Yeni güvenlik paketi tasarısı Parlamento’da.
Hükümet paketin geçmesi için ısrarlı, muhalefet ise tersine engellemek için
kararlı. Belli ki bu çekişme Parlamento’da ve dışarıda yeni gerginliklere yol
açacak.
Bu konuda görüşümü daha önce çeşitli vesilelerle dile
getirdim. Güvenliğe ilişkin yasaları ağırlaştırmakla güvenlik sağlanamaz.
Yurttaşların can ve mal güvenliğini sağlamanın, şiddeti, suçu önlemenin yolu da
bu değildir. Yapılması gereken demokratikleşmedir, insan hak ve özgürlüklerini
genişletmedir, sorun çözmedir.
Hükümet yeni tasarıya gerekçe olarak gösteriler
sırasında taş ve molotof kokteyli atanları, maske takıp eylemleri çığırından
çıkaranları gösteriyor. Bunu ben de onaylamıyorum. Bu tür maskelilerin silah
taşıdıkları da görüldü. Elbette böyle eylemlerin barışçı gösteri hakkıyla bir
ilişkisi yoktur, onaylanamaz. Ama bu tür şiddet eylemleri zaten suçtur ve
yasalarda bunu önlemeye yeter hükümler vardır. Devlete düşen bu tür cana ve
mala zarar veren eylemleri önlemek ve yapanları cezalandırmaktır. Şu anda söz
konusu yasa tasarısına karşı çıkan kimse de bunun aksini savunmuyor.
Ama eğer amaç şiddeti önlemek, yurttaşların can ve
mal güvenliğini sağlamaksa bunun yolu güvenlik yasalarını ağırlaştırmak değil,
gerilimi düşürmek ve sorun çözmektir.
Güvenlik yasalarını ağırlaştırma yöntemi
iktidarlara kolay ve kestirme bir yol gibi görünür. Ne var ki bu tam tersi etki
yapar, insan hak ve özgürlüklerini daha da sınırlar, gerilimi büyütür.
Polisin ve askerin artan yetkileri, kolayca silah
kullanması geçmişte yeterince denendi ve ne acı sonuçlara yol açtığı görüldü.
Bu bir fasit dairedir, bir batak gibi çektikçe çeker.
Ne yazık ki bugünkü hükümet de sorunları çözmeyi
başaramadığı için daha ağır güvenlik tedbirleriyle sorunların üstesinden
gelmeyi umut ediyor.
12 Eylül öncesinde Ecevit hükümeti, artan terör
dalgası karşısında aynı fasit daireye yakalanmıştı. Ecevit, sorunlara doğru
tanım koyup onların çözümü için gerekeni yapacağına, demokratikleşmeyi
sağlayacağına, böylece kitlelerin, değişimci güçlerin desteğini arkasına
alacağına, ağır güvenlik tedbirleriyle bu alanı daha da daralttı ve söz konusu
güçleri karşısına aldı. O zaman bu yanlış gidişe işaret etmiş ve şunları
yazmıştım:
“CHP ayrıca, dernekler ve gösteri yürüyüşlerine
ilişkin yasaları ağırlaştırarak idareye ve polise, sözde teröre karşı
mücadelede daha çok yetki vermek ve “ihtisas mahkemeleri” adı altında
olağanüstü mahkemeler kurmak için harekete geçti. İdareye ve polise verilen bu
yeni yetkilerle dernek kurma ve gösteri yapma hakkı tümden olanaksız hale
gelecektir. Sola karşı daha sert tedbirler isteyen ve daha önceleri Devlet
Güvenlik Mahkemeleri adı altında olağanüstü mahkemeler kurmaya çalışıp bunu
başaramamış olan MC partileri ve cümle gericiler bu öneriye dört elle
sarıldılar, bu konuda CHP’ye destek verdiler. O zaman, Roja Welat’ın 12.
sayısında (son sayı) yazdığım “Yeni Baskı Tedbirlerine Hayır” başlıklı yazıda
CHP’nin bu çaba ve niyetleriyle ilgili olarak şöyle demiştim:
`Ecevit ilginç bir yolda yürüyor. `Umudumuz
Ecevit’ emekçi kitlelerden yana herhangi bir yasa getirmiyor, faşist odakların
üstüne gitmiyor; ama var olan demokratik hakları da rafa kaldırmak için
cesaretle yürüyor..
Bu talihsiz yol, diktatörlüğe giden bir yoldur.
