Gelinen noktada durum tespiti yapmakta fayda
vardır. Kürt meselesi çözüm sürecinin bozulmasından 11 ay sonra artık yeni bir
evrededir. Bazı soruları sormak gerekir.
Dönemsel olarak devlet, PKK karşısında galiptir
ama bu sürekli olacak mıdır? Devlet
90`lar konseptiyle bu sefer sonuç alabilecek midir? Devletin kırarak, dökerek
yaptığı Sur, Cizre, Nusaybin, Yüksekova örnekleri dururken, hendek barikat
politikası iflas eden PKK`nın muhasebe yapmama inadı izah edilebilir mi?
Oyunu koruyan Ak parti karşısında blok cephe
oluşturmak isteyen muhalefetin varacağı bir yer var mıdır?
Sorularımıza ilk önce biz cevap verelim. Devletin
dönemsel üstünlüğü kalıcı bir üstünlük değildir. 35 yıl boyunca devam eden
inişli çıkışın sürecin üstünlük ibresi, devletin çıkış tarafında olduğu
bölümündedir. Bölge halkı PKK`ya kızgın,
öfkelidir ancak bu kalıcı bir devlet taraftarlığı halinde değildir. Ruhen
Türkiye`den önemli oranda kopuşlar olmuş ancak halen devletin üretilecek yeni
politikalarının ne olacağı da beklenmektedir. Bu beklentinin karşılığının
çok zayıf olduğu bellidir.
Devlet üstünlüğünün kalıcı olma şansının oldukça
düşük olduğu ortadadır. Zira çözüm süreci örneğinde olduğu gibi verilecek
haklar anlaşılan belli bir yere kadardır. Devlet kararının izin vereceği yere
kadar olan özgürlüğün bölgede kalıcı çözüm getirme şansı yoktur. Çünkü çözüm sürecinde dahi devlet ve Türk
toplumu "hak verme, hak alma" üsttenci konseptinde bir değişiklik
yapmamıştır. Devletin bu galibiyeti bir müddet sonra iniş sürecine
dönecektir, bu kaçınılmazdır zira
başarıyı askeri olarak boyun eğdirme olarak değerlendiren zihnin varabileceği
başka yer yoktur.
Devlet başarı kazandıkça 90`lar konseptine dönmeye
çalışıyor, çalışacak, bu yöneliş ise
daha çok çözümsüzlük ve bağımsızlık çabası anlamına gelecektir. Batı ve Doğu
arasında her geçen gün artacak "diğerini anlamama sendromu"
uçurumların derinleşmesine neden olacak ve sorunun çözüm şansını iyice
zorlaştıracaktır.
PKK`nın
yaptığını doğru bulmasa bile Nusaybin vd. yerlerin perişan görüntüsü içini
sızlatan Kürdün ruh halini "PKK destekçiliği" gibi anlayan Türk
kamuoyu sorunu anlamaktan ne kadar uzak olduğunu göstermektedir.
Nusaybin`in görüntüsü... Yıkılmış bir şehir ve
bayraklar... Böyle mi çözeceksiniz sorunu? Ele geçirdiğiniz şehre bayrağı
"sen bu değildin ve seni buna boyun eğdirdim" diye asarsanız sonraki
nesiller ne yapar? Diyarbakır cezaevi`nde de her taraf bayraktı ve mahkumlara
boyun eğdirildiği varsayılıyordu, O bayrağı ayrımcılık vasıtası yap, ondan
sonra da işgal etmiş gibi dik oraya ve sonra çözümü bulduğunu san haa... Çok kaybettirirsin bu topraklara ve tüm
insanlarımıza!...
PKK halen devam ettirdiği politikasıyla eski dönem
savaş anlayışında olduğunu gösteriyor. Çözüm sürecini tadmış bir halkın artık
savaş seçeneğine yüksek oranda prim vermeyeceğini anlamamaktadır. Şiddetin
dozunu artırarak ve metropollere yayarak, desteğini artıracağını düşünmektedir.
