FAMKORLUK (*)

Kemal Burkay



Şu referandumla ilgili görüşlerimi yazdım, neden hayır dediğimizi iki yazı halinde anlattım. Partimiz HAK-PAR da neden hayır dediğinin gerekçelerini Kürtçe ve Türkçe bir bildiri ile kamuoyuyla paylaştı.

Bütün bunları yaptıktan sonra, doğrusu ben, farklı düşünenlerle, özellikle de şu boykot yanlısı olanlarla didişir gibi, bu konuda sürekli yazma taraftarı değildim.

Ne var ki bu bayların bazısı söyleneni anlamamakta ve hayır dediğimiz için bize dil uzatmakta ısrar ediyorlar. Bizim hayır demekle 12 Eylül anayasasını, yine- CHP’nin de hayır demesine bakarak- baskıcı Kemalist sistemi savunduğumuzu iddia ediyorlar. AKP’ye karşı CHP’den yana taraf olduğumuzu söyleyip duruyorlar.

Bir önceki yazımda bunu diyenlerin ağzından çıkanı kulakları duymuyor, demiştim. Evet duymuyor.

Ya söyleneni anlamayacak kadar “famkor”lar, ya da bile bile çamur atıyorlar.

Baylar, biz önyargılı değiliz. Sizin gibi toptancı da değiliz. Olaylara, olgulara siyah-beyaz bir bakış açısıyla bakmıyoruz. Anayasa bizi ilgilendirmez, demiyoruz.

Bu anayasa değişikliği demokrasi açısından olumlu olsaydı, evet derdik. Nitekim 2010 referandumunda evet oyu vermiştik. Çünkü o zaman getirilen değişiklik asker-sivil bürokrasinin sivil hükümet üzerindeki vesayetini önlemeye yönelikti. Ayrıca siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştırıyordu. (En çok kapatılanlar ise Kürtlerin kurduğu veya onların haklarını savunan partilerdi.) Yine 12 Eylül cuntacılarının yargılanmasına yolu açıyordu ki, bu bizim taleplerimizden biriydi. Tüm bunlar bizi ilgilendirirdi. Kürt sorununun çözümüne derman olmasa da bunlar demokratik yönde değişikliklerdi. Bu nedenle birçok ilerici, demokrat çevreyle birlikte “yetmez, ama evet” dedik. Bunu yaparken CHP ve diğer Kemalist çevrelerle karşı karşıya düştük.

Peki bu kez neden hayır diyoruz. Bunun da nedenlerini açık açık yazdık. Bu kez Kürt halkının ve Alevilerin hakları ile ilgili hiçbir olumlu değişiklik olmadığı gibi, yapılmak istenen değişiklik demokratik yönde de değil. Tersine mevut ve önemli bazı demokratik mekanizmaları, en başta güçler ayrılığını ortadan kaldırıyor. Bu değişiklik yürütmenin yanı sıra yasama ve yargı gücünü de büyük ölçüde cumhurbaşkanına veriyor. Böylece tek adam rejimi yaratmaya yöneliktir.

Demek ki bizim tavrımızı dün de bugün de belirleyen demokrasi kriteridir. Yoksa 12 Eylül anayasasını veya eski sistemi savunmak, ya da AKP’ye karşı CHP’nin yanında yer almak değil. Bunu ileri sürmek saçmalamaktır. Eğer bu kötü niyetten değilse, olup bitenlerden bir şey anlamamaktır, tam bir famkorluktur.

Ha, başta CHP olmak üzere Kemalistler de ve -kaldığı kadarıyla- Türk sol kesimi de hayır diyormuş… Olabilir. Demek ki onlar da en azından mevcut güçler ayrılığının tırpanlanmasından, tek adam rejiminden yana değiller. Bu ise bizim hayır demekle onlara benzediğimizi, ya da her konuda onlar gibi düşündüğümüzü göstermez; ama boykotu seçenlerin demokrasi konusunda Türk solcuları, hatta Kemalistler kadar bile kaygı duymadığını, sorumluluk taşımadığını gösterir.

Biz CHP’ye veya başkasına bakıp tavır belirleyenlerden değiliz. CHP bir şeye evet diyorsa biz hayır, hayır diyorsa evet demek zorunda değiliz. Aynı şey AKP bakımından da böyle.

Kendine bir düşman belleyip tavrını ona göre belirleyenler, her durumda onun yaptığının tersini yapmaya çalışanlar, düşmanlarına tutsak olmuş demektir. Bunun tersi de aynı şeydir; yani birini dost bilip her konuda ona uygun davrananlar da özgür değildir.

