Ramazan ayında olduğumuz bugünlerde gün geçmiyor
ki oruç tutmayanlara yönelik bir saldırı haberi gelmesin.
Ancak Ramazan ayındaki problemli Müslüman
davranışlarından önce irdelememiz gereken daha önemli konular var. Din
özgürlüğü, dinde zorlamanın olup olmadığı konularında Müslümanların
zihinlerinde bir bulanıklık olduğu için bu sorunlar oluyor. Dinde zorlamanın
olmadığını açıkça beyan eden ayeti kerime var, ancak günümüz Müslümanları tüm
dünyada en zorba, baskıcı fertler olarak tanınıyor. Müslüman dünyanın
yenilenmeye, İslam`ın gerçek ruhunu anlamaya çok ihtiyacı var. Bunun için
yapılması gerekenler çok geç kaldığı için bu zilleti yaşıyoruz.
1400 yılın
sonunda İslam`ın temiz mesajının kirletildiği bir çağa geldik maalesef.
İnsanların her türlü zulmetten akın akın İslam`a koştuğu peygamber zamanından,
akın akın Batı ülkelerine kaçtığı günlere ulaştık.
Müslümanın Müslümandan zarar gördüğü, kaçtığı bu
ortam, Ramazan`daki şiddet ortamını hazırlayan bir nedendir maalesef. Hz.
Peygamber ve yakın arkadaşlarının hayatı,
gönülleri fethettiren çok olayla İslam`ın tebliğine dair örneklerle
doludur. Ancak sonraları Kur`an`ın ruhundan uzaklaşma, bedevileşmenin etkisi,
siyasi iktidar kavgalarında galibiyet için güç gerekliliği ve dinin araç olarak
kullanımı, erkek egemen toplum yapısını değiştirme ihtiyacı hissetmeme gibi
nedenlerden dolayı şiddet kullanımında artış olmuştur.
IŞİD benzeri yapıların ortaya çıkması boşuna
değildir. Savunmacı bir anlayışla bu yapıların "batının oyunu",
"geçici bir akım" gibi tanımlanması ve Müslüman zihnine böyle
anlatılması İslam dünyasının hastalıklarını artırmaktadır. Bırakınız
"İslama aykırı" dememizi, insan havsalasının alamayacağı en korkunç
fiilleri işleyen IŞİD vb. yapıların bu hali, derin ve kalıcı bir sorgulama
yapmamızı gerekli kılıyor. Şiddet
yönelişinin sorgulanmadığı yüzyıllardan sonra bize kalan, bu utanç tablosudur.
Ancak daha acısı, din adına konuşan âlimlerimizin, entelektüellerimizin,
araştırmacılarımızın bu tehlikeyi hakkıyla halen idrak edememeleridir. Zaman
zaman İslamofobik davranışlara tepki veya zihinlerindeki şiddeti mahkum
etmedeki belirsizlikten dolayı IŞİD benzeri yapılara sempati oluşturabilecek
yazılar, fetvalar, yönelişlerde bulunuyorlar. Bu zihniyet değişmediği, kendini
sorgulama ihtiyacı hissetmediği müddetçe şiddet eğilimi artarak devam
edecektir. Batının çifte standardı, aziz İslam`ın kıyas örneği değildir.
Gönülleri fethedilmeyi bekleyen milyonlara İslam`dan nefret ettiren bir üslup
ve anlayışla hitap edilmesi adeta bir cinayettir.
Ne ironiktir ki kalplerin en çok yumuşaması,
merhametin en çok hâkim olması gereken Ramazan ayında en kötü örnekleri yine
Müslümanlar, bir de İslami kelimelerle yapıyorlar. Fikrin konuşulmadığı toplumda çözüm şiddet yoluyladır. Düşüncenin
yaygınlaşmadığı bir toplumda şiddet tercih edilen kestirme yoldur. Kendisi
gibi olmayana şiddet uygulamayı mübah gören anlayışa müdahale, en çok
Müslümanların görevidir. Zira din adına oluşan kafa karışıklığını düzeltmeyi
yapacak başka merci yoktur. Büyüyen şiddet sorununu halının altına süpürerek, sümenaltı
ederek varacağımız bir yer yoktur artık. İlahiyat hocası akademisyenlerimizin
bile utanç verici beyanları toplumun İslam`dan uzaklaşma nedeni olmaktadır. Bu
hal, ne kadar geç kalındığının bir başka örneğidir.
Dinde özgürlük bitmeyen bir tartışma konusudur ve
netleştirilmesi gerekir. Dine girerken, dini yaşarken ve dinde çıkarken
özgürlük vardır, kimse bu tercihlerde din adına baskı yapamaz. Dinin
devletlerin siyasi argümanı olarak kullanıldığı yıllardan kalma yanlış
anlayışlar yüzünden apaçık "dinde zorlama yoktur" ayeti tersine
uygulanmıştır. Dini ritüeller Allah rızası için yapılır, toplumsal bir baskı
için yapılmaz.
Ramazan`da oruç tutmayanlara yönelik baskıyla
ilgili haberler çoğunlukla doğrudur ve tehlikenin farkında çok geç
kalmışlığımızı bize hatırlatmalıdır. Bu haberleri hemen tepkiselcilikle
karşılamadan önce eleştirel bir sorgulama ve akletme çabasına girilmelidir.
Kutuplaşmayı artırarak rahatlamaktansa, sorunlarımızın çözümüne odaklanmamız
gerekir. Özgürlüklerin sınırı tartışmalı bir konudur. Mutlaka inançların
özgürlük sınırı bir diğerini çiğneyebilecektir. Buna getirilecek en iyi önlem
karşılıklı saygının tavsiye edilmesidir. Oruç konusunda dini bir cepheleşmeden
önce halledilmesi, öğrenilmesi gereken toplumsal saygı ve adabı muaşeret
eksikliğimizdir. Orucu özgürlüğünü ispat veya sevabını artıracak bir baskı
fırsatı gibi gören karşıt anlayışlar, anlayışsızlık ve kutuplaşmayı artırmaktan
başkasını yapmazlar. Müslüman toplumun acilen yapması gereken şiddet eğilimini
masaya yatırmak, multi disipliner bir anlayışla konunun çözümüne yoğunlaşmak
olmalıdır.
İslam, geleneksel cahili tortuları yok etmek için
peygamberler aracılığıyla gönderilmiştir. Geleneksel olarak var olan güçlünün
hakimiyeti, kadına yönelik şiddet, zayıfın, fakirin ezilmesi bugün en önemli
konumuz olmayacakta ne zaman olacaktır? Geleneğin din, dinin gelenek gibi
algılandığı günümüz Müslüman zihninde bir inkılap oluşturma gerekliliğinin hala
farkına varılmadı mı? Maalesef günümüzde hem ülkemizde hem de dünyada şiddete
eğilim artmaktadır. Gücümüz en çok ülkemizdekine yeteceği için gücü teşvik ve
şiddeti meşrulaştıracak her türlü yönelişi mahkum etmeliyiz. STK`larımız bunun
için etkinlikler düzenlemeli, devlet kurumları özel çalışmalar yapmalıdır. Din
alimlerimiz ise insan hakları perspektifiyle çözümler üretmek için İslam`daki
insan hakları anlayışı pratiklerine eğilmeli, araştırmalı, tebliğlerini
toplumun anlayacağı bir dille izah etmelidir.
@gergerliogluof
21 Haziran 2016 Salı Saat: 12:03