Aslında bu tavrının destek artırmasa bile devleti zor durumda bırakacağı belli
olmaktadır. Zira canlı bomba eylemlerinin oluşturduğu toplumsal ruh hali
bozukluğu azımsanacak bir düzeyde değildir. Ancak bu durum PKK`nın kendi toplumsal
desteğini artırma biçiminde tezahür etmeyeceği için kendisi açısından çok
anlamlı değildir.
Oyunu koruyan Ak parti karşısında blok cephe
oluşturmak isteyen muhalefetin başarı şansı düşüktür. Zira son derece parçalı,
karizmatik toplumsal kabul görecek önderi olmayan, hedefi sadece anti
Erdoğan`cılık olmuş bir muhalefetin başarı şansı yoktur. Gündemi olumlu veya
olumsuz anlamda elinde tutan Erdoğan`a karşı oluşturulacak bir red cephesinin
sadece demokrasi paydası olsa bile başarılı olma şansı düşüktür. Zira organik
bütünlük oluşturma şansı her farklı grubun kendisine çekiştirme gayreti
mukadder olacağı için düşüktür. Organik bir cephe ve beklenti olmaksızın,
beklenti çıtasını yüksekte tutmadan oluşturulacak yan yana duruşlar anlamlı
olacaktır. Bu duruşlar şu an bu toprakların en büyük ihtiyacıdır ve başlayan
ama net bir yöneliş kazanamayan farklılıkların ortak payda oluşturma
çalışmalarının daha da pişirilmesiyle neticesini verecektir. Erdoğan`ın artan
hataları zaten bir alternatifi doğuracaktır. Bu alternatif, beklenen, istenen,
durdurulamaz olmadığı müddetçe zoraki olacak ve başarısız olacaktır. Bu ortak
duruşların artması, zaten ileride bir şekilde sonuç verecektir. Zamanından önce
sun`i zorlama yapılmasının akıl ve mantıkla bağdaşır durumu yoktur.
"Türk
kanı" meselesi
Son bir not da Almanya parlamentosunun aldığı
Ermeni soykırımı kararına Erdoğan`ın "Türk kanı ve laboratuar"
üzerinden yaptığı ithamlara bir hatırlatma. Bu topraklarda çok farklı ırklar ve
kültürler olarak algılansa bile Türkler ve Ermeniler aslında birbirinden
kültürel olarak çok uzak değildir. Manevi açıdan böyle iken bir de laboratuar üzerinden
bunun ispatına yönelik bir bilgiyi de aktarmak isterim.
Şu "Türk kanı" meselesi yine, Bir doktor
olarak yıllardır bildiğim, söylediğim bir konuyu tekrar sizlere aktarayım. Türk ve Ermeni kanları genetik olarak birbirine
en yakın kanlardır. Lösemi hastalığı ile ilgili araştırmalarda bu tespit
edilmiştir. Üzgünüm Türk milliyetçileri... Bizim asil (!) kanımız en fazla
Ermenilere benziyor. Sanırım bunda Orta Asya`dan gelen Türklerin Anadolu`nun
büyük bölümünde yerleşmiş olan Ermenileri Müslümanlaştırıp evlenmelerinin
önemli payı var. Yaaa işte böyle.... Kanıt mı?... Aşağıdaki linki okuyunuz.
http://m.haberler.com/turkler-ve-ermeniler-ayni-genden-haberi/
Çırpındıkça batmak, battıkça popülizm yapmak,
bundan güç buldukça inkar etmek.. Devlet aklımızın geldiği son nokta yine
burası, maalesef Türk’seniz, Türklerin yaptığı haksızlıkları
eleştiremeyeceksiniz yani. Türk olmanız için Türkleri eleştirmemelisiniz..! Ya
Türk sandığınız halde Türk değilseniz, laboratuar sizi şaşırtacaksa. Allah en
azından Ramazan`da din adına konuşanı insaf sahibi yapsın.
@gergerliogluof
8 Haziran 2016 Çarşamba Saat: 12.46