Çözüm, barış süreçlerini takip edenler için 2 Ekim 2016 Pazar günü önemli bir gündü. Kolombiya`da 52 yıl süren ve 220 bin insanın ölümüne yol açan çatışmalara son nokta konulmak üzereydi. Kolombiya devleti ve FARC arasında mutabakatla sonuçlanan anlaşmanın halk oyuna sunulup kabulü bekleniyordu, ama Pazar gecesi açıklanan sonuçlar anketlerin tahmin ettiği gibi olmadı ve beklenmedik bir şekilde çok az farkla "hayır" oyu çıktı, tüm barış isteyenler için büyük hayal kırıklığı oluştu.
Benzer bir süreci 30 yılı aşkın bir şekilde yaşadığımız için referandum sonucu Türkiye`yi de etkileyecek bir barış rüzgarı oluşturabilirdi. Neden oylamada "hayır" oyu çıktığına dair çok analiz yapıldı. Katılım oranının düşük olması, silah ve ilaç şirketlerinin kötü niyetli amaçları, kasırganın geçmemiş etkileri, “evet çıkacağından emin olanların tembelliği, savaştan etkilenmeyen zengin bölgelerde çıkan yüksek “hayır” oyları, 52 yılık savaşla oluşmuş büyük toplumsal milliyetçi yarıklar, FARC`ın "komünist" olması ve sağcıların savaştan çok bundan korkması, anlaşmanın örgüt üyelerine hak etmediği şanslar tanıdığı bunlardan bazıları...Bu ihtimalleri gözönünde bulundurarak Türkiye için bir projeksiyon yapmaya çalışalım.
Öncelikle herkesin bilmesi gereken, çatışmaların oluşturduğu zaman ve can kayıplarının çözümü zorlaştırdığı gerçeğidir. Ne kadar uzarsa o kadar zor iyileştirilebilecek bir sorunun olduğu ve çok uzamadan çözüm peşinde koşulması gerektiğini herkes tekrar hatırlamalıdır.
Bu kadar kıyısına gelinmiş bir barışın çok az oy farkı yüzünden kaybedildiğine inanmak ve seçim anı problemleri üzerinden düşünmek doğru değildir. Ortadaki apaçık gerçek toplumun önemli bir kesiminin bu anlaşmayı hazmedememiş olmasıdır. Çok az farkla "evet" oyu çıkmış olsaydı belki kısa bir süre sonra barışın bozulmasına ve yeniden tesisine engel olacak aksilikler yine ortaya çıkabilirdi. Bu ihtimalin oldukça yüksek olduğunu düşünüyorum, hazmedilmemiş bir barış düşmanlıkları körükleyebilirdi. Bu yüzden kalıcı barış için bu sonuç belki de daha hayırlıdır.
2.5 yıllık Türkiye çözüm sürecini takip ederken de hep aynı itirazı yapmıştım. Sadece devlet ve örgüt arasında varılan bir anlaşma toplumsal katılım olmadan uzun süreli olmayacaktır. Devletin uzun yıllardır teorik çerçevesiyle zehirlediği, adeta genetik olarak Türk milliyetçisi yaptığı, karşılıklı güvensizliğin sürekli arttğı bir ortamda sadece masa üstü bir anlaşma, kalıcı barışı sağlamayacaktır. Daha Kürt sorununun neden, nereden çıktığını bilmeyen bir topluma altı doldurulmamış bir anlaşmayı sunmak, anlaşmanın kısa sürede bozulması ve daha büyük sorunlar demekti.
Kolombiya için de ve eğer bir gün başlayacaksa Türkiye için de yeni barış süreçlerinde toplumun hazırlanması ve barışı kabullenmesi için yapılması gereken çok iş var. Büyük acıların yaşandığı, gencecik insanların hayata veda ettiği kin, nefret, intikam duygularının arttığı bir yerde sedece üstten dikteyle barış sağlanmaz. 2.5 yıl süren çözüm süreci boyunca bir barış aktivisti, insan hakları savunucusu olarak birçok kamu görevlisine toplumsal barış eğitimleri yapılmadan barışın sağlanmasının zor olduğunu hatırlatmama rağmen hep duyarsızlıkla karşılaşmıştım. Kangren haline gelmiş bir sorunu her iki taraf da sadece masada çözeceğini sanıyordu. Kolombiya örneğinde olduğu gibi iki tarafın da imzaladığı uzun, yorucu bir barışı bu sefer bizzat halk engelledi. Bu, üzerinde uzun ve ayrıntılı düşünülmesi gereken bir konudur. Türkiye`de de bozulan süreç sonrası şu anda savaş politikaları toplumsal prim yapmaktadır.
Bazı soruların cevabı belirginleşmeden bir yere varamayız, boşuna enerji tüketip, moralimizi bozarız. Devletlerin topluma meselenin kendi politikalarından kaynaklandığını itiraf etmediği bir yerde uzlaşılan bir anlaşmayı, yaralı ve milliyetçilikle kirletilmiş bir toplum ne kadar gönülden kabul gösterir? Devlet özrünün dilenmediği bir yerde topluma sirayet etmiş devlet aklının bir masa anlaşmasıyla buharlaşacağını mı sanıyorsunuz? Denenmiş ve yıkılmış çözüm denemeleri varsa bir dahasını sun`i bir şekilde denemeden önce toplumsal programlar yapmak gerektiğini bilmiyor muyuz? Çözüm sürecine başlarken toplumsal durumu bilen Tayyip Erdoğan`ın riskli bir işe giriştiğini "baldıran zehiri içme tehlikesi" ni hatırlatarak belirtmesi, yeterli sinyali herkese vermemiş miydi?. Ayağının altının kaygan olduğunu hisseden ve zaten devrilme kaygıları yaşayan bir liderin en ufak bir toplumsal puan kaybı durumunda çark edeceğini hesap etmemiz gerekmiyor muydu? Uğruna çark edilen toplumun sadece bir karizmatik liderin hatırı için çözüm sürecine ikna edildiğini ve katlandığını bilmiyor muyduk? Erdoğan vaz geçince ve bahanelerini bir devlet algı operasyonuyla sunduğunda kolayca kabul eden bir büyük topluluğu görmedik mi? Bunu göremeyen örgütün savaşa teşne olmak ve hendek, barikat gibi politikalarla hatalarını devam ettirdiğini ve savaşın derinleşmesine yol açtığını görmedik mi? Kürtlerin ve Türklerin daha da kötüleşen güven duyguları bundan sonrası için iyi hesap edilmezse erken bir barış girişimiyle nereye varırız? Çatışma çözümünü liderlerin, örgütlerin üsttenci çıkarlarına bırakmayı değil, barışı her iki tarafa da dikte etmeye çalışan bir toplumun varlığının şart olduğunu halen anlamadık mı?
Kolombiya ve Türkiye birbirine oldukça uzak ülkeler ancak hatırlattığı birçok gerçek ile aslında çok yakınlar. Barış üzerine düşünmek ve ilkelerden vaz geçmemek çok önemlidir. “Barışın kabulünün bir referandumla niye yapıldığı ve insan haklarının seçime tabi tutulmaması” itirazını yanlış buluyorum. Demokrasi bir ilkedir, seçimin sonucunu beğenmeseniz de katlanırsınız ve gerçek meselenin nerede olduğunu bulmaya çalışırsınız. Hayatı etkileyecek bir sorunun çözümünü halka sormak her zaman gereklidir. Gerçek ve kalıcı çözüm, gerçek ve kalıcı sorun tespitleriyle olur.
5 Ekim 2016 Çarşamba Saat: 12:11