Diğer yandan, Ecevit iktidarının getireceği bu
baskı tedbirlerini bizzat kendisinin uygulamaya koymaya zaman bulup
bulamayacağı da kuşkuludur. Onun durumu zaten sağlam değildir ve ip üstünde
oynayan bu hükümetin yarın gidip yeni bir MC’nin, belki de daha berbatının
gelmeyeceğini kimse garanti edemez. Bay Ecevit kendi eliyle Demirel gibilerine
silah hazırlayan biri durumuna düşebilir...`
Bu tahminimizde haklı çıktık. Bizzat devlet içinde
yuvalanmış kontrgerilla ve öteki odakların güdümündeki terör öylesine hızla
tırmandı ki, ihtisas mahkemelerine ve öteki tedbirlere hiç gerek kalmadı. Maraş
olaylarının ardından doğrudan sıkıyönetim mahkemeleri devreye girdi, bunu 12
Eylül darbesi, işkence ve terör çarkı izledi. Daha sonra da, sıkıyönetim
mahkemelerinin işlevi biterken bu kez de DGM’ler rahatlıkla devreye kondu.“ (*)
Böylece, Ecevit’in güvenliği sağlama adına devreye
soktuğu bu baskı tedbirleri, diğer bir deyişle döşediği kaldırım taşları, onun
beklediği sonuçları vermediği gibi, bu tedbirlere alkış çalan Demirel’e ve
Türkeş‘e bile yaramadı. Çok geçmeden Evren ve şürekası yönetime el koydu ve
onların topu birden kendilerini Zincirbozan’da buldular.
Başbakan Davutoğlu şimdi, söz konusu güvenlik
paketini savunmaya yönelik konuşmalarında sık sık geçmişten ders almaktan söz
ediyor. Biz de aynı görüşteyiz. Bu ülkenin özellikle sorumlu politikacıları,
iktidarı ve muhalefetiyle geçmişten ders çıkarmalı. Çok denenmiş ve yanlış
olduğu görülmüş bir yolda ısrarla yürümek için neden yoktur. Eğer barışçı bir
gelecek istiyorsak yapılması gereken demokrasinin yolundan yürümektir, çağdaş bir
anlayışla sorunları uygarca çözmektir.
Aslında reçete basit: Kürt halkının meşru
haklarını tanıyarak eşitlik temelinde Kürt sorununu çözmek. Dünyada bu tür
sorunlar nasıl çözüldüyse öyle çözmek. Gerçek bir laiklikle Alevi sorununu
çözmek. AB standartlarında bir demokrasi için gerekeni yapmak ve AB ile
bütünleşmek…
Bu olduğu zaman Kürtler dağdan inecekler ve Kürt
gençlerinin sokaklara dökülüp taş ve molotof kokteyli atmaları için bir neden
kalmayacak. Bu yapıldığı zaman Alevi gençler sokağa dökülmeyecekler ve gaz
kapsüllerine, mermilere hedef olmayacaklar. Bunlar yapıldığı zaman
provokatörlere, darbecilere ekmek kalmayacak.
Bu olduğu zaman ülkeye barış gelecek, kaynaklar
savaşa, tanka topa, biber gazına, kalekollara harcanmayacak, üretime, eğitime,
sağlığa yönelecek. İşsizliğin önü alınacak, işçilerin hayat seviyesi
yükselecek. Hem emekçiler, hem kadınlar için hayat daha yaşanılır olacak.
Böylece günümüzdeki şiddet furyasını toplum
yaşamından çıkarabileceğiz. Her gün 5 kadın katledilmeyecek. Her gün 4-5 işçi
iş kazalarında hayatını yitirmeyecek, onlarcası yaralanmayacak. Trafik sorununu
bir düzene sokup yolları bir kan deryası olmaktan çıkarabileceğiz. Çocuklar,
gençler daha sağlıklı büyüyecek; birbirlerini ve doğayı seven nesiller
yetişecek.
Evet, sorunlarımızın çözüm yolu işte bu kadar
açık, bu kadar basit. Yeter ki önyargılarımızdan, takıntılarımızdan, yani
yüzyılların bize ördüğü zincirlerden kurtulup o yolda yürümesini başaralım.
Bunu başaramazsak, bir kez daha yanlış yolda
yürürsek, o yol bizi sadece yeni bir batağa götürür. Ve yeni baskı yasalarını
getirenlerin, Ecevit hükümeti örneğinde olduğu gibi, belki de getirdikleri bu
yasaları uygulamaya vakti olmaz, doğacak kargaşadan yararlanıp devlet dümenini
ellerine geçirecek birileri, bu yasaları hepimize ve bizzat onu getiren
hükümete ve partiye karşı kullanırlar.
18 Şubat 2015
--------------------------------------------------------
(*) Bakınız: Kemal Burkay, Anılar Cilt 2; sayfa
121-122