“Adalet Zemini”nde sorunlara çare aramak
Dindar ve Sosyalist camiadan isimlerin adalet ortak paydasında 2 yılı aşkın birlikte hazırlık çalışmasını yürüttükleri ortak payda çalışması, "Adalet Zemini" platformu, Türkiye ve İslam dünyasının çok ihtiyaç duyduğu bir birlikteliği gerçekleştiriyor. Geçtiğimiz günlerde bu güzel birliktelik, İstanbul`da "Türkiye`de demokrasi ve adalet arayışları" başlıklı gün boyu bir beyin fırtınası şeklinde çeşitli sorunları irdelemek üzere yaptığı toplantıyla ihtiyaç duyulan meyvalarını herkese sunmuş oldu.
"Adalet Zemini" toplantısı farklı kesimlerin adalet zemininde birlikteliğini göstermesi açısından son yıllarda hasret kaldığımız bir platformun, ortak paydanın ortaya çıkması adına umut vericiydi. Toplantının ilk konuşmacısı olan Hidayet Şefkatli Tuksal fikri olarak aynı mahallelerde yaşamanın insanoğlunu nasıl körelttiğini, çürüttüğünü anlattı. Aynı mahalle tercihinin insanın en temel ve güzel özelliklerinden birini engellediğini işaret ederek "bu halin devamında ısrar etmenın sonucunda artık hayal bile kuramıyoruz" dedi. Ferhat Kentel ise ayrışmanın, kutuplaşmanın anormal olduğunu, normal olanın farklı kimliklerin yaşamdaki ortaklığı olduğunu, bunu unuttuğumuzu vurguladı. İki farklı çoğulculuk tanımı ve isteği, net bir gerçeğin altını çiziyordu.
"Siyasal krizden çıkma çabası ve demokrasi arayışları" oturumunun ilk konuşmacısı olan Alev Erkilet 2 sene boyunca bir ekiple yaptıkları "yeni anayasa arayışları" çalışmalarından örnekler verdi. Toplumun anlayışını beklediğinden iyi bulduğunu belirterek, insanların farklı kimliklerin de memnun kaldığı bir toplumsal sözleşme arayışında olduğunu, görüştüğü kadınların yönetim tahakkümünden önce erkek tahakkümünün giderilmesine yönelik isteklerine vurgu yaptı. Şu andaki anayasal değişiklik teklifinin sorunları çözme yerine hastalıkları artırıcı mahiyetini hatırlatıp, akıntıya karşı kürek çekmek gibi olduğunu hatırlattı bize.
Emre Bağçe ise dünya örnekleri üzerinden yaptığı konuşmasında kuşbakışı görüntülerle başkanlık, yarı başkanlık ve parlamenter sistem karşılaştırması yaptı. İnsani gelişmişlik, ve hukuki gelişmişlik gibi pozitif değerlerle, negatif değerler üzerinden genel bir bakış yapıldığında pozitif değerlerin parlamenter sistemlerde yükselen, başkanlık sisteminde normal skalanın bile altında düşen yönde olduğunu grafiklerle gösterip, parlamenter sistemlerin olduğu yerlerin genellikle demokratik ülkeler olduğuna vurgu yaptı. Parlamenter sistemin demokratik uygulamalar için daha uygun bir vasat olduğunu belirterek gelişmiş demokratik ülkelerde de az sayıda başkanlık olmasına rağmen asıl çoğunluğun geri kalmış ülkelere ait olduğuna vurgu yaptı. "Başkanlığa evet" sitesinde bile değişiklikler hakkında bilgi çarpıtması olduğuna vurgu yaparak, koalisyon seçeneğinin demokrasiye daha yakın bir durum olduğunu belirtti. Referandum sürecinde böylesi bilimsel çabalara tüm toplumun çok ihtiyacı var.
Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu ise "İslam, demokrasi ilişkileri ve İslamcılık" üzerine yaptığı konuşmasında birçok hususa vurgu yaptı. Dindarların demokrasiyi çoğunlukla Truva atı gibi anladığını belirterek, hilafetin, dinde yeri olmayan tarihsel bir kavram, geriye kaçış olduğunu belirtti. Son zamanlardaki o günkü ünlü İslamcıların bile baskıcı yönetimine karşı çıktıkları Abdülhamit övgüsünün bir neo Emevici yöneliş olduğunu iddia ederek, Kur`andaki "hüküm Allah`ındır" ayetinin yasama ve yürütmeyle alakası olmayan kozmik bir anlamı olduğunu belirtti. "Ulül emre itaat" kavramının da yanlış anlaşıldığını, Peygamberin bile mutlak itaati istemediğini, istişareye önem verdiğini hatırlattı. Başka inançları baskılama anlamında bilinen "fitne kalkıp din yalnız Allah`ın oluncaya.." ayetinin tek hakimiyet ülküsü şeklinde değil, "siyasal baskı bitene kadar" diye anlaşılması gerektiğine de vurgu yaptı. Siyasetçilerin dini çok kullanarak ilahiyatçıların mesleğini çalmaya yöneldiğini esprili bir dille eleştiren Kırbaşoğlu Diyanet`in de siyasete angaje olduğunu belirtti. Müslümanların geçmiş övgüsüyle tarihte yaşayan kişilere dönüştüğünü söyledi. Aslında Hristiyan, ateist de olsa İslam kültürüyle barışık yaşayan insanların "Müslüman medeniyetinin çocukları" olduğunu ifade ederek İslam`ın diğer dinlerle birlikte ortak değerlere vurgu yaptığını belirtti. Aliya İzzet Begoviç`in "Dini siyasete sokmayın, dinin ahlakını sokun" sözünü örnek vererek şu anda İslamcı iktidarın ilkesizlik yaptığını ve cahiliye adeti eşdeğerindeki Türk milliyetçiliğini icraatine almasını kıyasıya eleştirdi. Kırbaşoğlu ilahiyat alanında çok ihtiyaç duyulan ifadelerini geniş bir zeminde, özeleştirel şekilde adalet zemininde belirtti ve çok da iyi etti.
"İktisadi kriz ve adalet arayışları" başlıklı oturumda Alpkan Birelma iş ve işçi sorunlarına, Sezai Temelli ise Kürt işçilerin uğradığı ayrımcılık ve çaresizliklerine vurgu yaptı. Cem Somel ise dış borcun artmasını kimsenin önemsemediğini belirterek ödeme planı yapmadan borçlanan toplumların bir süre bedelini ödemeden başka toplumların ürettiği hâsıladan hem tüketim hem de yatırım yapmanın safasını süreceğini, ancak sonunda Osmanlı gibi, Yunanlı gibi toprağından ve egemenliğinden tavizler vermek zorunda kalınacağının altını çizdi. İktisadi krizin yöneticiler tarafından önemsenmediğini, adalet zeminindeki arayışların sorunu sadece kamu otoritesinin insafına bırakmaması gerektiği ortaya çıkmış oldu.
"Akamete uğrayan çözüm süreci ve barış arayışları" başlıklı oturumda ise ben ve Ufuk Uras barışın sağlanmasına vurgu yapan konuşmalar yaptık. Çatışma çözümlerinden örnekler vererek Kürt barış sürecinin başlamasının gecikmeden gerçekleştirilmesine vurgu yaptık. Barış arayışının unutulmaması, ertelenmemesi gereken bir iş olduğuna vurgu yaparak geçen her dakikanın bir vebal ve kayıp olduğunu belirttik.
"Adalet Zemini" zor bir işi başardı, sadece kendi çevrende bir yapı oluşturmak bugün zor değil, hatta en kolayı, ancak getton dışına çıkarak somut bir birliktelik arayışına girmek belki sabır gerektiren ama en erdemli olanı. "Adalet Zemini" adalet ve demokrasi kriterlerine göre devam ettiği müddetçe herkes için ümit ışığı olmaya devam edecek inşaallah.
5 Şubat 2017 Pazar Saat: 21:44