Türkiye’de yönetimlerin uygulamalarına karşı halkımızın
tavrını tetkik etmekte fayda vardır.
Bilindiği üzere devlet sınırlı alanlar içinde yaşayan
insanların yönetimlerini daha iyi sağlamak amacıyla kurulmuş mekanizmalardır. Medeniyetin
ilerlemesiyle daha gelişkin hale gelen bu mekanizma, yönetimi adalet üzerinde yükseltmelidir. İnsanları
bazen zamana ve mekanlara göre oluşan farklılıklar olsa da insanlığın binlerce yıllık
tecrübesinden süzülen genel hukuk kurallarına göre yönetmelidir.
Ancak tarih boyunca bu yeni oluşturulan mekanizma zaman
zaman halkın üzerine çıkarak asli işlevini unutmuş ve böylece insanlık tarihinin
büyük bölümünü iştigal eden olayların olmasına yol açmıştır.
Bazı düşünürler toplum içinde olan olayların engellenmesi
için bireyin devlet için olduğunu hatta sorgulanamaz yüce bir konumda olması gerektiğini
bile ileri sürebilmiştir. Bu anlayış insanları birbiri ile anlaşması mümkün olmayan
umutsuz bir topluluk olarak görüyordu muhtemelen. Fakat insanlığın yüzyıllar geçmesiyle
devlet adına yapılan zorbaca işlere karşı reaksiyonu arttıkça hakkın, hukukun devletin
üstünde olması gerektiği görüşü ağırlık kazanmaya başladı. İster batıda ister doğuda
yönetimlerin haksızlığına uğrayan insanlar çoğunlukla kendi fedakârlıkları ve keskin
iradeleri ile adalet yönünde adım atılmasını sağladılar.
Yurdumuza bakıldığında yönetimlerin hukuksuz uygulamalarına
karşı reaksiyonun biraz zayıf kaldığı gözlemleniyor. Batıda devletin, yerel yönetimlerin her türlü uygulamasına karşı
sivil toplum örgütlerinin hem sayı hem etkinlik açısından oldukça kuvvetli olduğu
gözleniyor. Batı ülkelerinin sivil toplum örgütlerine üye olunmada da Türkiye’den
fersah fersah ileride olduklarını gözlemliyoruz. Türkiye’de ise hem sivil toplumun
niceliksel etkinliği hem de niteliksel olarak az. Halkımız genellikle 5 yılda bir
yapılan seçimlere pek gönüllü olmadan katılır ve bu arada yapılan yanlış
uygulamalara da sesini çıkarmayı pek düşünmez. “Hele bir seçim gelsin” denir. Yeni
gelen seçimde de çoğunlukla gündemin ani değişiklikleri veya konjonktürel şartlar
yine iyi bir tepki verilmesini genellikle sağlamaz.
Aslında bireyler devleti oluşturuyorsa her zaman
için yanlış uygulamalara müdahale edebilmelidir. Bunun yolunu en başta devlet
kesmemelidir. Zira bu sefer kendilerini ifade edemeyen insanlar teröre yönelir.
Eğer devlet medeni(sivil) insanların kendini
ifade etmede önünü açarsa halkın da boş vermişlik ve bana necilikten kurtulması
gerekir.
Bu yukarıdaki konuları gündeme getirmemiz, meclis adalet komisyonunda terörle mücadele
yasa tasarısının bugün görüşülecek olmasındandır.
Bilindiği üzere ülkemizde son aylarda artan veya arttırılan
terör olayları gerekçe göstererek düşünce ve ifadeyi terörle eşdeğer gören bir yasa
tasarısı hazırlandı. Gerekçe gösterilen terörden ziyade dernekler, vakıflar terör örgütü ile bir tutulabilecek bu
yasaya göre. Bu tasarıya karşı gösterilen bir tepki var. Fakat bu sivil toplum
bilinci ile eşit tutulabilecek bir reaksiyon değil maalesef. Bu yasa eğer mecliste
kabul edilirse Türkiye 20 yıl geri gidecek. Zira çeşitli dönemlerden sonra halkımız
ancak kendini ifade etmeyi ancak başarıyordu. Zaten çekingen, tedirgin bir toplumu bu yasa tasarısı iyice zan
altında tutacaktır. Ayrıca sanığı potansiyel suçlu olarak
görüp işkence yapan
görevlileri ise bırakın
ceza vermeyi koruyan
maddeler ise vatandaşın
devlete olan güvenini
sarsacak tasarı maddeleridir..
Yasa tasarısının 6.madde bağlamında değerlendirilmesi
ise ayrı bir bilinç kaydırmasıdır. Zira tartışmalı diğer maddeler dururken bu maddeye
odaklanmak gözün önündeki bir çöpün ormanın görünmesini engelleyeceğini
gösterir.
Umuyoruz ki halkımız eyyamcılıktan, günü kurtarmacılıktan vazgeçsin ve tasarıya tepki
göstersin. Bu nasıl olacak? Seçimi beklemeye gerek yok temin edeceğiniz
milletvekili telefonlarına bu tasarının durdurulması için mesaj çekebilirsiniz.
Meclise giderek birebir görüşebilirsiniz. Adı üstünde eğer milletin vekili ise
o kişiler mutlaka sizden etkileneceklerdir
A.B.D`nin Irak’a saldırısı öncesi Türkiye’de yapılan
tezkere oylaması çok önemli idi hatırlarsanız. Bu oylamanın A.B.D’ye evet şeklinde
çıkma ihtimali kuvvetli idi. Fakat halkımızın sağduyusu ve milletvekillerine baskısı
tezkerenin reddedilmesine yol açtı ve bilindiği üzerede çok hayırlı oldu. Bugün
gelişmelere bakarak “iyi ki dün o tepkileri vermişiz” diyor halkımız. İşte bugün de özgürlüğünüze
sahip çıkma günüdür. Koyun değil insan olduğumuzu belirtme günüdür. Milletvekillerine
bugün ve önümüzdeki günlerde ulaşmak antidemokratik güçleri engellemek açısından
büyük önem arzediyor.
O halde her kesimden insan, hakkına hukukuna sahip çıksın. Yarın geç
olabilir. Benim özgürlüğüme dokunan yok demeyin. Sıranın size gelmeyeceğini
bilseniz de susmayın
1 Ocak 2014 Çarşamba Saat: 01:55