Gündemin anlık olarak değiştiği bir ülke olarak
Türkiye siyaset bilimciler açısından üzerinde analizler yapılacak çok münbit
bir ülke. Gelişmeleri konuşmaya vakit bulamadan karşılaştığımız yeni durumlar
farklı açıklamalara yol açıyor. Ancak burada analizi doğru yapmamanın sonucu
hepimizi bekleyen daha kötü politika seçenekleridir.
Uzun süredir takip edilen dış politika anlayışında
değişim sinyalleri belirdi. Türkiye`nin dış politikasında değişim alametleri
iyice su üstüne çıkmaya başladı. Çok iddialı İsrail, Suriye, Mısır, Rusya söylemlerinden sonra eylemler
değişmeye başladı. İsrail ve Rusya ile iyileşen ilişkilerin diğerleriyle de
tekrarlanması artık önemli bir beklenti.
"100 yıllık rövanşı alıyoruz, yeniden
Osmanlı`nın ruhunu diriltiyoruz" hamasetiyle geçen yıllardan sonra bu
yöneliş, önemli bir rasyonaliteyi gösteriyor. Problemli olan husus bu denli
hamasi ve samimiyetsiz söylemleri sorgulamayan sivil toplumdur. İktidarlar
ellerindeki güçle istediğini yapabilir ancak söylem ve eylem birlikteliğinin
bile olmamasını sorgulamayan seçmen kitlesinin olduğu bir yerde bu değişikliklerin
kalıcı bir demokratik bilinç oluşturmayacağı açıktır. Çünkü yeni yönelişler de
siyasi taraf ruhuyla değerlendirilecektir.
Hükümetin
tavrı değişti ama Erdoğan`ın her yeni sözüne uyum sağlamakta gecikmeyen
seçmenin tavrı değişmedi, değişecek gibi de görünmüyor. Bu, Türkiye`de ekonomik
ve sosyal önemli bir sarsıntının kısa vadede yaşanmayacağı ama demokrasi
anlayışının iyice zayıflayacağının habercisidir. Zira toplum ekonomik kaygısı
giderildikçe artan oranda olumsuz demokratik gelişmeleri önemsemediğini göstermektedir.
İktidar dün İsrail`le olan ilişkilerinde çok üst
perdeden söylemlerde bulundu ancak buna samimi bir eylem birliğini eşlik
ettirmedi. Sahnede çok ağır söylemler varken bile perde arkasında işbirliği ve
ittifaklar devam etti, iç politikadan iyi rant elde edildi. Sonunda gizli
görüşmeleri aşikar ettirdi ve İsrail`le anlaşma yolunu tercih etti. Ardından
gelen Rusya ile olan anlaşma atağınınsa uzun süreli bozulmasını iki tarafında
göze alamayacağı ilişkileri düzeltme amaçlı olduğunu sanıyorum. Türkiye`nin
artık İsrail ve Rusya ile olan barışma isteği bölgesel tavrında değişikliğe yol
açmayacak zaruri ilişkiler kapsamındadır.
Türkiye Davutoğlu sonrası artık yeni kararları
devreye sokuyor. Mısır konusunda da duygusallıkla alınan tavrın hem İhvan`ın belinin
kırılmasına hem de Mısır`la uzun süre
sürdürülemeyecek ilişki bozukluğuna yol açacağı anlaşıldı. Tüm politikalarda
değişiklik var ama iç politikadaki Kürt meselesi daha uzun süre bundan
nasiplenmeyecek gibi.
Türkiye IŞİD ve PKK`nın artan saldırılarıyla
gittikçe içine kapanan bir ülke olacak. Giderek milliyetçileşen, komplo
teorilerinin daha da itibar göreceği,
Değişik renklerin azalacağı bir ülke haline
gelecektir. Komplo teorilerinin en mantık dışı olanının bile itibar gördüğü bir
toplum olarak bir iç savaştan ziyade içe kapanma ve dışa yönelik reflekslerin
artacağı ülke haline gelecektir.
IŞİD, Irak ve Suriye`deki kaos ortamından dolayı
gittikçe artacak militan gücüyle başarı şansını artırıyor. IŞİD`i önlemenin
sadece askeri yöntemlerle olacağını sanan mantık yüzünden IŞİD büyüyecektir.
Adaletsizliğin, çıkarcılığın, sömürünün, işgal ve katliamların çeşitli kılıflar
kullanılarak egemen olduğu bir dünyada kolay çözümler peşinde koşanlar için
IŞİD uygun bir adres olacaktır. IŞİD doğduğu ortama uygun bir şekilde kaosu
artırarak hayatiyetini devam ettireceğini düşündüğü için bu konuda
profesyonelleşmekten başka bir yola başvurmamaktadır.
IŞİD son havaalanı eylemiyle Türkiye`ye en güvenli
yerine bile saldırı yapabileceğini göstermiştir. Türkiye`nin koalisyon
güçlerine desteğini kesmesi isteği taşıyan bu saldırı IŞİD için çok önemliydi.
Zira IŞİD, ABD ve PYD koalisyonunundan ziyade Türkiye`nin bölgede kendisiyle
mücadele edecek en etkin güç olduğunun bilincinde. IŞİD ne pahasına olursa
olsun Türkiye`nin kendisine karşı tavır almasını önlemeye çalışıyor. Bunda da
başarılı olabilir zira görünen o ki gittikçe sofistikeleşen eylem tarzıyla göz
korkutmayı başarma ihtimali yüksek.
Atatürk havaalanı baskınının İsrail ve Rusya ile
olan anlaşmaya yönelik olduğunu sanmak, kendimizi komplo teorilerine fazla kaptırmaktır. Bu saldırı belli ki uzun
süredir planlanan ve IŞİD`in kendi hedeflerine hizmeti ön gören bir
saldırıdır. Bu ve daha sonraki
saldırılar açık dille söylenilmese de Türkiye için koalisyona katılmama mazereti
olabilir. IŞİD Türkiye`nin güneyde bir Kürt hakimiyeti oluşmasına yönelik
kırmızı çizgisini ve hesaplarını biliyor ve koalisyona katılmaması için her
yolu deniyor. Hem korkutmayı kullanarak hem de kırmızıçizgi kaygılarını
kaşıyarak Türkiye`nin kendisine karşı aktif bir müdahaleyi önleyebileceğini
düşünüyor.
@gergerliogluof
29 Haziran 2016 Çarşamba Saat: 13:49