Dün gece yapılan darbe girişimini Ankara’da anı anına izledim.
Önce jet uçakları peş peşe alçaktan uçuşlarını yapınca, “bayram değil, seyran
değil, bu işte bir anormallik var,” dedim.
Ardından İstanbul’da Boğaz Köprüsü’nün askerlerce trafiğe
kapanması geldi.
Derken bizzat Başbakan Binali Yıldırım’ın açıklamasıyla durum
anlaşıldı. Bu ordu içinde bir grup askerce girişilen bir “kalkışma”, yani darbe
girişimiydi.
Ortam bir darbe için uygun muydu, böyle bir şey bekleniyor
muydu? Kanımca hayır. Bu ülkenin sicili darbeler bakımından çok zengin olsa da
şu günlerde herhangi bir darbe için ortam olgunlaşmış ve hazır değildi. Bu
nedenle bu girişim biraz sürpriz oldu.
Olup bitenler eski, özellikle de başarılı olmuş darbelerden bazı
yönleriyle farklıydı. Bir kere bu ülkede bizim tanık olduğumuz tüm darbeler
sabaha karşı, herkes mışıl mışıl uykudayken, yönetim bakımından kilit kurumlar
kuşatılarak yapılırdı. Bu girişim ise akşamdan başladı. Ankara ve İstanbul’un
bu saatte tıklım tıklım dolu sokakları, trafik kaosu bile böyle bir girişimin
başarı şansını kırar; yani kitleleri ayrıca darbeye tepki için sokağa çağırmaya
gerek kalmaz!
Bir benzerlik, TRT yayın merkezini kuşatılıp, TSK’nın yönetime
el koyduğuna dair bildirinin okutulmasıydı. Ama TRT dışında onlarca yayın
kuruluşunun anı anına yayın yaptığı, kitleyi bilgilendirdiği bir ortamda,
üstelik bunların çoğu da AK Parti yandaşı iken, medyaya hakim olmak, kitleyi
yönlendirmek şansı olmazdı ve olmadı.
Bir başka deyişle eskiden Ankara radyosunu ve ülkenin tek
televizyonu TRT’yi kontrole alan büyük avantaj sağlardı. Bu kez darbeciler
“korsan” diye nitelenip açığa düştüler.
Genel Kurmay Başkanı’nın rehin alınması, darbenin emir komuta
zinciri içinde olmadığının anlaşılması, 1. Ordu komutanının acıklamaları filan,
daha baştan darbe girişiminin kaybedeceğini gösteriyordu.
Bu kez polisin hükümetin yanında net tutum alması ve darbecilere
tepki gösteren sivillerin tankların üstüne filan çıkması da darbecilerin
moralini ve direncini kısa zamanda kırdı.
Sonuçta akşam başlayan girişimin kaybettiği daha sabaha kalmadan
belli oldu. İyi de oldu. Darbelerin topluma bir şey kazandırmadığını, aksine
çok şey kaybettirdiğini, büyük acılara yol açtığını, en çok da ülkenin
demokrasi güçlerine ve Kürt halkına vurduğunu biliyoruz.
Bazıları diyecek ki, “şu andaki iktidar çok mu demokratik, onun
bölgede yaptıkları neyin nesidir?”
Öyle de olsa çıkış yolu, askeri darbeler değildir. Demokrasi ve
değişim için kitleleri aydınlatmak, örgütlemek ve onların mücadelesidir. Barış
ve özgürlük böyle kazanılır.
Bu olay Türkiye’de darbe yapmanın artık eskisi kadar kolay
olmadığını göstermesi bakımından iyi bir örnek oldu. Ama bununla artık darbeler
dönemi kapandı diyebilir miyiz?
Kanımca diyemeyiz. Darbeler döneminin tümden kapanması için ülke
demokrasi yönünde yol almalı, Kürt sorunu başta olmak üzere önündeki ağır ve
ciddi sorunlarını çözmelidir. Türkiye kaynayan Ortadoğu’da yer alan bir ülkedir
ve bölgede çıkan yangınlar kolaylıkla buraya sıçrayabilir, sıçrıyor. Daha
önceki yazılarımda da dile getirdim: Çözülmeyen sorunlar içten içe çürüyen bir
çöplük gibi kaçınılmaz olarak patlamalara yol açar ve hiç kimse, hiçbir yönetim
bu çöplük üzerinde rahat oturamaz.
AK Parti hükümetinin başına gelen de budur. O sorunları çözemedi
ve kendisinden öncekilere benzedi. Umarım bundan dersler çıkarır.
16 Temmuz 2016