye alındı. Hani hep derler ya, “etle tırnak gibi” olundu…
Kürtçe deyişle “xinamî” olduk. Bundan HDP doğdu.
HDP’nin bir sözcüsünün Sırrı Süreya Önder olması
her şeyi açıklamaya yetmiyor mu?..
1991 yılında da Erdal İnönü de böylesine önemli
bir hamleyi başarmıştı. HEP’in bağımsız adaylarla seçime girmesini önlemiş,
onları SHP şemsiyesi altına almıştı.
Bütün bu ayak oyunları da anlaşılabilir. (Gerçi
Kürt canibinde hâlâ bunu anlamamış olan, ya da öyle görünmeyi tercih eden
yığınla adam var.) Ama şimdi olan ne? AK Parti’nin kendi eliyle kurduğu HDP
şimdi ona karşı mı kullanılıyor?
Örneğin “Türkiye Türklerindir” şiarını bayrak
yapmış Doğan Medyası’nı şimdi cansiperane bir şekilde HDP’nin seçim
propagandasının hizmetine sokan, diğer bir deyişle, bu büyük sermaye medyasını
PKK ile ve Marksist yoldaşlarla bir araya getiren ne?
AK Parti gitsin de kim ve ne gelirse gelsin siyaseti
mi?..
Öte yandan, HDP’nin 50-60 kişiyle parlamentoya
girmesi AK Parti’yi hükümetten düşürmeye yetecek mi? Bir CHP, MHP, HDP
koalisyonu oluşturmak mümkün mü?
Ya AK Parti seçim sonrası İmralı’daki “sözde
masayı” tazeler, “süreç” devam ediyor der ve Öcalan da HDP’ye dönüp “hükümetle
anlaştık, destek verin” diye ferman buyurursa ne olacak?
Büyük ihtimalle de böyle olacak.
Zaten Demirtaş daha önce kaç kez, AK partiyle bir
koalisyona kapalı olmadığını, “Türkiye’yi hükümetsiz bırakmayacaklarını” açık
açık söylemişken…
Bu durumda bütün hesaplarını AK Parti’yi düşürme
üzerine kurmuş Doğan medyası, bunu ölüm kalım meselesi yapmış Gülen Cemaati ile
bir bölüm solcu ve liberal aydın ne yapacaklar?
Varsayalım ki Öcalan bunu yapmadı, AK Parti’nin
çoğunluğu yitirdiğini görünce 180 derece dönüp, 2010 öncesi pozisyonuna rücu
etti; yani yeniden Ergenekonculara yanaştı ve bu kez karşı tarafa yani CHP-MHP
koalisyonuna destek verdi. (Bu da ihtimal dışı değil.) O zaman ne olacak?
Doğan medyası bundan elbet memnun olacak. Ya ötekiler?..
Görülüyor ki her iki durumda da HDP ya bir AK
Parti hükümetine destek olacak, ya CHP-MHP hükümetine…
Böyle bir durumda Kürt sorunu mu çözülecek,
demokrasi mi gelecek?..
Diyelim ki Kürt sorununun çözümü de demokrasi de
ne Doğan Grubu’nun, ne de Gülen Cemaati’nin umurunda. Peki sözde Kürt halkı ve
emekçiler adına siyaset yapanlar, demokrat ve sol geçinen aydınlar, siz bu işe
ne dersiniz?
Bütün mesele bu mudur? Kürtlerin, emekçilerin,
özgürlük, demokrasi ve insanca bir yaşam isteyen halkın derdi bu mu?
Yani egemen güçlerin bir kanadından bıkınca diğer
kanadının yanına sığınma… Yağmurla dolu arasında gidip gelme…
Kırk katırla kırk satır arasında bir seçim yapma…
Bu bir fasit dairedir. Sistem güçlerinin
tepişmesine, ayak oyunlarına alet olarak bir yere varılamaz. Kürt hareketi için
de Türk solu için de yapılması gereken, önüne doğru dürüst bir program koymak,
doğru bir yol seçmek ve o yolda yürümektir.
Bu şekilde kitleler kazanılıp güç olunursa bu
fasit daire yıkılır.
Yoksa, derin devletin şu veya bu kanadının çizdiği
yolda yürümekle, egemen güçlerin kavgasına taraf olmakla özgürlük, demokrasi ve
barış kazanılamaz.
Kimse kendini kandırmasın. Haydi kendini kandırdı,
halkı kandırmasın.
Kendi payıma HDP’nin barajı geçip geçmemesini hiç
önemsemiyorum. Gerçi bir yönüyle geçse daha da iyi diyorum. Böylece HDP üzerine
boş hayaller kuran bazı çaresiz demokratların ve solcuların belki gözleri
açılır.
Rantçılar ve müridan takımı için bir şey değişmez.
Hemen her seçimde Kürtlerin birliği adına oyları
PKK çizgisindeki partiye yöneltmeye çalışan, “hele bu kez de oy verin”
repliğini kullanan, feraseti bağlanmış birilerinin de gözü açılır mı dersiniz?
Açılsa iyi, ama zor…
Biz HAK-PAR olarak elbet barajı geçemeyeceğimizi
biliyoruz. Ama halka doğru yolu gösterdiğimize inanıyoruz.
Böylece aynı zamanda tarihe bir not düşüyoruz.
Öyle ki tarih, “herkes şaşırmıştı, ne yaptığını bilmez haldeydi” demesin…
Kemal Burkay
29 Mayıs 2015