Eski MİT müsteşarı Emre Taner eski ve çok önemli
bir bürokrat olarak çok önemli şeyler söyledi. Bu kargaşa içinde sözlerinin
yeterince değerlendirilmeden unutulmasına gönlüm, gönlümüz razı gelmez. 15
Temmuz darbesini araştırma komisyonunda söylediklerini ayrıntılı tahlil etmeye
çalışalım.
Emre Taner
"Kürtlere karşı olmadığını", kanın durması için devreye girdiğini
söylüyor. Şu ana kadar bilmediğimiz önemli bir konunun altını çiziyor. 2006
yılında Öcalan ile görüşmeye başladığı bilinen Taner bu inisiyatifi almayı
devletin başına kendisinin teklif ettiğini söylüyor. Yani devlet büyüklerinin
inisiyatifiyle değil, kendi teşvikiyle olmuş."Açıkça ifade ediyorum: Biz
Oslo sürecine yabancılar Kürt meselesini oyuncak yapmasın diye girdik. Şöyle
bir baktık, ne kadar yabancı servis varsa hepsi PKK’yla iç içe istedikleri gibi
konuyu alıyorlar, veriyorlar, zavallı Türkiye kenardan seyrediyor. “Olmaz.”
dedim dönemin Başbakanlarına ve diğerlerine, devreye girmemiz lazım, müdahale
etmemiz lazım, biz baş başa kalmalıyız bu grupla, problemi kendimiz çözmeliyiz,
başkalarına bırakmayalım." Bir
bürokrat olarak Türkiye`nin bu en büyük ve eski sorununu devletin sürüncemede
bırakmadan, inisiyatif alarak çözmesi gerektiğini belirtmiş, iyi yapmış. Devlet
aklı bunu niye kendisi düşünmez de birisi hatırlatır?Tabii ilk önce o aklın
yara olduğunu görmesi ve bunun kendi politikaları sonucu oluştuğunu bilmesi
gerekir. Bir sağlıkçı olarak kendi açımdan anlatayım. Vücutta yara varsa bunu
açıkta bırakmamak , tedavi etmek gerekir. Yara tedavi edilmezse derinleşen,
mikrop kapan, iyileşmeyen (iyileşse de iz bırakan) bir hale gelir. İşte bundan
sonrasında ne olacağını yine Emre Taner anlatıyor. "Onların niyeti
başkaydı, uluslararası bir konferansa götürmek istiyorlardı konuyu, çok
taraflı, çok yanlı bir konferansa götürmek, Kürt meselesini orada hallettirmek
istiyorlardı, tabii ki aleyhimize." Bunu görünce Oslo organizasyonunun
yapıldığını ifade ediyor ve "Oslo’ya bu yüzden gidildi. Oslo ihanet
değildir, bunu söyleyenler yanılır. Her yerde sapına kadar konuşurum bunu,
sonuna kadar konuşurum. Oslo ihanet değildir; Oslo, bir kanın durdurulması için
yapılmış bir hadisedir. Gizli servisler mayınlı bölgeye girer, mayını temizler,
arkadan siyaset girer, gizli servisler bunun için kurulur. (T B M M Tutanak Hizmetleri Başkanlığı
Komisyon : FETÖ Tarih :09/11/2016) Oslo için halen Taner`in kimi ulusalcı
kesimlerde itham edildiğini biliriz.
Emre Taner çok daha önceden konuşmalıydı. Yıllarca
büyük uğraş verdiği ve ikame etmeye çalıştığı bir süreç, sorumsuzca baltalandı
ve yıkıldı. Sürecin kurulmasında devlet mekanizmasını harekete geçiren kişi
olarak "keşke müdahil olabilseydi" diyor insan. Ancak bu baldıran
zehiri içmeyi sözle değil fiille göze alma işidir. Kendisine yönelik ithamlara
"gazete manşetlerinde hıyanet içerisinde kaldılar, onu yaptılar, bunu
yaptılar diye… Ne bir protokol vardır, ne bir anlaşma vardır, ne bir sözleşme
vardır, sadece güven artırıcı önemler üzerinde bir tartışma zemini yaratmaya
çalışılmıştır, hadise budur. Bunlar konuşulmadı, anlatılmadı. Bunları ben çıkıp
bir gün televizyonda söyleyecektim, bugün nasip oldu." diyerek cevap
veriyor Taner. Keşke zamanında bir televizyon çağırıp bunları Taner`e sorsaydı
da büyük emeklerle kurulan bu süreç kolayca yıkılmasaydı.
