Son günlerde liselerde gençler ile gençler
arasında, gençler ile aileleri arasında yaşadıkları
önümüzde çok önemli bir sorun olarak duruyor.
Eğitim ve öğretim alanında uzun yıllardır birçok
önemli konuyu tartışırız. Sürekli eğitimin her şeyin başı olduğunu ifade eden
beylik sözler sarf edilir ülkemizde.
Bugün okullara baktığımız zaman öğretmen, öğrenci ilişkilerinde
birçok açıdan yozlaşma öğrenci, öğrenci ilişkilerinde birçok çarpıklık olduğunu
görürüz. Uyuşturucunun önlenemeyen bir salgın halini aldığını görürüz.
Öğrencilerin ileri derecede bir başıboşluk ve boşvermişlik
ruh halinde olduğunu görürüz.
Eğitim sistemi sınıf geçme veya geçmeme üzerine kurulduğundan
uzun yıllar ezbercilik hakim oldu. Son yıllarda anlamaya, üretmeye önem verilecek
şekilde değişiklikler yapıldığı iddia ediliyor. Bunun, ne derece yılların getirdiği alışkanlıkları değiştireceği
ise bir soru işareti olarak önümüzde duruyor.
Son günlerde meydana gelen olaylar üzerinden yola
çıkarak bazı tespitlerde bulunmak istiyorum. Bilindiği gibi geçtiğimiz günlerde
Samsun’da bir liseli genç tarafından diğer liseli arkadaşlarına kız arkadaşlığı
meselesi yüzünden bir silahlı saldırı gerçekleştirilmişti. Bunun şokunu üzerimizden
atamamıştık ki Ankara’da liseli iki aşığın beraberliklerine izin vermeyen aile
fertlerini hunharca katlettiği haberi ile dehşetle sarsıldık. Bir genç kız
erkek arkadaşı ile birlikte önceden planlayarak kendisini yıllarca büyütüp
besleyen, koruyan kollayan aile fertlerini öldürdü. Bu katliamı da arzu ettikleri
bir evliliğin sonucu kurulmasını düşündükleri bir aile yapısı için yapmaları
son derece trajiktir. İnsanın midesini kaldıracak tarzda bu cinayetleri işleten
sebep nedir diye mutlaka araştırmak gerekir. Olayı psikopat ruh hali taşıyan
kişilerin yaptığını söylemek ve bu yargı üzerinden hareket etmek bize hiçbir şey
kazandırmayacaktır. Önceki yıllarda da satanist gençlerin cinayetleri böyle açıklanmaya
çalışılmıştı.
Hiç şüphesiz bir insan, en vahşi hale bir anda gelmez. Bu hal belli bir
süreci gerektirir.
İçgüdülerin tatminini hayatın amacı olarak ortaya
koyan bir sistem insanları bu tatmine güdüleyerek yetiştirir. İçgüdülerinin emrettiği
yolda yürümeyi hayatının temel gayesi edinmiş bir insan ise, zamanla hayatı mekanikleştirir. Bu insan için
artık hayatın tadını çıkarmanın tek yolu,
içgüdüleri yeterli oranda tatmin etmektir. Daha fazla tüketmek, daha fazla
konfor, daha fazla cinsel serbestlik hayatın
vazgeçilmez hedefleri olur. Bunları ele geçiren ise diğer insanlar üzerinde
büyükleştiğini sanır. Bu büyüklük sanrısı ile de diğer insanları küçük görerek zulmetmeye
başlar. Bu ister gençlerin dayanılmaz haylazlığı ile olsun, ister büyüklerin umarsız rahatlığı ile olsun
fark etmez. Bu hal bazen öylesine yaygın bir hal alır ki uluslararası
ilişkilere yansır. Büyük, güçlü devletler
zayıf devletlere en akıl almaz büyüklenmeleri yaparlar. En akıl almaz zulümleri
yaparlar. Tek bireydeki patoloji sirayet ederek tüm toplumu hatta tüm Dünyayı
bozabilir.
Bu yanlış gidişatı değiştirmek gerekir. Bu
gidişatı okulların önüne polis koymayı arttırarak sağlayamazsınız. Bu gidişatı mafya
dizilerini ortadan kaldırarak değiştiremezsiniz. Bu gidişatı cezaları artırarak
değiştiremezsiniz. Bu gidişatı ancak hayatın anlamını öğreterek ve bunu doğru yolda
giderek yapabilirsiniz.
Kalbi içgüdüsel duygulardan başkasını görmeyerek kararmış
bir insana kendisi için istediğini bir başkası için de istemesi gerektiğini bir
ahlak okulu çerçevesinde öğretebilirsiniz. Bunu sadece kuru bir ahlak bilgisi olarak
öğretmekte yetersiz kalır. Baştan çıkarıcı bir hayatın çekiciliklerine ulaşanları
üstün bir model olarak gençliğe sunarsanız,
bu ahlak bilgisinde de başarılı olamazsınız. Ancak bütüncül
bir anlayış çerçevesinde, örnek alınması gereken modeli doğru
yansıtıp kalpleri kararmışlıktan kurtarıcı bir eğitim verirseniz o
zaman başarılı olursunuz..
Kararmış kalpleri güzelliklere kavuşturmak zor
değildir. Nefis tatmini basamaklarında en üste kavuşmuş olup orada insanlığını öldürmekten
başka bir zorunlu sonuçla karşılaşmayacak olan gençlerin hatta tüm İnsanların
kurtulma umudu çaresiz de değildir. İnsanlığın en umutsuz en karanlık dönemlerinde
Dünya’ya lütfedilmiş peygamber efendimiz bunun nasıl gerçekleştirileceğinin en bariz
örneğidir. En acımasız vahşi katliamların yapıldığı kapkara kalplerle dolu bir
dünyayı, insanlık aleminin ahlak ve somut
davranışlar alanında en üstün durumuna getiren insan ve hayat anlayışı iyi
incelenmelidir. Binlerce yıldır insaniyetin yükselen basamaklarını ifade eden bu
örneklere günümüzde ulaşmak hiçte zor değildir.
Yeter ki hayata bakış açısı ilkönce eğiticinin
kafa yapısında doğru hale gelsin. Bugünkü eğitim sisteminde başörtülü kızlara
karşı bir cadı avı savaşı devam ettirilirken bu nasıl olacak diye sorduğunuzu görür
gibi oluyorum. Ama bu dışlayıcı, klişeleşmiş anlayışlar değişmeden bir yere
varılamayacağını herkes görüyor.
Herkesin olduğu gibi istediği gibi yaşaması özgürleştirilsin
gerekmektedir. Önemli sorunlar ortadayken başörtüsünü yasaklamayı en büyük
marifetmiş gibi gören zihniyet
en başta engel olmaktan vazgeçmelidir.. Tepeden inmeci dinden
uzaklaştırıcı muameleler bitsin. Sadece başörtü yasağının kalkması ile çözüm
olacağını söylemiyorum. Ama bu ilk adımdır. Aslında hayata bakış açısı, insani kaliteyi
yükseltecek şekilde değiştirilsin diyorum.
Yoksa insanlığın en çok muhtaç olduğunu sopa ile kovalamasının
trajikomikliği hala anlaşılmadı mı?
1 Ocak 2014 Çarşamba Saat: 01:33