Toplumsal olarak öyle bir toplum haline geldik ki
bir kısmımız felaket dolu bir ortam oluştuğunu düşünürken bir başka kesim adeta
bir Cennette olduğunu düşünüyor.
Birbirine tahammül oranı azaldı, önceden
başkasının fikrini dinleyen, tahammül eden şimdi hemen kapıları kapatıyor.
İhtiyacımız
olandan dörtnala uzaklaşıyoruz. Eksiğini gidermek için bir yere varması
gerektiğini bilip de köşe bucak aradığından aslında kaçmaya çalışması bir insan
için nasıl bir duygu durumu, nasıl bir ruh hali?
Toplumda
diğerini anlamak için ön yargılarını bırakıp yeni sesler, sözler duyma ihtiyacı
çok azalmış durumda. Araştırma, inceleme ihtiyacı yok denecek düzeyde. Yeni
istatistiklere, anketlere kulak kabartan çok az, sonuçlar düşündüğü gibi
değilse sonuçları aşağılama eğilimi çok fazla.
Bu
bağnazlaşma eğiliminden tahsil seviyesi ne olursa olsun her kesimden insan aynı
oranda etkileniyor. Birbirini anlamayı, düşünmeyen tercih etmeyen ama
gettolarının arkasına saklanmayı marifet bilen bir toplum haline geldik.
Oluşan
siyasi kamplaşma eğilimi düşünceyi, düşünmeyi, akletmeyi, araştırmayı vuruyor,
herkes gettosunda sloganlarıyla mutlu.
Gerçekle
yüzleşme yerine sloganlara sarılmayı tercih eden halimiz, maalesef günümüzde
asıl sorunumuz.
Kimse farklı ses duymak istemiyor, farklı
bulgulara, düşüncelere karşı zırhını giymiş durumda. Kendisine ok atıldığını
düşünüyor ve karşılık olarak attığı ok, çok keskin ve sert oluyor.
Farklı gördüğünü itham etmek, etiketlemek,
dışlamak, suçlamak, cezalandırmak o kadar normal ki bunları yapmayan anormal
görülüyor.
Bu tüm görüntü toplumsal bir gerileme yaşadığımızı
gösteriyor. Parlak teknolojik görüntülerin, renkli modern aygıtların arkasında
gizlenen toplumsal bir düşünsel gerileme hali yaşıyoruz.
Yetişkinlerimiz kutsallarına daha çok bağlanıyor,
gençlerimiz görüntüdeki eğitim geliştirme gayretlerine karşın zihinsel gerileme
ve üretememe halindeler.
Bu tespitlerimizin ne kadar doğru olduğu PISA
sonuçlarıyla ortaya çıkıyor.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’nün üç yılda
bir hazırladığı Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) 2015
açıklandı.
OECD okul
sonrası beceri araştırmasında en çarpıcı sonuç sorun çözmede. Ortalama puan 32,
Türkiye 8. Her iş niye kavgaya varıyor anlaşılıyor. Sorunları çözmek için
iletişim araçlarını kullanmak gerekiyor, konuşmak gerekiyor. Üzerine
dokunulduğunda içine kapanma refleksi gösteren ilkel bir hayvan gibi değil,
farklı alternatifleri masaya yatırıp üzerinde düşünen zihinler oluşturmak
zorundayız.
PISA`ya göre bilimsel bilginin önemi ve bilgiyi
öğrenmekten zevk almada 70 ülke içinde 65. sıradayız, buna rağmen kariyer
beklentisi olansa %30. 2015`te bilim ve matematikte 2006`nın gerisine, okumada
ise 2006 seviyesinin de altına düşmüşüz. 72 ülke içinde ilk 50 arasında
değiliz. Her alanda düşüş ve son sıralarda görünme, genel halimiz. İnsani,
hukuki gelişmişlik endekslerindeki belirgin gerilememizden sonra bu tablo iyice
moral bozucu ve çözüm gerektirendir.
PISA sonuçları ülkenin demokratik gelişimini
yansıtıyor adeta. 2012`ye kadar zar zor olan yükselme eğilimi 2015`te sert bir
düşüş yaşamış.
Hal bu, pekiyi ne yapmalıyız? Tarihte toplumların
gerileme yaşadıkları dönemler yok değil. Yöneticiler bir gaflet dönemi sonrası
bunu görmeye başlarlar. Genellikle toplumdaki düşünsel duraklama ve
donuklaşmayı değil, binaları, kurumları, giysileri değiştirmeyi tercih ederler.
Geç kalmışlardır ve buldukları çözümler yine aldatıcı, palyatif çözümlerdir.
Osmanlı da böyle olmuştur. Gerileme geç fark edilmiştir, çözümler de kaynaktaki
probleme yönelik değildir.
Toplumlarını dirilten peygamberler, bilim
adamları, usta yöneticiler neler yapmış, bir bakmak lazım. Akletme, ahlakın
yükseltilmesi, araştırma, çalışkanlık, boş ve çok konuşma yerine sorun tespiti
ve çözümüne yönelmek, gördüğümüz ortak özelliklerdir.
Çözümü birlikte bulmak zorundayız. "Karşı
taraf hatalı, çözümü ancak ben bulurum " demek hatalı, ortak düşünme
aktivitelerine, ortak paydalara ihtiyacımız var.
Birbirimizi kabul etmesek, onaylamasak da
dinlemeye çok ihtiyacımız var, ortak dinleme toplantıları düzenlemek şu ara
yapılacak en önemli iş. Farklı kesimlerin diğerini kabullenme endişesi
taşımadığı ama öteki gördüğünü öteki gördüğünün ağzından dinleme ihtiyacı o
kadar fazla ki.
Ortaya
çıkan tabloyu suçlayıcı yönelişlerden ziyade yeni tekliflerle nasıl
giderebileceğimiz üzerine yoğunlaşmalıyız.
@gergerliogluof