Bunu yapanlar vardır. Özellikle Türk solunun bazı kesimleri, iç ve dış politikadaki tutumlarını böylesine karşıtlık üzerine kurmuşlar. İç politikada AKP’ye, dış politikada ABD’ye karşı… Onlar ne yapıyorsa kötüdür, karşı durmak lazımdır. Bu kolaycılıktır, politikayı otomatiğe bağlamaktır ve aynı zamanda karşıtına esir olmaktır.

Oysa bizden nice farklı olsa da, AKP’nin de şu son 15 yıl içinde, özellikle 2010’lara gelinceye kadar, olumlu işler yaptığını gördük ve biz de, diğer bazı demokratik çevrelerle birlikte bu olumlu adımları destekledik. TRT Kurdi gibi, 2010 referandumu gibi… Yanlış şeyler yaptığı zaman ise karşı çıktık. Şu anda, bu Anayasa değişikliğiyle yanlış yapılmaktadır ve bizim yanlış olduğuna inandığımız bir şeye karşı çıkmamız doğaldır.

Aynı şey, dünyanın bir nolu emperyalist ülkesi ABD için de söz konusu. Sosyalist bir insan olarak kapitalizme de emperyalizme de elbet karşıyım. Ama dünya siyaseti karmaşıktır. Öyle durumlar olur ki ABD’nin yaptıkları bizim isteklerimizle çakışabilir. Saddam rejimini devirdiği zaman biz, sağcı-solcu her renkten Kürtler buna destek verdik. Nitekim böylece Irak acımasız bir diktatörden kurtuldu, Kürt halkı da Güney Kürdistan’da Federe bir statüye kavuştu.

Kobani olayında da IŞİD’i püskürtenler, PKK’nin düşmanlık yaptığı Güney Kürdistan güçlerinin, yani Peşmergenin yanı sıra, ABD’nin sunduğu hava desteği oldu. PKK-PYD kesimi de Barzani’nin ve ABD’nin bu olaydaki tutumundan hoşnut oldu. PKK yandaşı sol kesimler ise, ezberlerine uygun düşmese bile, en azından karşı çıkamadılar.

Şu anda da PYD, IŞİD’in saldırılarına ve Türk hükümetinin öfkesine karşı, yine ABD’nin himayesinde…

Bizce özgür insan ve kişilikli bir örgüt her durumda ille de başkasının tavrına bakmaz, ölçüp biçer, doğru tutum ne ise kendisi karar verir.

Bakın Erdoğan 16 Nisan’dan sonra idam cezası getirmeye hazırlanıyor. Örneğin bu da ilerde referanduma sunulsa ve CHP hayır dese (ki diyeceği belli), siz yine taraf olmama adına “bana ne” mi diyeceksiniz?

Ha siz demokrasi ile bir ilginiz olmadığını sanabilirsiniz, ya da siz ayda veya Merih’te yaşıyor olabilirsiniz… Ama bizim var; bizim ayağımız Yer’e basıyor.

Sizin tavır ve tutumunuz Kürt halkının haklı davasına hizmet etmez. Tam tersine, bu kendi kendini izole etmektir. Oy hakkının değerini bilmemektir. Ben geçmişte zaman zaman dile getirdim, bir kez daha getireyim: 20 milyonluk Kürt halkının oyu 20 milyon tüfekten daha önemli, daha etkilidir.

Söz konusu izolasyoncu tutuma ise kaplumbağa politikası denebilir. Zavallı kaplumbağayı buna iten savunma güdüsüdür; çünkü tehlike karşısında yapabileceği başka şey yoktur; kabuğunun içine gömülür. Ama sizin var; siz neden bir kabuğun içine çekiliyorsunuz?

Lenin, “köylülerin dünya görüşü tarlalarının sınırına kadardır” diyordu. Sizinki de bir o kadar işte!..

Kısacası, siyasette de, sosyal hayatın bütününde de famkorluk kötü bir hastalıktır.

20 Mart 2017
-----------------------------------------------
(*) Famkor: Kibarca bir deyişle, anlama zaafiyeti olan…

Diğer Yazıları
  • PAYLAŞ
  • İzlenme : 401

YORUMLAR (1)

yeni bir ürünü ya da bir şeyi almak, diğer insanları yok saymaktır. Bu yok sayma diğer insanları harekete geçirir ve böylece bir tüketim çılgınlığı döngüsü oluşur. böylece de kapitalizm amacına ulaşmış oluyor..19.07.2015 02:10

YORUM EKLE

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Üye Girişi yapın veya Kayıt olun.
Yasal Uyarı​ Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar. Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.