Peki nasıl oldu da yıkıldı süreç. Bunun cevabını
da gizli görüşmeleri yıllarca yürütmüş birisi olarak cevaplıyor. " çözüm
süreci iç ve dış bazı mihraklar tarafından yürümesin diye istendi. Yabancılar
çözüm süreci olduğu takdirde Türkiye`nin bölgesinde bu problemi halletmiş,
kanatlanmış bir ülke olmasını istemediler. Örgütün içinde bazı kadrolar çözüm
sürecinden ürktü, ben bunları yüz yüze görüştüm bu adamlarla, çok açık ifade
ediyorum. Sebep şuydu: 500’ün üzerinde bir yönetici kadro “Biz ne olacağız?
Çözüm sürecinden sonra biz Türkiye’ye dönersek tutuklanacağız. Ne yapacağız?”
Gidin Norveç’te oturun, gidin İsveç’te oturun. Hangi parayla, hangi pulla,
hangi fonlarla? Büyük tereddütler vardı, o gün dağa çıkanlar bugün 55 yaşında.
60 yaşına gelmiş adamlar var. Dağda emeklilik yok, dağda ölüm var bunu
biliyorlar, yanaşmak istediler fakat yapamadılar, olmadı çünkü önlerine doğru
düzgün bir yol haritası koyamadık. Çözüm süreci belli bir yere geldi, Habur’da
tıkandı. Habur ihanet değildir. " Taner burada bir bürokrat olarak çok
önemli bir gerçeği itiraf ediyor."çünkü önlerine doğru düzgün bir yol
haritası koyamadık." ifadesi, algı operasyonlarıyla sadece tek tarafın
yıkmasıyla gerçekleştiği öne sürülen çözüm sürecinin bitişinin aslında devlet
tarafından barış zamanında ne yapacağını bilmeyen PKK`lıların önüne somut,
düzgün bir yol haritası konulamadığından olduğunu iddia ediyor.
MHP milletvekili Mehmet Erdoğan`ın "Silahlar
bırakılmadan bu görüşme nasıl yürüyebilirdi ki?" sorusuna yıllardır bu
görüşmelerin içinde olan bir bürokratın (politikacı değil) vereceği cevabı
veriyor. "İşte, silahların bırakılmasına çalışıyorduk, bütün mesele buydu,
bunun altyapısı sağlanıyordu. Evvela eylemler bırakılacak, ondan sonra silahlar
bırakılacak, ondan sonra bu kadrolar olduğu gibi Türkiye dışına çıkacak, daha
sonra da bunların rehabilitesi için bir uluslararası program uygulanacak, çözüm
süreci budur." Dünya çapındaki tüm çatışma çözümlerine baktığınızda
görüşmeler bitip uzlaşma sağlanana kadar silahların bırakılmadığını, anlaşma
sağlandığında bunun ilk önce sembolik ve törenlerle sonrada gerçekten olduğunu
biliyoruz. Taner`in bu gerçeği bildiğini ve çatışmalar devam ederken uzun süre
yapılan gizli görüşmelerin mimarı olduğunu biliyoruz. En az 100 yıllık bir
sorunun yetersiz görüşmeler, konjonktürel bölge hesapları, lider çekişmeleri
yüzünden bitirildiğini biliyoruz.
Pekiyi çözüm? Bunu CHP milletvekili Sezgin
Tanrıkulu soruyor. "Yani bugün için ne öneriyorsunuz?" Emre Taner
"Şimdi, bugün için öyle bir noktaya gelindi ki “Hadi gelin, oturun,
konuşalım.” diyecek noktada değilsiniz. Bir ortak akla ihtiyaç var. İnsanlar
ölüyor. Şimdi burada ölüler sadece şehitler olarak alınıyor. Değil. Dağda da
ölenler var. " Taner bir eski bürokrat olarak her iki taraftan ölen
insanlara taraf gözüyle değil, insan gözüyle bakıyor. Şahsımın bu söylemi ifade
ettiği için nasıl lince uğratıldığını hatırlıyor ve acı acı gülüyorum, bunu iyi
ki bir bürokrat söylüyor, belki birilerinin gözü açılır, akleder. "Çok
miktarda insan ölüyor, bunlar korkunç yaralar var şu anda. Her ölünün
ailesinden 4 kişi ertesi gün dağa çıkıyor. Sayın İlker Paşam bunu söyledi. Dağa
çıkışları niye engelleyemiyorsunuz? Bu ölümler devam ettiği sürece dağa
çıkışları engelleyemezsiniz. Ailesinden 10, 15 adam ölmüş, 20’si de dağda. Çocuklarının
adını bilmeyen insanlar var." diyor Taner , hamaset söylemcilerinin
tersine acı gerçekleri açık açık söyleyerek. İnsanların karşılıklı ölümleriyle
sonuç alınamayacağını işin içinde yıllarca olmuş bir insan olarak çok iyi
biliyor ve vurguluyor. "Dağa çıkışları niye engelleyemiyorsunuz?"
sorusunun, sorunu derinlemesine bilmeyen soğuk bir devlet sorusu olduğunun
altını ne de güzel çiziyor. " Bu ölümler devam ettiği sürece dağa
çıkışları engelleyemezsiniz." Çözümün ancak insani dokunuşlarla, sorunu çözme
niyetiyle olacağı daha nasıl ifade edilsin..!
