28 Şubat 20 yılını doldurdu. Bu yıl iktidar 28 Şubat anmasına özel bir ilgi gösterdi. Dindarlar da bundan etkilendi, hiç olmadığı kadar eski günler yad edildi. Sanırım bunda yaklaşan referandumun etkisi büyük.
28 Şubat`ın 1000 yıl süremeyeceği belliydi. Halka ve haklılığa dayanmıyordu ve ruhu dayatmacılık üzerine kurguluydu. Dayatmacılık ise her dönem için gayriinsanidir, zulümdür.
Bu dayatmacılık maalesef kronik hastalığımız, bu topraklarda güçsüz durumda olan şikayetlenir, gücü eline geçirdiğindeyse karşısındakini tepeler. Dindarlar cumhuriyet tarihi boyunca çok haksızlık yaşadı ve sonunda güçlü oldukları anda gücü savundular, statükocu oldular. Şimdi son yıllarda iyice artan antidemokratik gelişmeleri, OHAL hukuksuzluklarını, referandumdaki gücün tek elde toplanmasından bahsetseniz görmezden, duymazdan geliyorlar.
Yapılan KHK zulümlerini hatırlatsanız, yargının siyasetin sopası olduğunu örneklendirirseniz sanki hiç duymuyorlar, hissetmiyorlar. Yıllarca aynı kulvarda koştuklarınıza karşı derin bir hayal kırıklığı yaşıyorsunuz. Zira göz göre göre dün şikayet ettiği devleti bugün eline geçirdiği için masumlaştırıp, hukuksuzlukları tevil edip, meşrulaştırıyor. Allah susanlara hem bu dünyada hem de öte tarafta ağır hatırlatma yapacak, susarak ve Türkiye yargısının haline bakarak kendinizden emin olmayın..!
28 Şubat`ı 20. yılında lanetleyenler yanıbaşlarındaki büyük zulümleri görmemeyi hissetmemeyi başardı. Acılar yarıştırılmaz ama acıdan bahsedenin empati yapmada en başta gelmesi gerekir, ama nerede..!
Mehmet Fatih Traş adlı akademisyenin intihar etmeden önce, mahkum edildiği ölümünden önce hocasına yazdığı mektubundaki ifadeler şunlardı. "Sonuç olarak gerekçesi ‘görülen lüzum üzerine’ olan bir fakülte yönetim kurulu kararı ile derslerim elimden alındı. Dekan ile yaptığım görüşmede iddianın ispata muhtaç olduğunu, hakkımda açılmış hiçbir dava ve soruşturma olmamasına rağmen dönemin bitimine üç hafta kala alınan bu karar gelecekte başka üniversitelere yollayacağım kadro başvurularında beni çok zor duruma düşüreceğini söylesem de bir sonuç alamadım."
Bilim adamını barış istedi diye işten at "terörist" ilan et, intihar etsin, kimse duymasın diye medyanda bile verme, gerçeğin suratlara çarpılacağı gün durumun vahim.!
Bitmiyor intiharlar, çünkü insanlar takatlarının son noktasındalar, depresyondalar. Onların sessiz duruşları sonrası gelen intiharlarını durdurmak artık çok zor. `FETÖ`den sorgulanıp serbest bırakılan yardımcı doçent intihar ediyor, intihar notu herşeyi anlatıyor. "Bana bir suç atıldı. Bu suçu bana atanları Allah’a havale ediyorum" diyordu.
İntiharları durdurmak zor, çünkü çaresiz bırakılıyorlar. Özel sektörde bile iş başvurusunda "KHK`lıysa başvurmasın" deniyor, adama "öl" diyorsun, yok mu kararmış vicdanlarda bir sızı? Nereye kadar tevil edeceksiniz şu hali? Hiç vicdanınız sızlamıyor, değil mi? Daha tevil etmeye devam edin, günahınız artar sadece ..!
Ama yok, bu hale tepki göstereceğine kafasını kuma gömmüş Ak Partili Aliyev`in karısını cumhurbaşkanı yardımcısı yapmasını mazur göstermeye çalışıyor. "Mihriban Aliyeva`nın sadece Aliyev`in eşi olmaktan başka özelliği yok mu " diye savunuyor Ak Partili, kafamı taşlara mı vursam ya rab? Bakanlar da akrabalarıymış bu arada, off shore hesapları vb, soyup soğana çevirmişler, birileri de savunuyor, "bizde olmaz" diyor, el insaf..!
Yetmiyor, "evet " için sahte hadisler uyduruluyor, dinen ve hukuken suç işleniyor, baksan hükümetin en muteber adamı bunu yapan. Ama problemin büyüğü bunu görmezden gelmede ısrar eden takipçilerde.
Referandumdaki antidemokratik maddeleri sayıyorsun, meclisin işlevsizliğinden bahsediyorsun "en güzel güven oyunu halk verir. meclis beş sene sabretmeyi öğrenecek. meclis halka rağmen iş tutamaz. TBMM`nin görevi bu beş yıl içinde çalışması." diye cevap veriyor, gel de ısrarla tarafını seçmişe dert anlat..! Daha üsteliyorsun "Yasamanın kararı milletin kararının üstünde olamaz"diyor. Gel de kuvvetler ayrılığını anlat..! Demokrasi konusunda bilgi ve samimiyet buysa işimiz çok zor, oysa günlerce demokrasi nöbeti de tutulmuştu..!
28 Şubat üzerinden rant devşirmek şimdinin muktedirlerine hiç yakışmıyor, 28 Şubat demek mazlumların zulme uğradığı her zaman dilimidir. Zulme sessiz kalan İslamcılar, hesap gününün olmadığını düşünüyorlar, ama saçları beyazlatan ağır bir hesap günü var, aynı kitabı okumadık mı?
Bir 28 Şubat`ın yıldönümünde yaşadıklarımız beni utanca boğuyor. Oysa biz zulme karşı dururken çok samimiydik, halen yerimizdeyiz, herkese karşı yapılan haksızlıklşara karşı duruyoruz, duruşunu kaybeden utansın asıl..! Bu ruhsuz anma bana tarih boyunca unutulmayan bir hayal kırıklığını hatırlatıyor.
Henry David Thoreau, ABD`nin Meksika`ya karsi yürüttügü emperyalist savas sırasında konan nüfus başına vergiyi, `ödedigi dolar bir adam öldürmek üzere, başka bir adam veya tüfek satın almaya yaramasın` gerekçesiyle vermeyi reddedince bir gece hapiste yattı. Kendisinden 14 yaş büyük olan ve bir cok özgürlükçü düşünceyi kendisiyle paylasan Ralph Waldo Emerson, telaşla arkadaşını görmek üzere onun hücresine girdiginde aralarında şöyle bir konuşmanın cereyan ettigi anlatılır:
- Henry, neden buradasin?
-Waldo, sen neden burada degilsin?
Ben de şimdi dindara, İslamcıya, Ak Partili`ye "niye şimdi mazlumların yanında değilsin" diyorum. Henry iddiasının gereğini yapmıştı ve ona biçilen bedel belliydi, bu soruyu sormaya hakkı vardı. Waldo bu sorunun cevabını verememişse öz benliğine bunu açıklamalıdır. Ey 28 Şubat mağduru..! Niye şimdi zulme karşı çıkış yerinde değilsin, hatta mazlumların şikayet ettiğisin, asıl bunu açıkla..!
1 Mart 2017 Çarşamba Saat: 21:59