Ülkemiz yanıyor, dünya yanıyor…
Yanma sözcüğünü hem gerçek, hem mecazi anlamda
kullandım.
Bir yandan her yıl olduğu gibi kavurucu yaz
sıcaklarında ormanları, kırları tutuşturan yangınlar, diğer yanda savaşın yol
açtıkları… Şu günlerde Kürdistan’da, Şırnak ve Dersim yöresinde olduğu gibi,
ormanları silip süpüren, doğayı kavuran böylesine bir dizi yangının yürek
burkan manzaraları medyaya yansıyor.
Ama bundan da öte, günlerdir televizyonların haber
bültenlerini işgal eden çatışmalar, yangın yerine dönen kentler kasabalar;
dökülen kanlar ve gözyaşları ve ağıtlar arasında toprağa giden gençler, çocuk
bedenleri…
Hemen her gün Akdeniz’deki mülteci dramları,
devrilen tekneler, botlar, yaşanan can pazarı… Savaştan, zulümden, açlık ve
işsizlikten kaçıp “umut yolculuğu”na çıkmışken sularda boğulup giden yüzler,
binler…
Kentlerde ve kentler arası yollarda yaşanan
sayısız trafik kazası, kan banyoları…
Ve şiddet haberleri… Evde, sokakta, okulda,
hastanede, her yerde… Kafası kızanın, gücü yetenin kadına, çocuğa, tartıştığı
kişiye uyguladığı şiddet, saldırı ve soygun haberleri…
Günün 24 saati haber bültenleri bunlarla yüklü.
Diyeceksiniz ki, eskiden de bunlar vardı, ama
televizyonlar yoktu, internet ve cep telefonu yoktu; bu olaylardan anında
haberdar olmuyorduk ve kulağımız rahattı…
Evet, eskiden de vardı, iki dünya savaşını,
Vietnam’ı, Cezayir’i, Filistin ve Kürdistan’da olup bitenleri unuttuk mu?
Eskiden de vardı, ama bu kadar değildi. Özellikle
de Ortadoğu’da Türkiye’de, Kürdistan’da, Ege ve Akdeniz sularında… Şiddet
sarmalı son yıllarda bir ateş topu gibi bu bölgeyi sardı.
Böylesi bir ortamda gönül rahatlığıyla haber
izleyebiliyor musunuz, yoksa bu durum kimyanızı allak bullak mı ediyor, kontrol
aygıtına basıp televizyondan kaçıyor musunuz?
Ama kaçış bir çözüm mü? Görmemek, yazmamak,
konuşmamak bir çözüm mü?
Bu ne böyle, dostlar, insanlık çıldırdı mı?!
Hadi Ortadoğu halkları, sokaktakileri ve
saraydakileri ile pusulayı şaşırdı ve çıldırdı diyelim, ya dünyanın geriye
kalanı? Sözde gelişmiş, uygar kesimi?..
Dünyanın büyükleri, güçlüleri, bir bakıma
ellerinde yangın söndürme, sorun çözme araçları ve olanakları olanlar sanki
olup biteni adeta seyrediyorlar.
ABD seyrediyor, AB seyrediyor, Rusya ve ötekiler
seyrediyor…
Oysa isteseler, el ele verseler bölgemizde ve
dünyanın diğer yerlerindeki önemli sorunları çözebilir, savaş ocaklarını,
yangınları söndürebilirler.
Ama diyeceksiniz ki, bu yangınlar aynı zamanda ve
asıl olarak onların eseri. Onlar on yıllar ve yüzyıllar öncesinden kibriti
çakıp bıraktılar, şimdi de el ele verip söndürmek şurada kalsın, bu kavgalara
taraflar, yangınlara körükle gidiyorlar…
Evet, ne yazık ki öyle.
Ve ben bir insan olarak bu durumdan acı ve öfke
duyuyorum. Ne yazık ki bizim gibilerin çabası bu yangınları söndürmeye
yetmiyor.
Çoğu zaman kafası kızmış, bir kör dövüşü gibi bu
kavgaya tutuşmuş, ne için savaştığını, ne yaptığını bilmeyen insanlara, ne
zalime, ne yolunu-hedefini şaşırmış mazluma laf anlatmak da kolay değil. Aklıselime
dayanan doğru söz ve öneriler her iki kesimin de öfkesini, tepkisini çekiyor.
Ne üsttekiler, yani yönetenler, egemen güçler
topluma özgürlük ve demokrasi tanımaya yanaşıyorlar, ne de alttakiler bu
durumdan kurtulmak için sağlıklı bir siyasal mücadele hattında bir araya
gelmeyi başarıyorlar. Egemenler şiddet ve baskıyla, böl-yönet politikasıyla
statükoyu korumaya, kendi aralarında bölünmüş ve birbirlerine diş bileyen
ezilenlerse, çoğu zaman kime ve niçin yönelttiklerini bilmedikleri kör şiddetle
sonuç almaya çalışıyorlar.
Bu durumda, her ne kadar zaman zaman Çetin Altan
gibi “enseyi karartmayın” desem de, pek iyimser değilim.
Belli ki bu hamur daha çok su kaldırır. Ortadoğu,
“Yüz Yıl” ve “Otuz Yıl” savaşlarını yaşayan, yanıp yıkılan bir zamanların
Avrupa’sı gibi bu süreçten geçecek, en dibe vuracak, ondan sonra da külleri
üstünde doğrulacak gibi görünüyor…
Elbet Avrupa bunu yaşadığı zaman göz önünde
olumlu, çağdaş bir örnek yoktu. Şimdi dünyamızda barış ve özgürlük alanında
insanlığın kazandığı önemli mevziler var. Bu nedenle biz aynı cehennemi
süreçleri yaşamak zorunda değiliz ve yaşamayabiliriz.
Eğer tüm bu kötü gidişe rağmen sonunda sağduyu
egemen olursa…
15 Ağustos-2015