İslamcılık siyasi bir tercih olarak çıkmasından
sonra gelenekçi, sağ kesimlerden farklılaşan dindarların yöneldikleri akım
oldu. Ancak dini bir siyasi ideoloji haline getirmenin faturası kısa sürede
çıktı. Dinin manevi boyutu ihmal edilip siyasi, dünyevi yönü fazla öne çıkınca
iç derinliği olmayan, gönül dünyası fakir heyecanlı kişiler İslam’ın temsilcisi
olarak meydana çıkabiliyordu. Hasan el Benna örneğinde olduğu gibi tasavvuf ve İslamcılığın
birleşimini sağlama çabası kısa sürede başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Tasavvufi
çevreler İslamcı reaksiyonlardan müntesiplerini uzak tutmayı tercih
ediyorlardı. Sorgulayan ve fakat yeterli olgunluğa erişememiş İslamcılığın
gençlik buhranları tarif edilebilecek buhranları yaşanması kimseyi şaşırtmasın.
Tasavvufun sapmalarını eleştirip de El Kaide türü hariciliklere dahi saplansa
da İslamcılığın özenle korunup modern dünyaya cevap verebilen bir akım olduğunu
ispat etme yükümlülüğü dindar aydınların yakasından düşmemelidir.
Ak Parti`ye dönecek olursak, başta başvurduğu bu yöneliş dışında ne
yapmalıydı? Laik kesim ile keskin bir kutuplaşmayı devam ettirerek toplumsal
çalkantılara göz mü yummalıydı? İslamcılığın felsefi gelişimini beklemeyi
tercih ederek kendisine bir derman bulmayı mı tercih etmeliydi? Bir siyasi
parti olarak bunları tercih etmeyeceği açık olan Ak Parti keskin İslamcılığın
çok aklına gelmeyen yolu olanı, topluma iktisadi yöntemlerle kendini kabul
ettirmeyi, tercih etti. Bu sayede totaliter devlet zihniyetinin epeyce aşındığı
da kimsenin ret edemeyeceği bir gerçektir. Ancak ideallerle desteklenmesi
düşünülmeyen bir partide yozlaşma ve kokuşmanın ortaya çıkması garipsenecek bir
gelişme değil. Merkez parti olmanın sonucu olan tercih edilen gömleğin
bollaşması ve oy hesapçılığının merkeze oturması periferdeki farklı kimlikteki
sorunluların mutsuzluğu ile sonuçlanıyordu. Onlar için çok fazla aranan bir
çözüm alternatifi yoktu. Zira çoğunluğun memnuniyeti üzerine yoğunlaşırsanız
azınlıkların mırıltılarını duymamayı başarırsınız, duysanız da artık
mazeretleriniz hazırdır. Farklı çevrelerin sorunlarını örtmek için sadece daha
çok islami renklere, motiflere bürünmeniz ise aslında aziz islamı yıpratacak
bir acelecilik ve ucuzculuktur. Ak Partiyi sadece yozlaşma anlamında değil niye
devletleştiği konusunda ısrarla sorgulamak gerekiyor. Yoksa nerede ve kim
olursanız olun dünyevilikle imtihanher çevre için çok zordur.
Tartışmaya katılan Mümtaz`er Türköne "Ak
parti için İslâmcılık bir iktidar projesi idi, gerçekleşti ve ömrünü
tamamladı" diyor. Bu, Ak Parti
açısından böyle olabilir. "İslamcılık Ak Parti`nin inhisarında değil,
İslamcılığın güçlü bir görüntüsü" diyebilirsiniz ama Milli görüşün de İslam’ın
temsilcisi olduğu iddiasının boşa çıktığını hatırladığınızda din ile dini
görüntünün farklı olduğunu anlıyorsunuz. Milli görüş de İslam’ın temsilcisi
olduğu yanılsaması ile hareket edilmişti. Milli görüş İktidar ve iktidar
başarısızlıklarında bunun faturasının dine çıkacağını umursamamıştı.Suçu sadece
Ak Parti`ye atarak günah keçisi bulmanın rahatlığı ile salvolarda bulunmak
kolay ancak dindar aydınlar iğneyi
kendilerine batırdığında daha yenilecek kaç fırın ekmek olduğunu anlayacaklar.
Türköne "İslâmcılık bugün devlet tarafından hazmedilmiş, meşruiyet
enerjisine dönüştürülerek tüketilmiş bir ideoloji. İktidarı teslim aldı ve ona
can vererek görevini tamamladı." diyor ama İslami camiadan yükselen
alternatif sesleri hesaba katmıyor. Ak Parti nezdinde bir bitiş olsa da İslamcılık
anlamında bu insani hatayı tamir edecek çok alternatif var. Düşünsel anlamda
Türkiye`de ve dünyada böyle bir potansiyelin varlığı tartışmasızdır.
İslamcılık küreselde yaşadığı selefi idealistliğin
başarısızlığından sonra Türkiye`de ve dünyada toplumsal tabanda kabul edilen
çalışmalar yapıyor. Klasik cemaatleri islamcılık akımının çok dışında tutmak
mümkün değil. Hedeflerine ulaşmak için çoğunlukla pragmatist davranan ve
siyaset ilişkilerini ihmal etmeyen cemaatlerin islamcılık hareketinin göbeğinde
olmasa da dışında tutmak mümkün değildir. Cemaatlerin Türkiye ve dünyadaki
başarılı çalışmaları islamcılığın tek temsilcisinin herhangi bir parti
olmadığını göstermesi açısından anlamlıdır.
