Şam hükümeti ile ona muhalif güçler, Rusya’nın
arabuluculuğu, Türkiye ve İran’ın da katkısı ile bir ateşkes sözleşmesi
imzaladılar. Ateşkes dün gece yarısı başladı. Rusya ile Türkiye bu ateşkese
garantör oldular.
Bu sevindirici bir gelişmedir. Dilerim ateşkes
kalıcı olur ve Suriye halkının acılarına son verecek, yaralarını sarmasını
sağlayacak bir barış ve adil çözümle son bulur.
Öteden beri, eğer ABD ve Rusya gibi büyük
devletler ile Türkiye ve İran’ın da içinde olduğu Suriye’nin komşuları
isterlerse, Suriye’yi yakıp yıkan bu yangın söndürülebilir diyorduk. İlk elde
yapılması gereken tarafları bir masa başında bir araya getirerek silahların
susmasını sağlamak, ardından soruna adil bir çözüm bulmaktır.
Öte yandan, IŞİD ve Nusra gibi örgütler bu
ateşkeste taraf değiller ve zaten böyle bir şey beklenmiyordu. Belli ki bu tür
acımasız, barbar terör örgütlerine karşı mücadele, onlar etkisiz kılınıncaya
kadar devam edecek ve etmeli. Suriye’de ve Irak’ta durumun normalleşmesi, iç
barışa ve demokrasiye ulaşmak, aynı zamanda bu tür örgütlerin etkisiz kılınması
ile mümkündür.
Daha işin başındayız. Ateşkes önemli, ama ilk
adımdır. Öncelikle ateşkesi kalıcı kılmak gerekir ki, bu o kadar kolay değil.
Çatışan taraflar arasında birikmiş kin, öfke, nefret öylesine büyük ki her han
ateşkesin bozulma riski vardır.
İkinci ve daha önemli adımsa, Suriye sorununa
ilgili tarafları memnun edecek adil bir çözüm bulmaktır. Öteden beri
söylediğimiz gibi, eğer bu ülkeye barış gelecekse ve onun birliği korunacaksa,
bunun biçimi ancak demokratik ve federal bir sistemle olabilir.
Bu aşamadan sonra Esad’ın ve onun Baas Partisi’nin
eskisi gibi Suriye’yi bir başına yönetmesi beklenemez, bu artık mümkün değil.
Yeni ve demokratik bir anayasa oluşturulmalı, serbest genel seçimlerle
Suriye’deki tüm halk kesimlerinin, etnik grupların ve mezheplerin parlamentoya
yansıması sağlanmalıdır. Ama bu kadarı tek başına Suriye’nin derdine çare
olmaz. Farklı etnik grupların ve mezheplerin (Arap, Kürt, Dürzi, Sunni,
Nusayri, Hıristiyan) bir arada veya yan yana, barış içinde yaşamalarına elverir
bir sistem ancak federal bir sistemdir.
Ateşkes sözleşmesinin 1. Maddesinde de Suriye’nin
çeşitli etnik gruplardan ve mezheplerden oluştuğu dile getirilmektedir ki buna
uygun sistem federasyondur.
Böylesi bir çözüme ulaşmak da elbet kolay
olmayacak. Yakın zamanda Kazakistan’ın başkenti Astana’da barış için
görüşmelerin başlaması bekleniyor. Bu görüşmelere BM Örgütü’nün, ayrıca sahada
olan ABD’nin de katılması muhtemeldir ve iyi de olur.
Şam hükümetinin ne derece demokratik bir Suriye
istediği tartışılır. Çünkü demokratik bir genel seçimde parlamentonun ağırlığı
Sünni çoğunluktan yana oluşabilir. (Irak’ta Şii çoğunluktan yana oluştuğu
gibi). Böyle bir durumda Sünni çoğunluğun ve onun oluşturacağı bir hükümetin ne
ölçüde demokrasiye sadık kalıcı ve barışı koruyacağı, şüphelidir. Bu nedenle,
diğer etnik gruplar ve mezhepler için güvence federal sistemdir. Yani onların
her biri, nüfusun çoğunluğunu oluşturdukları bölgelerde federal bir yapılanma
ile bölgesel yönetimlerini oluşturmalıdırlar.
