En bitmeyen şey sorunlar ve en aranan şey de bunların çözümüdür herhalde. Anlayışlar, görüşler hep bunlar için çıkmıştır, popüler olmuştur veya gerilemiştir ama bu arayış bitmemiştir.
Herkesin herşeyden şikayetçi olduğu bir zaman ve mekan diliminde yaşıyoruz ama “çözüm nasıl olacak” diye sorduğumuzda maalesef kayda değer çözümler göremiyoruz.
Çağlar boyu insanlığın hakikat arayışı bitmemiştir. Ama çoğunlukla boş yere kürek çekilmiş, hayaller ve hülyalar peşinde büyük çabalar sarf edilmiş, yanlış çözümlerden dolayı büyük bedeller tüm insanlığa da ödetilmiştir.
Bu ülkede de her dönem mağdurlar olmuştur. Görünen o ki mağdur olmayan yoktur ama çözüm noktasında halen bir konsensüs oluşmamıştır. Birçok artık klasik olmuş kitabın, ünlü yazarın anlattığı hep aynıdır aslında. “Aradığın derman uzaklarda değil, sendedir. Fersah fersah yolculuk yapmana gerek yoktur, meseleyi çok komplike hale getirmene gerek yoktur, çözüm yanıbaşındadır, sendedir, kendini aşmadadır. Çok büyük gayretler sarf ederek yenmeye çalıştığınının en ucuz ilacı senin iradendir aslında.” der insanlık tarihinin farklı tarihlerden ve bölgelerden muteber bilgeleri.
Günümüzde de artık bir çıkmaz sokak halini almış olan sorunlarımızın çözümünü ancak bu anlayışla çözebileceğiz. Duyarsızlığa, ertelemeye, taca atmaya bakmayacağız. Umursamayanın da başına aynısının geleceğini çok iyi bilerek, kalıcı ilkelerden vazgeçmeyeceğiz. Yoksa çok açık çözümün önündeki bir engel de biz oluruz.
“Kendi nefsin için istediğini kardeşin için de istemedikçe iyiliğe ermiş olamamak“ sadece dini bir emir değil aslında tüm öğretilerde rastlanabilecek ahlaki bir ortak paydadır. Bu ortak payda iyiliklerin, güzelliklerin kapısını açar ancak. Yoksa sadece şikayetlenmeyle varacak bir yerimiz yoktur.
Aslında birisine maddi yardım yapan kendisine yardım yapıyordur, zira fedakarlığıyla azgın nefsinin isteklerine teslim olmadığını gösteriyordur. Başkasının hakkına sahip çıkarken aslında yine kendi nefsine yardımcı oluyordur zira hak talep ederken haddi aşacak isteklerini terbiye edenin kendisi olduğunu göstermiş olması onu hakkaniyet sınırları içinde tutacak en iyi mekanizmadır.
Ha bire statükoyu sorguluyoruz her dakika eleştiriyoruz ama bir gün bir bakıyoruz ki başkasında kızdığımızın aynısını biz yapıyoruz. Mutlaka ötekileştiriyoruz, ne tanışıyoruz ne de empati yapıyoruz. Bütün bunlardan sonra bilmeliyiz ki hakkımıza, hukukumuza ötekinin hakkına riayet etmeden sahip olamayacağımızı öğrenemediğimiz müddetçe statükoyu sorgulama şansımız olmayacaktır.
Büyüklenen çok düşünceye, kişiye baktığımda aslında ayaklar altına aldığı muhatabına ne kadar muhtaç olduğunu gürmüş, anlamışımdır. Dermanına zulmedenin düştüğü hal kadar büyük bir zavallılık ve kötü bir akıbet olabilir mi? Günümüzde bunun güncel örneği çok fazla, bu perspektiften değerlendirdiğimizde insanları eze eze tepelere çıkanın o yükseklerden uçuruma düşüp nasıl helak olduğunu hep görüyoruz, güncel örneği çok fazla. Bu örneklerin son halleriyle bile meseleyi anlamamış olmaları hazindir ama örnek çıkarması gerekenlerin bunu yapamaması daha hazindir.
Bir sürü klasik kitabı okumaya çok gerek yok aslında. Kendimizde olanı değiştirmediğimiz müddetçe toplum değişmeyecek. Önemli olan ders alabilmek, değişim yönünde adım atabilmek ve somut anlamda değişebilmek, dönüşebilmektir. İddialarımızla, iddiasıyla, iddialarıyla imtihan edilen çok insanın olduğu bir dünyada güncel hayatın insanı genelgeçer doğruları düşünmekten uzaklaştıran aldatıcılığından, yoğunluğundan, yalancı tadından uzaklaşabilmeliyiz.
Niye mi bunları anlattım? En yakın birçok olay ve kişiye bakın, anlaşılır. Nefsimize bakalım, anlaşılır. Sevdiklerimize bakalım, anlaşılır. O halde yapılması gerekenlere odaklanalım.
30 Ekim 2017 Pazartesi Saat: 01:08