Sevgi, merhamet, vicdan kim içindir, kimedir, ne zaman kutsaldır?
Bu soruların cevabını vermek kolay değildir. Ayla filmi bu sorular üzerine bir dokunuş yapmayı deniyor. En insani duygular üzerinden gönül tellerini titretmeyi ve unutulanı hatırlatmaya çalışıyor.
Ayla filmi sevginin özündeki cevheri göstermeye çalışıyor. Görevi öldürmek olan bir askerle masum, mazlum ve kimsesiz bir kız çocuğu arasındaki ilişkinin nasıl köklü bir sevgiye ulaştığını anlatır. Film bizi bir nostaljiye götürerek başlar. Eski hatıralarımıza, babalarımızın anlattığı Kore savaşı günlerine, Kunuri muharebelerine götürerek başlıyor. Astsubay Süleyman’ın sevdiği vardır, Kore göreviyse sevgilerin ortasına bomba gibi düşendir. Analar, babalar, sevgililer için çok tedirgin edici bir ayrılık sinyalidir bu haber. Ayrılırken, dönmek sımsıkı sarılmak istediği yâri vardır ama Süleyman’daki samimi sevgi ve merhamet onu bir başka sevgiye götürür. Sevgi, sadece maddi güzelliğe, erkek için kadına, kadın için erkeğe midir? Sevgi, imtihanlara tabi tutulmadan sevgi midir? Sevgi sadece milliyete midir, yoksa başka bir şey midir sevgi? Merhamet dolu bir yürek için aşılması gereken sevgiler yok mudur? Film bu soruların cevabını düşündürür bizlere baştan sona.
Küçük, tatlı, konuşamayan sadece gözlerdeki içtenliği arayan Ayla, kaybettiği sevgileri, tutkuyu, babası belleyeceği Süleyman’da bulur. Savaşın vicdansız yüzünün en kutsal sevgileri yok ettiği bir sahneyle başlar film, anne baba çocuk sevgisi ve bir çocuk için sevginin en tatlı ifadesi olan bisiklet hediyesini ortalığı kan gölüne çeviren bir bombalama ve katliam görüntüsü bozar. Safiyane sevgiyi katleden aslında insanoğlunun işgal, elde etme, yok etme hırsıdır.
Katı, mekanik, acımasız bir dünya gerçeği vardır. Ama bir de ırklar üstü, cinsellikler üstü, akrabalıklar üstü, hemşerilikler üstü bir sevgi vardır. Bir acımasızlık ortamına gönderilen gerçek sevgi ve merhametin yapabilecekleri vardır. Karınca ezemez Süleyman’ın, acımasız dünyaya merhamet ve tutkusuyla öğretecekleri vardır. Kahredici bir dünya vardır ama karşıtını yok etme aşkıyla yananların yüreğinde bir sevgi kıvılcımı oluşturarak onları yenecek olan Süleyman vardır.
Sevgiyle el uzatan için ırkın ve dilin farklı olması önemli değildir. Sevgi, gerçek cevheriyle aslında ırkların ve dillerin üstünde insan olanadır, insandan insanadır, insan içindir. Kendisine uzatılan elin hissiyatına aynisiyle cevap veren ancak bir çocuk yüreğidir. Kendisini tanımasa da dilini bilmese de evrensel insan eli uzanmıştır küçük kız Ayla’ya. Ayla, tutkulu bir sevgiyle karşılık verir buna, çünkü saf kalpler evrenseldir, hissedileni hisseder, anlar içten yaklaşımı.
Süleyman için artık gerçek sevgi vardır. Ayla’yı artık ne sevgilisine ne de ana babasına tercih eder. Ortada masum bir yetim yavru, birbirini bırakamayacak bir baba kız vardır. İnsanoğlunun geçici sevgiler, hevesler peşinde koşarken sevginin özünü bulmanın hikayesidir bu aslında. Mecnun’un Leyla peşinde koşarken ilahi sevgiyi bulması ve sonra onu Leyla’ya değişememesidir aslında anlatılan. Bu belki herkeste ve her zaman olmaz ama zaten çok ender ve hakiki olandır gerçek sevgi aslında, bilmez misiniz? İnsani olan içtenliğin her dilde, her kültürde, her sanat biçimiyle anlatılması kadar güzel olan başka nedir ki?
Film, sevdiğine kavuşma teması üzerine yüreklerimize yaman vuruşlar yapıyor. Ulaşılmaz bildiği Marilyn’e kavuşamayan nişancı subay aslında hepimize sevgiye kavuşamamanın iç sızısını, kaybedişin hüznünü hissettiriyor ama arkadaşa vefayı ve sevgiyi de hatırlatıyor hemen.
Yüzeysel sevgiler terk eder Süleyman’ı çünkü o bir bedel ödemiştir ve tercihini maddi olandan değil safiyetten, merhametten, sevgiden yana koymuştur. Geçici sevgilerden vazgeçen Süleyman için artık uzun yıllar boyu sürecek bir hasrettir Ayla. Hiç unutulmayacak bir sevgidir kızı Ayla. Ayla için de tek edemeyeceği, kopamayacağı bir babadır artık Süleyman.
En usta sanatçının bile tasvir edemeyeceği bir şeydir Sevgi. Usta sanatçı Çetin Tekindor’un Ayla kızıyla buluşma sahnesi ne kadar profesyonellik içerse de gerçek görüntülerde seyredilen sıradan Süleyman’ın Ayla kızıyla kucaklaşma, sarılma sahnesinin içtenliğini hissettiremez, hissettiremiyor. İnsani bir gözün profesyonel olanı değil, insani olanın, sevginin sıcaklığını hemen hissedebileceği bir gerçek final sahnesi, o gerçek görüntülerdir aslında.
Film bize, hepimize, sorunlu konularımıza, kişilerimize, gruplarımıza şu soruyu hatırlatıyor aslında. Meselelerimizi niye gerçek sevgilerle, merhametle halletme yoluna gitmedik ki? Niye sevgilerimiz, üstünlük hislerimiz kan bağıyla, soy bağıyla sınırlı kaldı ki? Gerçek sevgiyi elde edenin aslında gerçek insan olduğunu ne zaman anlayacağız ki? Bir kore’li kızla Türk’ü yıllarca birbirinden koparamayan insaniyet ortak paydası değil mi? Belki sevgiyi nüfuz ettiririz bünyemize ama bazen günler, geceler, dünyevi engeller unutturur bize onu. Bir deprem sarsıntısı, bir ölüm şoku belki yıllar sonra bizi insani olana, kalıcı olana tekrar sevk eder, uyandırır bizi.
Ayla filmi baştan sona çağın insanına kaybettiğini hatırlatmaya çalışıyor. Bu karanlık, zalim çağda çağlar üstü olan evrensel değerlere vurgu yapıyor, iyi ki yapıyor, hem gerçek bir sevgiyi, hasreti canlandırıyor hem de ödüllendirilmeyi hak ediyor.
3 Kasım 2017 Cuma Saat: 01:40