• Ana Sayfa
  • »
  • SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ NEREDE ARANMALI?

SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ NEREDE ARANMALI?

Fakat aslında çare cesur tedavilerdir.Risk alınarak yapılan cesur hukuki yollar, özgürlükten korkmama her halde ve şartta vazgeçilmemesi gereken çözümlerdir.


 


 

Dünya ve Türkiye oldukça sancılı bir dönem yaşıyor. Dünya ikinci Dünya savaşından sonra uzun yıllar geçtikten sonra adaletsizlik girdabında yuvarlanıyor. Zorba güçler Dünya’yı çıkarlarına göre bölüşmek istiyor. Asıl acı olanı ise bunun çağdaşlık demokrasi gibi maskeler arkasına gizlenerek yapılmaya çalışılması. İnsanlık adeta bir yalana teslim olmuş durumdadır.

 

Türkiye’nin durumu da bundan farklı değildir. Yıllardır ülkemiz de pek sakin günler geçirmiş değildir. Çeşitli toplum kesitleri arası çatışmalar,  etnik farklılıklar, sağ sol çatışmaları, gelir dağılımındaki adaletsizlikler,  manevi boşluktan kaynaklanan yozlaşmış bir hayat biçiminin getirdiği sorunlar maalesef hep olagelmiştir.

 

Türkiye’de insanların farklı bölgeler ve kültürel yaşam biçimlerinden kaynaklanan farklı bakış açıları hep olagelmiştir. Türkiye’yi meşgul eden sorunlar hep olmuştur. Bunların çözümünü bulduğunu düşünen farklı gruplar arasında zaman zaman kan dökülmesine yol açan çatışmalar da yaşanmıştır.

 

Fakat halen ülkemizde önemli sorunlar devam edegelmektedir. Düşünce ve ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü veya kültürel, ırki sorunlar devam etmektedir. Burada şunu tespit etmekte yarar var ki ilk mesele sorunların olduğunu kabul etmektir. Türkiye’nin önemli sorunları gündeme geldiğinde kimi çevrelerin hala hemen,  “dış mihraklar”  demesi sorunları görmezden gelmenin bir başka adıdır. Nasıl ki bir insan vücudunda oluşan bir hastalık başkalarını suçlayıp durmakla tedavi edilmiyorsa bir toplumun sorunları da dış mihraklar suçlamasıyla çözülemez. Şüphesiz bir kronik yara üzerine tuz dökmek isteyen güçler olacaktır. Fakat çözüm yarayı kendimizin kapamasıdır. Kapanmış bir yara üzerinde kimsenin manipülasyon yapma şansı yoktur.

 

Aslında sorun,  birazcık daha iyi tetkik edilirse ülkemizin 80 yıllık mazisinde halkı adam etmeye soyunmuş toplum mühendislerinin yapısında gizlidir. Tepeden inme bir şekilde halka bir elbise giydirmeye çalışan bu anlayışın terziliği de maalesef hiç iyi değildi. Ya halka dar gelen bir elbise dikildi. Ya da bu elbiseden sıkılan halka yine halka sormadan bollaştırma ameliyesi yapıldı. Halk bundan da şikâyetçi olunca   “madem provaları beğenmedin al sana benim beğendiğim bir model”  diyerek dayatmalarda bulunuldu. Tek parti dönemleri, serbest fırka deneyimi, demokrasi girişimleri, darbeler muhtıralarla dolu bir dönem maalesef anlattıklarımızın doğrulayıcısıdır. Boğulmakta olduğu baskıcı zamanlardan,  anarşi dönemlerinden zor bela temiz havaya can havliyle çıkmaya çalışan insanlara ya baskıcı antidemokratik yeni bir askeri dönem ya da sahte bir özgürlük vadeden bir Dünya sunulmuştur.

 

Bunların varlığına rağmen insanımızın hak,  adalet talebi halen devam etmektedir. Sorun birbirini anlamaya çalışmayan kesimlerde de devam etmektedir. Farklı sorunlardan başkasına karşı duyarsız, kör olan çevreler birbirlerine yabancı kalmaktadır. Sorunların olduğunu görseler bile empati eksikliği insanların birbirini anlamasının önüne geçmektedir. Sorunu sadece kendi açısından görüp başkasının derdini yok saymak veya az değerli saymakta önemli bir sorundur.

 

Son zamanlarda cereyan eden olaylar da aslında söylediklerimizi doğrular mahiyettedir. Van savcısı Ferhat Sarıkaya’nın görevden ihracı ile neticelenen iddianame krizi totaliter güçlerin bir refleksi olması hasebiyle ülkemiz adına çok üzücü bir durumdur. Tüm hukuk talep eden kişi ve kurumların ortak bir refleks ile buna reaksiyon göstermesi gerekirdi. Fakat 28 Şubat döneminde bol bol brifinglendirilen yargı ve diğer kesimlerden kuvvetli bir ses yükselmedi. Hukuka sahip çıkan bir ses bekleme arayışımız, umudumuz ise hala tükenmedi. Türkiye ancak kişilere ve kurumlara göre değişmeyen bir adalete kavuştuğu anda mutlu insanların ülkesi olacaktır.

 

Sorunların üstesinden gelmeyi düşünce ve ifadeyi iptal etmekte gören anlayış terörle mücadele yasa tasarısında da görüldü. Terörü yok edeyim derken düşünceyi suç saymakta yıllardır ülkemizde devam eden geleneğin devam ettirilmek istendiğini gösteriyor. Savcı olayı da, son yasa tasarısı da aslında katedilmeye çalışılan özgürlükçü adımların hukuk dışına çıkılarak engellenmeye çalışıldığını göstermektedir. Fakat aslında çare cesur tedavilerdir. Risk alınarak yapılan cesur hukuki yollar,  özgürlükten korkmama her halde ve şartta vazgeçilmemesi gereken çözümlerdir.

 

 

29 Aralık 2013 Pazar Saat: 13:17

Diğer Yazıları
  • PAYLAŞ
  • İzlenme : 654

YORUM EKLE

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Üye Girişi yapın veya Kayıt olun.
Yasal Uyarı​ Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar. Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.