Müslümanlar medeniyet değerlerinin yükselişte
olduğu anlardaki o yükselen ivmeyi şimdi güçsüz oldukları anda bile ön yargısız
ve içtenlikle ararlarsa yine bulabilirler
Medeniyet kelimesi, kavramı üzerinde durmak
gerekiyor. "Kadim medeniyetimiz, İslam medeniyeti" tabirlerinin çokça
kullanıldığı günümüzde tarihi, sosyolojik boyutlarıyla medeniyet kavramını
araştırma masasına yatırmak gerekiyor.
Medeniyet şehirleşmedir, hadariyattır yani
kuruluğun yeşermesidir, yerini yeterli bulmama, hamle isteğidir. İslâm âlimleri
medeniyeti “tâmir-i bilâd, terfîi ibâd” şeklinde tanımlamıştır. “Beldelerin
îmâr edilerek insanlığın ihtiyaçlarını karşılayacak rahat ve huzur içinde
yaşayacak şekle sokulması; insanların da rûh, madde, fikir ve ahlâk bakımından
yükselmesidir.” Medeniyet kriterleri olarak, çoğulculuk, sistem ve kurallara
uyum, düzenli şehircilik, sivil toplumun ön planda olması, bilimde ilerleme
için tüm imkanların seferberliği sayılabilir.
Medeniyeti farklı kategorilere ayırmak hem yanlış
olan, hem de çatışmacı dili hazırlayan oluyor. "İslam medeniyeti, batı
medeniyeti" gibi tabirler insanların ortak paydalar oluşturma gayretlerini
engelleyebiliyor. Aslında medeniyet, her alanda yükselen değerlerdir. Adalet,
çalışkanlık, geniş ufuklu olmak, hedef belirlemek, sistemli çalışmak, iz
bırakan eserler oluşturmak medeni değerlerdir. Hangi topluluk bu yükselen
değerlere layık olmuş ve peşinden gitmişse medeniyetin yükseliş trendini
yakalamış demektir. Medeniyet, hangi din, ırk ve kültürde yükselişe geçmişse
oranın rengini almıştır. Bu rengi, farklı ve diğerine karşıt olması gereken bir
medeniyet olarak tarif etmek kanımca yanlıştır. Her kültürün diyaloğu ve
çatışmayı seçen iki ana grubunun olduğunu bilmek zorundayız.
Şu anda İslam alemi fazlaca "İslam
medeniyeti" söylemindedir. Bu tavır, ilerleme yönündeki sırrı kavrayamayan
ve ama bir avuntu hissetmek isteyenlerin reaksiyonudur. Şaşaalı imparatorluk
günleri, zarif sanat eserlerini anarak günümüzde medeniyet anlamında bir
ilerleme sağlayamazsınız. Evrensel olan medeni değerler anlamındaki yükselişin
sırrını uygulayarak, medeniyet yolunda mesafe kat etme şansı
yakalayabilirsiniz.
Medeniyet, adeta akan bir pınardır, hangi din
mensubu, hangi ırk, hangi devlet kabını onun altına ne kadar tutar ve
doldurursa o kadar nasiplenir ondan. Medeni değerlerdeki gerilemesinin nedeni
de o kabını ya iyi dolduramaması ya da doldursa da sonrasında altında bir
nedenle delik oluşturmasıdır. İnsanlığın mirası bayrağını alan ve yerinde
durmayıp bir hamle, sıçrama yapan herkes medeniyeti geliştirmiştir. Toynbee;
“uygarlıkların gelişmesinde rol oynayan temel etmenin, bir toplumun
karşılaştığı sorunlara verdiği cevap, daha doğrusu, ortaya çıkan sorunla ona
verilen karşılık arasındaki diyalektik ilişki olduğunu” ileri sürer.
Din ve medeniyetin ayrılmazlığı iddiasını
sorgulamak, dindarları hayal dünyasından uyandırmak için gereklidir. İslam
düşünce geleneği uzun süredir önemli bir durgunluk yaşıyor ve geçmiş
avuntusuyla kendisini kandırıyor.
Dinde eleştirel düşünceyi canlandıramadığınızda
İslam`ı ve medeniyeti birbirine karıştırmaktan kurtulamazsınız. "İçtihad,
akletmek" gibi kelimelerin hala garipsendiği İslam toplumlarında medeni
değer ve din ilişkisini titizlikle ayırt etmek kolay değildir. Dindeki
ritüellerin hala özüne inilmediği bir ortamda din, medeniyet kavramlarını doğru
bir şekilde tartışmak zordur. Medeniyet, sahip olunan dinden değil, o dinin insanı
geliştiren bir şekilde yorumlanmasıyla insanlığı ilerleten olur.
Kâtip Çelebi, Osmanlı’da bilimsel bilgideki
gerilemeyi, medreselerden felsefe derslerinin kaldırılmasına bağlamaktadır.
Müslümanlar medeniyet değerlerinin yükselişte
olduğu anlardaki o yükselen ivmeyi şimdi güçsüz oldukları anda bile ön yargısız
ve içtenlikle ararlarsa yine bulabilirler. Önemli olan güçsüz hal değil,
yükselişi sağlayan heyecan ve yönelişi yakalamaya çalışmaktır. Şu an
dezevantajlarımız silah, para vb. gibi var ama bilmemiz gerekir ki asıl güç,
yumuşak güçtür yani ahlak, değerler ve insanlığa sunulan önemli tekliflerdir.
Tekçiliği öneren, çokluğu reddeden bir anlayış,
medeniyetin yükselen rüzgarına eşlik edemez. Farklılıklar içinde bir arada
yaşamı gerçekleştirenler, kültürler arası alışverişi gerçekleştirenler ve
bundan yüksünmeyenler medeniyetin yükseliş trendini yakalayanlardır. Farklı
renkler, dillerden istifade etmeyen, aksine onları yok etmeye çalışanlar,
yükselişini kendi eliyle durduranlardır.
