Ekonomik göstergeler iyiye gitmiyor, işsizlik
artıyor, doların yükselişi durdurulamıyor, esnaf tedirgin ama ciddi bir
devalüasyon olmadığı, vatandaşın cebindeki parada önemli bir kayıp yaşanmadığı
için önemli bir toplumsal reaksiyon yok.
Dünya çapındaki insani gelişmişlik endekslerinde
Türkiye her geçen yıl geriye gidiyor. İnsan hakları örgütleri, AB ilerleme
raporları son yılların en olumsuz insan hakları raporlarını yayınlıyor, içeride
bunun bir karşılığı yok, vatandaşı insan hakları alanındaki değer kayıpları
ilgilendirmiyor, Kürt meselesi ve darbe
girişimi sonrası atılacak her devlet adımını eleştirilemez ve olması gereken
olarak buluyor.
Muhalefet partilerine baktığımız zaman ne
yapacağını bilemez bir tablo görüyoruz. CHP, içindeki farklı yönelişler
karşısında bocalıyor, muhafazakar milliyetçi blok karşısında kendisinin de
"terörist "ilan edilmesinden dolayı son derece kaygılı, bundan dolayı
çelişkili beyanlarda bulunuyor. Kılıçdaroğlu adeta çapraz ateşe alınmış gibi
hissediyor kendisini. CHP’deki ulusalcı taban, Kürt meselesindeki tavrında
hükümetle çoğunlukla örtüşüyor.
MHP muhalefette ama düşüncesini iktidarda
hissediyor. Başkanlık konusunda uzlaşmasını tabanına anlatmada zorlanmayacak,
zira şu an istediği tüm gelişmeler cereyan ediyor.
HDP her geçen gün geriletiliyor. Hendek barikat
siyaseti karşısında etkili siyaset yapamayan, isteseydi bile yapamayacak
durumda olan HDP savaşta arada kalmanın bedelini daha uzun bir süre ödeyecek
gibi görüyor. Barajın altında seyreden HDP için daha da zor günlerin kapıda
olduğu belli. Çözüm sürecinin buzdolabında olduğu bir süre toplumda genel kabul
görüyor, çatışmaları destekleyenler % 90 civarlarında.
Sivil toplumun muhalif kesimi bu tablo karşısında
şaşkın ve öfkeli ama elinde bir güç olmadığı için değiştirebileceği birşey yok.
Sesini çıkarmanın yürek istediği bir ortamda sesine fazla bir ses bulamıyor.
Erdoğan`ın reisliğini benimsemiş büyük kitle
hayatından son derece memnun. Çok mutsuz olan karşılarındakinin aksine hiçbir
gelişmeyi antidemokratik bulmuyorlar, çatışmaları, otoriterliği son derece
doğal buluyorlar. Toplum ikiye ayrılmış durumda , ortadan diyemeyeceğiz zira
büyük çoğunluk, muhafazakar ve milliyetçi blok küçüğün sesinin çıkmasına
müsaade etmiyor, çünkü olumsuz birşey görmüyor.
Muhafazakar, milliyetçi kesimin düşünce insanları
tavana ve tabana uygunlar. Onlardan demokrasi, insan hakları, özgürlükler
kriterinde görüşler değil, "üst
akla", "kokteyl teröre" yönelik görüşler beklendiği için fazla
zorlanmıyorlar, gereğini yapıyorlar.
Ülkenin can yakan, can verdiren çok önemli
sorunlarının kaynağına inmek yerine hamaset üretip güce tutunmaya çalışmak
zararlı değil.
AB, mülteci meselesinden dolayı eli ayağı
bağlanmış bir halde. Mülteci akını korkusu akıllarını başlarından almış
durumda. Kuzey ülkeleri ilkesel bir iki kelam etmeye çalışsa da AB patronu
ülkeler "Türkiye demokratikleşmesi için maceraya girmeye gerek yok"
diyor. Erdoğan bunu iyi gördüğü için kozunu kullanıyor, restini çekiyor, AB
geri adım atıyor. İç politikada AB`den umudu olanların bir kez daha umutları
suya düşüyor.
Tayyip Erdoğan için zaten AB çoktan bitmişti.
Melih Gökçek`in kendisini AB müzakerelerinde törenle karşıladığı günlerde
aslında kafasında AB`yi bitirmişti Erdoğan. Ondan sonra yaşananlar uzatmaların
oynanmasıydı. Sürüncemede bırakılan, hevesli olunmayan bir AB sürecinin
devamının "demokrasi"diyenler, endişelenenler için anlamı olmayacağı
bellidir. Rota başka yere çoktan kırılmış durumdadır.
Muhafazakar, milliyetçi blok gelişmeleri doğal,
olması gereken hatta geri dönülmemesi gereken olarak buluyorsa ne olur?
Toplumun nabzını tutmayı bilen, siyaseti ve güçlü olmanın yollarını bilen bir
lider de varsa onun peşinden gider. Uzun bir süre durum böyle gider. Mucizevi
bir elin tılsımlı dokunuşunu beklemekle uğraşmayınız.
Toplumda uçurumların arttığı bir dönemde ciddi bir
ekonomik, siyasal, sosyal huzursuzluk yoksa yapılması gereken, nedenlere
odaklanmak, çıkış yolu için mantığı esas almaktır.
"Niye bütün bu inanılmaz gelişmelere ses
çıkmıyor" diyen kesim yukarıdakileri hesaba katmadan üzülür, öfkelenirse
boşuna kendisini yıpratır, çıplak gerçek ortadadır.
Pekiyi yapılması gereken nedir? Bıkmadan,
usanmadan ortak vicdana seslenmeye devam etmektir. Etki tepki sarmalına
girmemektir. Kişisel husumetleri esas alıp yüceltilen karizmatik önderleri
hedefe koyup mücadele ettikten sonra "niye başarısız oluyoruz"
demenin anlamı yoktur, tablo gayet nettir. Yıllardır ülkenin kurtuluşunun
karizmatik bir liderde olduğunu düşünen, bunun için lider arayanların
aradığını ortalamanın üstündeki oranla kendisine yakın ölçülerde, yönetmekten
haz alan bir kişide bulduğu bir ortamda çok sızlanmanın anlamı yoktur.
İlkelerinizi değiştirmeden ama realiteyi görmezlikten gelmeden yürümelisiniz.
Demokratik değerlerle cazibe merkezi olmayı başarmak zor, uzun ama yoluna baş
koyulması gereken bir yoldur.
@gergerliogluof
16 Kasım 2016 Çarşamba Saat: 09:44