İslamcılar 20. yüzyıldaki uzun bir muhalefet
dönemin ardından yüzyılın sonunda hayal ettikleri devletlere kavuşmaya başladı.
Ancak bu sefer İslami yönetimlerin yönetim şeklindeki totaliterlik eğilimleri
dikkat çekti. Bu konuların Müslüman düşünürler tarafından yeterince
tartışıldığını düşünmüyorum. İslami devlet, hakimiyet vb. tartışmalı konuları
sümen altı ederek çözemeyiz. Madem Ortadoğu`da şu an en tartışmalı konu İslami
hakimiyet, o halde İslam`a yakın veya uzak herkesin bu konulardaki kafa
karışıklığını gidermeye çalışması gerekir.
Bazı sorularla ne demek istediğimizi açalım.
İslamcıların netliğe kavuşturması gereken önemli
konusu hakimiyet ve farklılıkların nasıl uyuşabileceğidir. İslam devletinde
farklı İslam anlayışları arasında sorun çıktığında, devlet hangi İslam
anlayışını tutacak?
Yöneticinin hükmünü dinin hükmü olarak kabul edip
sorgusuz sualsiz biat mi edecekler? Dini cemaat ve vakfının görüşü üzerinde mi
yürüyecektir? "İslam dinamik yapısı ile ve tüm müesseselerinin hayata
geçmesi ile bu durumu bu dini vaz edenin ölçülerine göre kendi içinde
çözecektir" diyerek sorunun
cevabını istikbale mi havale edecekler? Mevcut anlayışlara göre muhalif tüm
görüşler ya itaat edecek ya da yok mu edilecektir?
Bu önemli bir sorudur. Zira İslami hakimiyet
isteyen dindarların henüz yeterince yüzleşmedikleri bir sorudur. Genelde
"devlet kimin elindeyse karar onun istediği yönde olacaktır" diye
düşünülüyor sanırım. Ancak farklı İslam anlayışlarının İslam devleti olmadan
önce bile aralarında anlaşamadıkları, yer yer çatıştıkları göz önünde
bulundurulduğunda bu konunun net bir şekilde tartışılmasından başka bir çözüm
yolu olmadığı anlaşılmaktadır.
İkinci bir soru, hakim olanın fiiliyatını tek
doğru gibi dayatması karşısında farklı İslami anlayışta olanın ne yapacağıdır.
Dindarlar İslami bir yönetim altında uygulamalara itiraz ettiklerinde,
kendilerine "Allah`ın hükmüne mi karşı geliyorsun" sorusuna ne cevap
verecekler?
Müslümanlar, olabildiğince iyi bir İslami iktidar
olsa bile onun eleştirilmesi, sorgulanması gerektiğini pek düşünmek
istemiyorlar. Oysa uygulamaları yapacak olan insan olduğuna göre diğer kişi ve kurumların
eleştirme hakkı olmalıdır. Yöneticiye "anladığını hak olarak
belleyebilirsin ancak hak olan sadece senin anladığın değildir", veya
"Allah`ın hükmünü yanlış yorumluyorsunuz" deme alışkanlığı
edinilmediği sürece geniş düşünmemiz mümkün değildir. Ya "kabul"ya
"red" seçeneği düşünceyi iptal eder.
Asrı Saadet dönemini altın çağ olarak kabul eden
dindarlar o dönemin de geniş bir bakış açısıyla eleştirilmesi gerektiğini
anlamadan ileriye yönelik ideal projeksiyonları yapmamalıdır. Asrı Saadet`te
çok adil uygulamalar gerçekleşse de hatalı uygulamalar da olmuştur. Eleştirel
bakış açısını muhafaza etmemek bunun görülmesini engeller.
Aslında İslam tarihinin ilerleyen diğer
zamanlarıyla gerçekleşen yönetim uygulamaları karşısında "niye 1400 yılı
aşan İslam tarihinden kavramları ve pratikleriyle bir insan hakları anlayışı,
kurumu çıkmadı?" sorusunu sormadan bir yere varamayız. Zira yöneticinin
yaptığının "şer`i" olduğu ön kabulü yönetime muhalif bir teorinin
ortaya çıkmasını engelliyordu. Bunun halen sorgulanmaması, ileride yine önemli
hayal kırıklıklarına yol açacaktır.
Laiklik konusunun tartışılması tarafların
ayaklarının suya değmesi açısından önemlidir. Laikliği "dini dışlayan
herşey" olarak algılayan için din ve dindarlar tehlikeden başkası
değildir. Bu anlayışın öyle bir dilleri var ki inisiyatif onlara kalsa laikliği
"din düşmanlığı" olarak uygulayacaklarından kuşkumuz
yok."Laiklik dinsizliktir" diyen için ise hakimiyete odaklanma var ve
farklılığı, çoğulculuğu anlama gibi bir dert yok.
İlber Ortaylı`nın aktardığına göre Ortaçağda
"laikim" demek, ruhbana, "ben konuyu bilmez adamım" yani
"konuyla ilişkisizim" demektir. Demek ki laiklik bir din
düşmanlığından ziyade kayıtsız kalma olarak anlaşılmıştır. Yine de farklı
laiklik anlayışı ve uygulamaları olabilir. Laikliğin gerçek tanımı konusunda
farklı çekişmeler, iddialar olabilir. Ama biz günümüzde artık bu kavram
kargaşasından kurtulmak, ortak bir formül bulmak zorundayız. Laiklik konusunun
günümüz kavramları arasında tanımı en belirsiz bırakılanı, en tartışmalı olanı
kalması çok sorunludur. Netleştirilmesi gereken önemli bir tartışmanın sürekli
bilinç altı jandarmalarına teslim edilmesi veya yalana mahkum edilmesi
sorunları çözmeyecektir.
İslam ve Yahudilikte din, devlet ayrılamaz zira
din, devleti tanımlar, din ve din dışı hayatın uyuşması önemli bir sorudur. Ya
bu uyuşmayı yapmayıp dayatmacı olacaksınız ya da en azından asgari sorun
çıkaracak düzeyde bir uzlaşıyla yaşam biçimlerinin özgürlüğünü korumaya odaklanacaksınız.
4 Mayıs 2016 Çarşamba Saat: 12:00