Medeniyetin batıya özgü olduğunu söylemek bir
yanılgıdır ancak geçmişi bir avuntu vesilesi yapmak da hatalıdır. Batı, ortaçağ
sonrası yaptığı atağının karşılığını görmektedir. Batı toplumu da Müslümanlar
da, diğer dinler ve ırklara karşı ayrımcı olurlarsa gerileyeceğini bilmelidir.
Batı ilerlemeyi başardığı zamanlar şimdi öteki gördüğünü tehdit olarak
algılamıyor ve diğer dünyalarla alışverişe eğilimliydi. Batı, bulunduğu hali
"Hristiyan mirası" olarak tanımlamaya yönelirse gerilemeyi
önleyemeyecektir. Yapmaları gereken birlikte yaşam tesisiyle, Huntington`u
mahcup etmelidirler.
Medeniyetin doğan, gelişen ve ölen yönü olduğunu
görmemiz gerekir. Müslüman fakihler, düşünürler medeniyetten uzaklaşmak
istemiyorsa, güncel hayatı düzenleyen fıkh anlayışını diri tutmalıdır. İbni
Haldun "fıkhın amacı medeniyeti korumaktır" der. İslamcılık bir
Müslüman tepkiselciliği olarak Müslüman dünyanın yükselen medeniyete eşlik
edememesine doğru çözümler getirememiştir. Medeniyetle paralel yükselişin
insani değerleri öne çıkarmakla olacağını ıskalamış, etki tepkiye sarılmış,
dini kategorizasyondan medet ummuş, ufkunu kendi eliyle daraltmıştır. Bu hal,
medeniyet derecesinde niye alt katlarda olduğumuzu iyi açıklıyor.
Medeniyet iddiasında bulunanlar eğer geçmiş
Müslüman toplulukların medeniyet düzeyleriyle iftihar etmeyi sürdürmek
istiyorsa büyük imparatorlukların gerileme ve tarihten silinme nedenlerini iyi
araştırmalıdır. Düşünmenin önünün açıldığı, eleştirinin zenginleşme vesilesi
görüldüğü toplumlar ancak ilerleyenlerdir.
Farklı medeniyet eserlerini düşman bilip yok
etmeye çalışan bir devlet, medeniyet basamaklarında yükseleceğini nasıl
düşünür?
"Batı medeniyeti" eleştirisi yaparken
"İslam medeniyeti" tarihindeki zulmeti, haksızlıkları gözden kaçırma
hakkımız yoktur. Farklı dinler ve kültürler arasındaki diyalogdan niye
korkuluyor? Bu diyaloğu neden en çok eleştirilmesi gereken görüyorlar? Aslında
bu tavır, kompleksli bir ruh halini
yansıtmaktadır. Alışveriş ve diyalog gelişmeyi kamçılayandır
Medeniyet ve dini eşitleme gayreti, iddia sahibini
zor duruma düşürebilir. İslam dünyasının IŞİD gibi yapılar, patlayan canlı
bombalar, çatışma, savaş ve cehaletin merkezi olduğu bugünlerde din ve
medeniyeti ayrışmaz değerler olarak yansıtmak, aslında en çok dini itham
altında tutar. Dibe vurmuş bir sosyal, siyasal yaşamın faturası dine çıkarılır.
Bu, dinin hak ettiği bir durum değildir. Ancak, din ve kültürü, dolayısıyla
medeniyeti birbirine karıştırırsanız varacağınız üzücü yer burasıdır. İslam
veya Hristiyanlığın medeniyete eş anlamlı olduğu iddiası, taraftarlarınca iyi
düşünülmeden hamasetle ileri sürülmemelidir. Medeniyet ne sadece bir dine
bağlanmakla olur, ne de uzaklaşmayla. Geçmiş Arap kültürü veya günümüz Türk
kültürünü İslam medeniyeti gibi sunma gayreti, kendimize yaptığımız en büyük
kötülüktür. Kültür ve din ayrımını yapamadığımız sürece din adına milli
değerleri savunmuş oluruz. Yine kültür ve medeniyet ayrımını da yapmak gerekir.
Kültür, milli ve yaşanandır, medeniyet ise aklı rehber alan ve milletler arası
olandır.
Günümüzde İslam dünyasında medeni değerlerin
durağanlaştığını ve gerilediğini adeta ölüm noktasına geldiğini kabul etmemiz
gerekir. Bu tespiti yapmayarak mazeretçi yönelişlerde bulunmamız ancak
kendimizi kandırmamız, boşuna kürek çekmemiz ve ardından yine tünelin ucundaki
ışığı göremediğimiz sorularının sorulmasıyla geçecektir. Medeni değerdeki
gerilemenin temel nedeni dışarıdan değil, içerideki bozulmadan kaynaklanır.
Medeniyet tartışmaları hamasetten uzak olmalı ve
gelecek perspektifini reel düzlemde oluşturmalıdır. Çatışmayı önlemek için
edebi eserlerin geçişkenliğini teşvik etmeli, diyaloğu ve konuşmayı
sağlamalıyız. Medeniyet, belirli bir zamanın ve mekanın malı olmayan bir
değerdir, kavramdır. Dini ve bilimsel değerlerin şeklini, neşet ettiği yeri,
geliştirdiği kişileri değil, bunların özünün sahip çıkmamız gereken yükselen
değerler olduğunu anladığımızda, sorunlarımıza çare bulmaya başlayacağız.
18 Mayıs 2016 Çarşamba Saat: 12:07