Kanımca böylesi bir çözüm yalnızca Kürtlerin ve
Dürzilerin, ayrıca laik bir sistemden yana olan Hıristiyanların ve diğer
kesimlerin değil, bizzat Esat ailesinin ve onların mensup olduğu Nusayrilerin
de yararınadır.
Öte yandan, federal çözüm konusunda Türkiye ve
İran’ın kaygı ve korkularını da biliyoruz. Sovyetler Birliği’nin dağılmasını
alkışlayan, Yugoslavya’nın parçalanmasında aktif rol alan bu devletler, Suriye
ve Irak’ın toprak bütünlüğü konusunda çok hassaslar! Türkiye PKK ve onun Suriye
kolu olan PYD’yi gerekçe gösteriyor, güneyde bir Kürt devletine şiddetle karşı
olduğunu beyan ediyor. İran’ın tutumu da malum; o Güney Kürdistan’daki federe
yapılanmayı bile sindiremedi ve bu bölgeye yönelik tehdit ve provokasyonlarını
sürdürüyor.
Ne var ki Suriye’deki Kürt halkının da kendi
kaderini özgürce belirlemesi, federe biçimde de olsa temel haklarına kavuşması
onun hakkıdır. PYD’ye gelince, o, bugünkü etkinliği ne olursa olsun, Suriye
Kürt halkı demek değildir. Bir silahlı örgüt olarak, Şam hükümetinin desteğiyle
bugün Kürt bölgesinde etkin olsa bile, çözüm süreci ve silahların devreden
çıkması ile birlikte bu etkinliğini koruması mümkün değil. Serbest seçimler
sonucu yerel yönetimini belirleyecek olan bölgedeki Kürt halkının bütünüdür.
PYD’nin başkalarınca belirlenmiş rolü daha şimdiden sonuna yaklaşmış
görünmektedir. Böyle olacağını Suriye iç savaşına ilişkin daha önceki yazı ve
yorumlarımda dile getirmiştim.
Türkiye ve İran için de ülkelerinde var olan etnik
sorunların çözümü ve demokratikleşmenin vakti geldi ve geçiyor. Bu ülkelerin de
iç barışa ve demokrasiye ulaşmaları için artık değişmeleri gerekiyor. Federal
bir sistem aynı zamanda onlara da gerekli. Onlar da tarihi fobilerinden artık
kurtulmalı.
Kendi Kürt sorununu federal biçimde çözen bir
Türkiye’nin sınırlarının ötesindeki özerk bir Kürt bölgesinden korkması için
neden kalmaz. Bugün Güney Kürdistan’la var olan ve iki tarafa da yarar sağlayan
dostça ilişkiler gibi. Türkiye sınır ötesini, ora halkının hak ve özgürlük
taleplerine karşı tutum alıp düşmanlaştıracağına, pekala destek verip dost
kazanabilir. Aynı şey İran için de söz konusudur.
Kaldı ki Ortadoğu ülkelerinin kendi iç sorunlarını
çözüp iç barışa ve demokrasiye ulaşmaları bölgede sınırların önemini azaltacak,
ülkeler arasında ekonomik, sosyal, kültürel ilişkiler arttıracaktır. Kürt
sorununun çözümü, Filistin-İsrail barışı çok şeyi değiştirecektir. Böyle bir
durumda sınırların mayınlarla, tel örgülerle, duvarlarla tahkim edilmesine
gerek kalmayacak, insanlar AB’de olduğu gibi vizesiz ve sınır kapılarında
herhangi bir denetim olmadan gidip gelecektir.
Er ya da geç, Ortadoğu’nun geleceği de budur.
Kimse bugünkü durumu ebedi sanmasın.
31 Aralık 2016