• Ana Sayfa
  • »
  • HUKUK KATLEDİLİRKEN SES ÇIKARILMAZSA….

HUKUK KATLEDİLİRKEN SES ÇIKARILMAZSA….

Bilindiği gibi ülkemizde son yıllarda sınırları genişletilerek devam eden bir yasak başörtüsü yasağı.

 


 


 

Danıştay’a yapılan saldırı son günlerde Türkiye’nin gündemine oturdu. Yapılan saldırıya mesnet olarak gösterilen başörtüsü yasağına dair bir karar idi.

 

Saldırıyı ve sonrasını tahlil etmeden önce Danıştay’da alınan kararı tahlil edelim.

 

Bilindiği gibi ülkemizde son yıllarda sınırları genişletilerek devam eden bir yasak başörtüsü yasağı... İslam’ın bayanlara emrettiği bir örtünme biçimi olan başörtüsünün yasaklanmasının dindar insanların okumasının, çalışmasının önüne geçmek olduğunu herkes biliyor. Zira okullarda kağıt üzerinde yasak olan diğer giyim biçimlerine hoşgörü gösteriliyor. Diğer giyim biçimleri de o zaman yasaklansın demiyorum. Aksine herkes inandığı gibi giyinsin. Baş açığa da başörtülüye de kimse karışmasın diyorum. Yasağın dindar insanların sosyal hayatta yer almasının önüne geçmek olduğunu belirtmeye gerek olmadığını Danıştay 2.  dairesinin kararı ortaya çıkarıyordu. Bu karara göre okulda başı açık okul dışında başörtülü bir öğretmen olan Aytaç Kılınç müdürlüğe terfi etmesi gerekirken bu hakkı engelleniyordu. Gerekçe olarak  da  dışarıda başörtülü olan  bir  öğretmenin  müdür  olmasının  laikliğe  aykırı  olacağı  vurgulanıyordu.. Yıllar süren bu dava Danıştay’ın önüne gelince öğretmenin müdür olamayacağını onaylandı. Bu karar kanunlara boyun eğip başını kamu kurum ve kuruluşlarında açanlara bile tahammül edilemediğinin bir göstergesi oldu. Yasağın mahiyeti iyice belli oluyordu.

 

Hatta ardından gelen bir başka karar bu düşüncelerimizi kimsenin reddedemeyeceği bir şekilde apaçık ortaya seriyordu… Bu sefer de eşi başörtülü bir öğretmenin hakkı gaspediliyor ve açıkça hiç çekinmeden Danıştay bu hak gaspının kişinin eşinin başörtülü olmasından olduğunu belirtiyordu. Bu kararlar hukuku evrensel adalet anlayışını katleden kararlardı.

 

Bu karalara her kesimin hukuk adına tepki göstermesi gerekirken,   bazı kesimler olayı görmezlikten geldi. Aynı görmezden gelen çevreler bugün bir hakimin öldürülmesi karşısında yeri göğü inletiyor. Alakasız iddialarda bulunarak ortamı geriyor. Başörtüsü yasağının bitmesi noktasında zaten tek bir adım atmayan hükümet günah keçisi haline getiriliyor. Başbakan katil ilan ediliyor. Hakimin cenaze töreninde bakanlara fiili saldırılarda bulunuluyor, sözlü küfürler ediliyor. Erken seçim yaygaraları ortalığı kaplıyor. Adeta ülke’de yeni bir 28 şubat süreci başlatılmaya çalışılıyor. Güya hakimin öldürülüşüne isyan edip hukuk isteyenler antidemokratik bir süreci niyaz ediyorlar. Savaş çığlıkları atılarak ülkede bir zorbalık hakim kılınmaya çalışılıyor.

 

Olaya mesnet olarak gösterilen mahkeme kararları nedense açık olarak medya organları tarafından açıklanmıyor. Başörtülüye sokağı bile yasaklayan bir süreci açan bu kararlar nedense hiç sorgulanmıyor. Hukuku katleden bu Danıştay kararları hakimin katledilmesi karşısında ayağa kalkan insanların kılını kıpırdatmıyor. İşte aslında olayın en önemli yeri burasıdır. Şüphesiz ne kadar yanlış karar verirse versin bir hakime böyle bir saldırı yapılamaz. Bu bir cinayettir. Yalnız şu da iyi bilinmelidir ki yanlış kanunlar yanlış yargı kararları bu halk üzerinde gerginlik oluşturmaktadır. Olayı provoke etmek isteyen güçler dindar ve laik kesimi bu hukuksuz kararlar nedeniyle karşı karşıya getirmek istiyorlar.

 

Katilin ve suç ortaklarının her geçen gün ortaya çıkan sabıka bilgileri bize bunu anlatıyor. Mafya ve derin güçler cinayetleri ile alakalı olduğu tespit edilen bu kişilerin sorgusu sonrası sanırım şu an  “katil başbakan”  “ordu göreve” diyenler çok mahcup olacaklardır. Zira farklı toplum kesimlerini birbirine kırdırmaya çalışan derin devlet faaliyetlerini 80 öncesi Çorum’dan Maraş’tan vb. olaylardan iyi biliriz. ”Darbenin meşruluğu için bir sene daha şartların olgunlaşmasını bekledik” diye açıkça açıklama yapan 12 Eylül komutanlarından da bunu iyi biliriz. Hukuk adına halledilebilecek asayiş olaylarını darbe ile anti demokratik yollarla yok etmeye çalışanların samimi olmadığı çok sonraları ortaya çıktı.

 

Olayları fırsat bilip açıklama yapan Eski YÖK başkanı Kemal Gürüz ise bütün bu yaygaranın amaçladığı sonucu gösteriyor. Gürüz açıklamasında  “Bu işin artık bitirilmesi lazım. Ben    başörtülülerin  sokakta   dolaşmalarına da taraftar değilim, Arabistan`a gitsinler." diyor..

 

İşte bu kafa olduğu müddetçe ülkenin kurtuluşa ermesi mümkün değildir. Yaygaraların antidemokratik amaçlara hizmet ettiği böylece ortaya çıkmaktadır.

 

Her kesimin gerilmesinin önlenmesi için hukuk dışılığa hep birlikte karşı çıkmak gerekir. Şu an sokağa dökülenler hukuk adına samimi olsalardı hukukun katledildiği anda sokağa dökülüp yargı kararını protesto ederlerdi ve provokatörler tarafından hakimin öldürülmesinin önüne asıl o zaman geçmiş olurlardı.

 

1 Ocak 2014 Çarşamba Saat: 01:57

Diğer Yazıları
  • PAYLAŞ
  • İzlenme : 650

YORUM EKLE

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Üye Girişi yapın veya Kayıt olun.
Yasal Uyarı​ Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar. Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.