Geçtiğimiz haftaya 9. cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in
“Başörtülüler okumak istiyorlarsa Arabistan’a gitsinler” sözü ve etrafında
oluşturduğu tartışmalar damgasını vurdu.
Türkiye’nin son aylarda özgürlükler alanında
kaybettiği irtifa göz önünde bulundurulursa fırsatçılığıyla tanınan bu
politikacının sözünü hakikaten biraz değerlendirmekte fayda vardır.
Bilindiği gibi insan hakları alanında ilerleme
katetmeye çalışan Türkiye’de son aylarda konjonktürel olarak bazı değişimler gözlenmeye
başlandı. Geçtiğimiz aylarda pek ses seda çıkarmadan bir belgenin imzalanması
ile ilgili önemli gelişmeler yaşandı. Kırmızı bir kitapta bulunduğu söylenen ve
gizli anayasa olarak nitelenen milli güvenlik siyaset belgesi bakanlar
kurulunda pek istenmeyerek te olsa imzalandı. Bu belgenin aslında sivil
bakanlar kurulunca hazırlanıp imzalanması gerekirken, MGK tarafından bakanlar
kuruluna “al ve bunu imzala” tarzında sunulması imzalanmasını geciktirse de
sonunda imzalandı. Bu sürece aniden artan terör olaylarının tesir ettirildiği de
iddia edildi. Demokratik bir ülke olduğumuz iddia edilirken bu çok gizli kaydı
ile saklanan belgenin Türkiye’nin istikbaline yön vereceğini öğrendik. Halkın
büyük bir çoğunluğunu potansiyel suçlu olarak gören bu gizli anayasa’nın
imzalanması, bazı olumsuz gelişmelerin devam etmesine yol açıyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlerin
yaklaşması ile birlikte yeni siyasi atraksiyonların sergilenmeye başlandığını
müşahede ediyoruz. Türkiye’nin kronik bazı sorunları ister istemez tekrar
tartışma konusu olmaya başlandı. Laikliğin tanımı, nasıl anlaşılması gerektiği
ve din özgürlüğü alanında bilindiği gibi yurdumuzda önemli tartışmalar
yaşanıyor. Başörtüsünün eğitim ve öğretim alanından dışlanması ister istemez bu
konunun Türkiye’nin gündemdeki en üst sıralardaki sorunlarından biri olmasına
devam ediyor. Üstelik başörtüsü yasağının son yıllarda akıl almaz bir şekilde
daha da genişletilmesi sorunu daha da ağırlaştırıyor. Kamusal alan tariflerinin
cumhurbaşkanınca görevinin başındaki zamanlara göre, farklı uygulanmaya başlaması bu yasağın
hukuki değil siyasi olduğunun önemli göstergelerinden biri oldu. Yasağı
kabullenmeyen dindar kesimle, yasağı daha da ilerletmek isteyen kesimler
arasında bu konu önemli bir gerilim konusu olarak gündemdeki yerini koruyor. Bu
konunun yasakçı kesim tarafından dayatılması hukuki haklılıktan ziyade antidemokratik
bir gücün elde bulundurulmasına dayanıyor. Zira şu anda yasağın dayandığı bir
kanun maddesi yoktur. İşte böyle gerilimin arttığı bir noktada yılların sağ kesimde
politika yapan politikacısı ilginç bir söz sarfetti. Konunun çözümünün başörtülü
kızların Arabistan’a gitmesi ile çözümleneceğini ifade etti.
Bu dışarı gönderme yollu cümlelere 12 Eylül öncesi
yıllarda aşinalığımız vardır. O zamanlarda çeşitli bir birini beğenmeyen
kesimler, birbirlerinin dışarı gitmesi gerektiğini
ifade ederlerdi. “Komünistler Moskova”
ya denerek sağcılar problemi çözeceklerini sanırlardı. Fakat sonuçta kimse
Moskova’ya falan gitmedi. Birileri bir düdük çaldı. Kimi hapislere girdi, kimi öldürüldü, kimi yoluna devam etti ama herkes Türkiye’de
kaldı.
Şimdi de bu daha fazla germeden yaşamın her alanında
bitmesi gereken bu yasağın devamı için, bu halkın çocukları yurt dışına davet
ediliyor. Zaten önemli bir mağduriyet yaşayan bu genç kızlar açıkçası ülkeden kovalanmaya
çalışılıyor. Bu genç kızlar Arabistan’a gitseler de yine bu ülkeye geri
döneceklerdir. Onlardan dayatma yapanların aslında kurtulması mümkün değildir. Türkiye’de
oluşan problemlerin nedenini hep dış mihraklar olarak açıklamaya ayarlı kafalar
sorunlu gördüğü kişileri de dışarıya davet etme yanlışından hala kurtulamıyor. O
halde sorun nerde ve çözüm nedir?
Türkiye’nin sorunlarının olduğu açıktır. Bunlara çözüm
bulmaya çalışan insanlara sahanın dışarısını göstermek, hangi kesime yapılırsa yapılsın yanlıştır. Her
ırktan, her kültürden, her dinden, her
mezhepten insanımız Türkiye’de kalacak ve sorunlarını çözecektir. Yüz binlerce kişinin yaralandığı sorunları sorun
olarak görmeyenler zaten her kesime yanlış çözümler üretir.
Komünistler Moskova’ya gitse, Dindarlar Arabistan’a gitse de ülkede sorunlar
çözülmeyecektir. Biri Moskova’ya diğeri Arabistan’a gitse sorunlar nereye
gidecektir? Sorunun temelinde aslında başka
bir unsur vardır. Zira sorunun temelinde Türkiye’nin sorunlarını çözmekten ziyade
buyurgan bir ifade ile kendi görüşlerini, hayat biçimlerini dayatmak isteyen bir
anlayış vardır.
Aslında her kesim farklılıklar içinde bir arada
olmayı düşünülebildiğinde sorunlar ortadan kalkar.
Eski cumhurbaşkanına şunu hatırlatalım. Antidemokratik
güçlere dalkavukluk yaparak sorun çözülmez. 45 yıllık politik cinliklerle istikbaldeki
olası gelişmelerden pay kapmaya çalışmakta bir çözüm değildir. Esneyebilme
kabiliyeti yüksek ifadelerle düşünce belirtmelere artık Türkiye tahammül
edememektir.
Umuyoruz ki Türkiye’de her kesimin birbirini
anlayabileceği ve birbirine tahammül edebileceği günleri herkes özlesin.
29 Aralık 2013 Pazar Saat: 13:19