Nihayet ihraç edilişimizin yıldönümünü de idrak ettik. KHK ile devlet memurluğundan ihraç edilişimin 1. yıl dönümüydü 6 Ocak 2018. 2 aylık açıkta kalmanın sonunda gelen bir karardı bu. Niye böyle bir karar? Bu topraklardaki meselelerin insan haklarını esas alan demokratik yöntemlerle çözülmesini isteyen bana, niye böyle bir karar? Cevap benim için hep netti ama şimdilerde başkaları için de netleşti. Ülkenin gidişatının demokrasiden uzaklaşma olduğunu söylememiz bile çatışmayı çözüm görenler için yeterli suçtu. Sorunların barışla çözülmesini istememiz, çatışmayı kendine esas alan benmerkezci, ırkçı zihinleri rahatsız etti ve yargısız infaz edilerek ihraç edildik.
İhraç sonrası her KHK`lıya yaşatılanın bir benzeri bana da yaşatıldı. Sosyal lince tabi tutulduk. Mahallemdeki cami yaptırma derneğine üyeliğim ve oğlumun okul aile birliğine üyeliğim dahi Kocaeli Valiliğine bağlı birimler olan Dernekler müdürlüğü ve İzmit ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü eliyle engellendi. Bu inanılmaz uygulamalardan sonra daha fazlasını sayfalarca anlatmama gerek var mı? Benim yaşadığım ne ki? Yüzbinlerce mağdurun yaşadığı dünya hukuk tarihinde inanılmaz olayların bir kısmını bilimsel bir çalışmada derledik. Hak ve Adalet Platformu olarak hazırladığımız 487 sayfalık raporda (www.hakveadalet.org) onbinlerce inanılmaz hikayeyi, dramı bulabilirsiniz.
Ne yaşadım, az bir kısmı....Aylarca iş bulamadım, çünkü KHK`lıydım ve kapılar yüzüme kapanıyordu. Ama mesele benim işimi bulmamla son bulmamalıydı. İş bulsam da iş bulamayan inanılmaz hukuksuzluklara uğrayan yüzbinlerce KHK`lının hakkını, hukukunu savunma konusunda kendime söz vermiştim. Zalimin ve mazlumun kimliğine bakmama konusunda kendime söz vermiştim. İnsan hakları savunuculuğundan benim öğrendiğim buydu. İş bulduğumda bu sözümü unutmadım. Bilinmesi gereken hukuksuzluğa bireysel bakmamak, toplumsal adalete ve kardeşliğe hizmettir.
Geçen 1 yıl içinde bizi ihraç edenler eliyle getirildiğimiz Türkiye daha çok sorun, çatışma, kavga dolu bir yer. Ülkenin İçişleri Bakanı memurlarına yargısız infaz emri veriyor ve CB sözcüsü bunu onaylıyor. Haklı çıktım, bu önemli. Bizi işimizden ederek cezalandırdıklarını düşündüler ama ne kadar haksız ve zalimce bir karara imza attıklarını kendi halleriyle ispatladılar. Haklı çıktık ama bu topraklar için üzülüyorum, çünkü götürüldüğümüz yer daha çok çatışma, faşizm ve kaos, yani ateş çukuru.
15 Temmuz darbe girişiminde kimden ve kime karşı yapıldığına bakmaksızın darbenin ilk dakikalarından itibaren şiddetle bu mel`un girişime karşı çıkmıştım ancak sonrasında başlayan diğer hukuksuzluklara da karşı çıkmıştım. OHAL ilan edildiğinde daha ilk günler öğretmen Gökhan Açıkkollu gözaltında şüpheli bir şekilde ölüyor ve hainler mezarlığı tartışması başlıyordu. Hainler mezarlığına gömülmesini kabul etmeyen ailesi Açıkkol`un cenazesi alıyor, köylerine götürüyordu. Ambulans verilmeyen aile tabutu bir arabanın dışına çıkmış haliyle iple bağlayarak götürüyordu. Köyünde cami imamı "Diyanet emri var, darbecinin cenaze namazı kıldırılmayacakmış" diyerek hakkında bir mahkumiyet kararı olmayan öğretmenin cenaze namazı kıldırmıyordu. Açıkollu`nun cenaze namazı bir mahalleli tarafından mezarlıkta kılınıyor ve toprağa veriliyordu. . O zamandan beridir hem darbeye hem de darbe nedeniyle yapılan hukuksuzluklara karşı çıkmaya başlamam...
Sonrası tam bir felaket... KHK yağmuru, her geçen gün artan ihraçlar, gözaltılar, cezaevleri, yargısız terörist ilan etmeler, cezaevleri dramları, şimdiye kadar herkese karşı savunduğu statükonun acımasız yüzüyle tanışan yüzbinlerce muhafazakar insan...
Zamanla bu KHK`ların muhalif bellenen herkesi ekarte etme yolu olduğu anlaşıldı ama biraz geç kalınmıştı. Baştan çok kişi yapılan saçmalıkları "devlet refleksi" olarak yorumluyordu. Ancak zamanla işin rengi anlaşıldı. Solcular, Kürt kimliğiyle bilinenler, gidişata itiraz eden İslamcılar da bu çuvala atılıyordu. Yani KHK`lar muhalif bilineni temizleme operasyonuydu. Yaklaşık 50 civarında intihar vakası yaşanmış ve bu kişiler için dilenecek ne bir özür ne de iade edilecekleri bir iş mevzusu kalmıştı geriye...
Sonrasında yapılan işlemlerin ne anlama geldiği iyi anlaşıldı. 30. KHK`da uyanan olsa da yine de olumlu bulduk bu uyanışları. Gidişat hiç iyiye değildi. Yargı ve yasama OHAL bahanesiyle bypass edilmişti. Mağdurlar hala sadece kendisi için adaleti düşünüyoırsa, yaşatılana müstehak olmaktan kurtulamaz. "Herkese hukuk, adalet" demedikçe toplum olarak iflah olmayız.
KHK`lıların anlaması gereken en önemli konu bütün bu yaşananların kendilerinin işe iade edilmesiyle bitmeyen bir hukuksuzluk geleneği olduğudur. Yapanın kimliğinden ziyade gücü kim eline geçirir ve hukuksuzluk yaparsa onu kabullenmemek gerektiğini bilmeleri çok önemlidir. İşe iade edilseler yaşadıklarını unutacak, hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam mı edecekler? Yaşananlardan hiç ders çıkarmayacaklar mı?
Türkiye`de böylesi dönemler bir şekilde yaşandı. Darbeler sonrası çok büyük mağduriyetler yaşandı, insanlar işlerinden ihraç edildi, cezaya dönüşen tutuklamalar şimdi kadar olmasa da çok yaşandı. Ama bir şekilde bunlar bir gün bitti, hatta Kenan Evren örneğinde olduğu gibi hukuku çiğneyenler son nefesini vermeden önce yargılandı da. Ama gücü eline geçirip istediğini yapma keyfiyeti hiç bitmedi. Meselenin çözümü bizdedir. Mesele sorunları çözme isteğimizin niteliğidir. `Sen daha fasistsin o halde ben de faşist olmalıyım, yerine sen daha demokratsın o halde ben de daha demokrat olmalıyım ` diyebileceğimiz günler sizce çook uzakta mıdır? Olumlu cevap verenin çok olmadığını biliyorum ama bu günleri yani demokraside yarışacağımız günleri kendi elimizle getirmeden gayya çukuruna düşüşümüzü engelleyemeyiz.
7 Ocak 2018 Pazar Saat: 13:20