Taner`in üstü kapalı gündelik siyasete de bir
eleştirisi var. "Şimdi böyle olunca bir defa ortak bir aklın, siyaset
aklının devreye girmesi lazım, bu, HDP olabilirdi, o kadarını ifade etmek
istiyorum. Yani siyasi bir akıl olarak oraya birinin…" ve devam etmiyor
ama ne demek istediği anlaşılıyor. Evet,
çözüm. Taner "ortak bir akıl"dan "siyaset aklı" ndan
bahsediyor. Bu hengamede pek hatırlanmayacaksa da bizbu ifadeye dikkat etmeden
geçemiyoruz. HDP`li vekillerin başkanlarıyla birlikte tutuklandığı şu günkü
hale içeriden ciddi bir eleştiridir Taner`in sözleri. Siyasetin, çözümün önünün
tıkanmasının hiçbir faydasının olmadığını vurguluyor.
Taner`e devlet ve toplum aklı soruları da
soruluyor. "Ben ayrı bir devlet kuracağım.” diyorsa, bununla herhâlde
başka türlü de mücadele edilmez diye düşünüyorum." diye gelen yaygın bir
soruya "bu problemin bir sosyal problem olduğunu da görmek
mecburiyetindeyiz. Ben bunları söylediğim için KCK kurucusu oldum. Sadece terör
değildir olay. Terör bir vasıtadır, arkasında siyasi amaçlar vardır."
diyerek meselenin yapay, düşmanlaştırıcı, sorunu körükleyici bir dille değil
sosyal problem olduğunu görmekle olacağını söylüyor. Bir MİT müsteşarı bile
"KCK kurucusu" diye suçlanmışsa
şimdi "barış" diyenlerin daha nelerle suçlanabileceğini
düşünüyoruz. "Bölgemizde,
coğrafyamızda hudutlar 1930’lu yıllarda İngilizler tarafından veya ona benzer
ülkeler tarafından cetvelle çizilmiştir, malum. Şimdi o hudutlar kendi doğal
sınırlarını çizmeye çalışıyor. Yugoslavya dağıldı, 7 tane devlet doğdu. Karadağ
2,5 milyon bile değil, devlet, Makedonya devlet. Adam diyor ki: “30 milyonum,
benim devletim niye yok?” Şimdi bu sorunun cevabını vermek durumundasınız, bazı
şeylerin cevabını vermek durumundasınız. Olay sosyaldir." Taner uluslaşma
gerçeğinin göz ardı edilerek getirilecek
çözümlerin çözüm olmadığını, Yugoslavya örneği üzerinden anlatıyor.
Ucuz,eskimiş ve yanlış uygulanmış üst kimlik reçeteleriyle çözümün olamayacağını
belirtiyor.
Emre Taner sonunda çok önemli ve çözülmek
istenmeyen bir gerçeğin altını çiziyor, ana dil. "Biz o dönemde bir proje
ürettik. Laf lafı açıyor. Kürt kadınına ulaşamadığınız sürece bu problemi
çözemezsiniz. Ana dil. Oradan geliyor. Sanayiye gittik, iş adamlarına gittik, “Okul
açalım, Kürt kadınına ulaşalım, mutlaka ulaşalım, okumaları lazım.” Hayır,
yapamadık, beceremedik, çözemezsiniz. Meselenin sosyal kısmını görmeden bu konu
silahla pek zor çözülür." (T B M M Tutanak Hizmetleri Başkanlığı Komisyon
: FETÖ Tarih :09/11/2016 Saat :11.00 Kayıt: Araştırma Stenograf : Arif Uzman ,
Sayfa: 158 ) Taner ana dilde eğitimin tartışılamadığı bugünümüzde ana dilin
önemini hatırlattığını , başarılı olamadığını silahla çözümün olamayacağını,
anlamak isteyene anlatıyor.
Mesele çözmekse şeytanlaştırılan sivil toplum
kuruluşlarını, çilekeş barış aktivistlerini, insan hakları savunucularını da
dinlemeyin (!), işte yanı başınızda sorunları bilen, Öcalan`la yıllarca birebir
konuşan, çözümün nasıl olacağını TBMM çatısı altında anlattığına sevinen bir
eski MİT müsteşarı var, çözüm zor değil, daha da kötüleşmeden yanaşılabilecek
bir kıyı halen ufukta görülüyor.
@gergerliogluof
11 Kasım 2016 Cuma Saat: 21:21