90 yıldır ülkenin sorunlarını çözemeyen ve
geçmişin kamburunu büyük ölçüde sırtlarında taşıyan Kemalistler bugün de katı
pozisyonlarını koruyorlar.
İslamcılar seksen yıllık bir çabadan sonra
iktidarı ele geçirdiler, ama onlar da sorun çözme yerine, yüzü geçmişe dönük
programlarını uyguluyorlar.
Sorunları çözülmeyen ve iki yüzyıldır süregelen
ağır baskılara, kıyımlara uğrayan Kürtler oldukça öfkeliler. Kürt sorununun
çözümü konusunda ise kafaları oldukça karışık; çünkü öfke sorunlara serinkanlı
bir yaklaşıma meydan vermez. Önemlice bir bölümü, daha 1970’li yıllarda Kürt
hareketini yanlış kanalara sokmak ve kendi içinde çatıştırmak için bizzat
devlet tarafından kurulan, daha sonra İran, Irak, Suriye gibi Kürdistan
coğrafyasını aralarında bölüşmüş diğer bölge devletlerinin de el attığı PKK
gibi yanlış bir örgütün peşine düşüp çıkmaz bir sokağa yönelmiş.
Geçmişin ağır travmalarını taşıyan ve yine
sorunları çözülmeyen Aleviler içinde de dünyaya mezhepçi dar bir pencereden
bakan ve bundan kaynaklı bir tepki politikası izleyen güçlü bir eğilim var.
Üzerinden 12 Eylül darbesinin merdanesi geçen,
ardından, sosyalist sistemin çökmesiyle morali bozulan, dağılan, ufalan,
“ulusalcılık” adı altında milliyetçiliğe savrulan –ki bu geçmişte de önemli
oranda vardı-Türkiye solu ise, son dönemde bir yandan çaresizlik, diğer yandan
devletin oyun ve planlarının sonucu, PKK gibi bir örgütün ardına takılmış.
Böyle bir ortamda sorunları kavramak, onların
çözümü için uzlaşmak besbelli mümkün olmaz, olmuyor. Kimse kimseyi dinlemiyor
ve politik alan bir kör dövüşünü andırıyor.
Böylesi bir ortamda önyargısız, makul sesler,
sorunlara objektif yaklaşımlar ne yazık ki duyulmuyor, etkili olamıyor.
Birçok yönden hala Ortaçağı yaşayan, emperyalist
sistem ve kendi despot yönetimlerince ortaklaşa kaynakları sömürülen,
genleriyle oynanan Ortadoğu ülkeleri bir türlü kabuklarını kırıp çağdaş bilime
ve demokrasiye ulaşamadılar. Bilim ve teknik adına aldıkları ve demokrasi adına
kuşanmaya çalıştıkları şey, üstlerinde eğreti, yamalı bir elbise gibi duruyor.
Bu nedenle yaşadıkları çalkantılar bu ülkelerde
büyük bir yıkıma yol açıyor ve bu ülkelerin insanları çok acı çekiyorlar. Bu yangının
kıvılcımları dünyanın dört bir yanına sıçrayıp zaman zaman oralarda da
yangınlar çıkarıyor.
Türkiye de yaklaşık iki yüzyıllık bir
“batılılaşma” ve değişim çabasına rağmen fazla yol almış değil, Ortadoğu’nun
tüm zaaflarını taşıyor.
Bu manzara karşısında iyimser olmak ne yazık ki
güç.
Çıkış yolu elbet var; bu, kamplaşmış,
önyargılarına tutsak olmuş, birbirlerine diş bileyen toplumsal kesimlerin kendi
kabuklarını, önyargılarını kırıp birbirlerini dinlemelerine, yeni bir anlayışla
sorunları kavrayıp onları çözmek için çaba göstermelerine bağlı.
Sorun çözmek dünyaya yeni bir gözle bakmayı,
gerçeğe saygıyı gerektiriyor, adil olmayı gerektiriyor, insan hak ve
özgürlüklerine evet demeyi gerektiriyor.
Türk Kürdün varlığına kabul edecek, kendi sahip
olduğu haklara onun da sahip olmasına, yani eşitlikçi bir çözüme gönlü razı
olacak…
Kemalist kesim toplumu tek renge boyama
sevdasından vazgeçecek; başka halkların, kültürlerin varlığına ve haklarına
saygılı olacak; laikliğin geçmişteki çarpık uygulamasını terk edecek,
insanların inançlarına, yaşam tarzlarına saygılı olacak…
Sünni Müslüman kesim diğer inançlara saygılı
olacak, onların inançlarına uygun biçimde davranıp yaşamalarına engel
olmayacak.
Kürtler ve Aleviler de sorunların çözümünün ortak
çabalara, diyalog ve hoşgörü ortamına bağlı olduğunu kavramalı ve buna uygun
davranmalılar. Diğer bir deyişle, dünyaya daha geniş bir pencereden bakmalılar.
Evet çözüm burada; yeni bir anlayışta, yeni bir
siyaset tarzında.
Besbelli bu kolay değil. Ama bunu başaramadıkça,
sorun çözmek, ülkenin ve toplumun önünü açmak mümkün olmayacak.
Ve bu iş uzadıkça ülkedeki bunalımın ağırlaşması
durdurulamaz. Türkiye’nin düze çıkıp diğer Ortadoğu ülkelerine iyi örnek olması
şurada kalsın, Ortadoğu batağı burayı da yutabilir.
Evet, “titreyip kendine gelmenin” zamanıdır. Ama
bu, ırkçıların, şoven milliyetçilerin sloganındaki gibi değil, insanlığın iyi
değerlerini; barışı, demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerini, hoşgörüyü ve
adaleti benimseyerek olur.
9 Haziran 2016