İslamcılığı
doğru açıdan tartışmak -2
İslamcılık siyasi bir tercih olarak çıkmasından
sonra gelenekçi, sağ kesimlerden farklılaşan dindarların yöneldikleri akım
oldu. Ancak dini bir siyasi ideoloji haline getirmenin faturası kısa sürede
çıktı. Dinin manevi boyutu ihmal edilip siyasi, dünyevi yönü fazla öne çıkınca
iç derinliği olmayan, gönül dünyası fakir heyecanlı kişiler islam`ın temsilcisi
olarak meydana çıkabiliyordu. Hasan el Benna örneğinde olduğu gibi tasavvuf ve islamcılığın
birleşimini sağlama çabası kısa sürede başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Tasavvufi
çevreler islamcı reaksiyonlardan müntesiplerini uzak tutmayı tercih
ediyorlardı. Sorgulayan ve fakat yeterli olgunluğa erişememiş islamcılığın
gençlik buhranları tarif edilebilecek buhranları yaşanması kimseyi şaşırtmasın.
Tasavvufun sapmalarını eleştirip de El Kaide türü hariciliklere dahi saplansa
da islamcılığın özenle korunup modern dünyaya cevap verebilen bir akım olduğunu
ispat etme yükümlülüğü dindar aydınların yakasından düşmemelidir.
Ak Parti`ye dönecek olursak, başta başvurduğu bu yöneliş dışında ne
yapmalıydı? Laik kesim ile keskin bir kutuplaşmayı devam ettirerek toplumsal
çalkantılara göz mü yummalıydı? İslamcılığın felsefi gelişimini beklemeyi
tercih ederek kendisine bir derman bulmayı mı tercih etmeliydi? Bir siyasi
parti olarak bunları tercih etmeyeceği açık olan Ak Parti keskin islamcılığın
çok aklına gelmeyen yolu olanı, topluma iktisadi yöntemlerle kendini kabul
ettirmeyi, tercih etti. Bu sayede totaliter devlet zihniyetinin epeyce aşındığı
da kimsenin ret edemeyeceği bir gerçektir. Ancak ideallerle desteklenmesi
düşünülmeyen bir partide yozlaşma ve kokuşmanın ortaya çıkması garipsenecek bir
gelişme değil. Merkez parti olmanın sonucu olan tercih edilen gömleğin
bollaşması ve oy hesapçılığının merkeze oturması periferdeki farklı kimlikteki
sorunluların mutsuzluğu ile sonuçlanıyordu. Onlar için çok fazla aranan bir
çözüm alternatifi yoktu. Zira çoğunluğun memnuniyeti üzerine yoğunlaşırsanız
azınlıkların mırıltılarını duymamayı başarırsınız, duysanız da artık
mazeretleriniz hazırdır. Farklı çevrelerin sorunlarını örtmek için sadece daha
çok islami renklere, motiflere bürünmeniz ise aslında aziz islamı yıpratacak
bir acelecilik ve ucuzculuktur. Ak Partiyi sadece yozlaşma anlamında değil niye
devletleştiği konusunda ısrarla sorgulamak gerekiyor. Yoksa nerede ve kim
olursanız olun dünyevilikle imtihanher çevre için çok zordur.
Tartışmaya katılan Mümtaz`er Türköne "Ak
parti için İslâmcılık bir iktidar projesi idi, gerçekleşti ve ömrünü
tamamladı" diyor. Bu, Ak Parti
açısından böyle olabilir. "İslamcılık Ak Parti`nin inhisarında değil,
İslamcılığın güçlü bir görüntüsü" diyebilirsiniz ama Milli görüşün de islamın temsilcisi olduğu iddiasının boşa
çıktığını hatırladığınızda din ile dini görüntünün farklı olduğunu anlıyorsunuz.
Milli görüş de islam`ın temsilcisi olduğu yanılsaması ile hareket edilmişti.
Milli görüş İktidar ve iktidar başarısızlıklarında bunun faturasının dine
çıkacağını umursamamıştı.Suçu sadece Ak Parti`ye atarak günah keçisi bulmanın
rahatlığı ile salvolarda bulunmak kolay ancak
dindar aydınlar iğneyi kendilerine batırdığında daha yenilecek kaç fırın
ekmek olduğunu anlayacaklar. Türköne "İslâmcılık bugün devlet tarafından
hazmedilmiş, meşruiyet enerjisine dönüştürülerek tüketilmiş bir ideoloji.
İktidarı teslim aldı ve ona can vererek görevini tamamladı." diyor ama
islami camiadan yükselen alternatif sesleri hesaba katmıyor. Ak Parti nezdinde
bir bitiş olsa da islamcılık anlamında bu insani hatayı tamir edecek çok
alternatif var. Düşünsel anlamda Türkiye`de ve dünyada böyle bir potansiyelin varlığı
tartışmasızdır.
İslamcılık küreselde yaşadığı selefi idealistliğin
başarısızlığından sonra Türkiye`de ve dünyada toplumsal tabanda kabul edilen
çalışmalar yapıyor. Klasik cemaatleri islamcılık akımının çok dışında tutmak
mümkün değil. Hedeflerine ulaşmak için çoğunlukla pragmatist davranan ve
siyaset ilişkilerini ihmal etmeyen cemaatlerin islamcılık hareketinin göbeğinde
olmasa da dışında tutmak mümkün değildir. Cemaatlerin Türkiye ve dünyadaki
başarılı çalışmaları islamcılığın tek temsilcisinin herhangi bir parti
olmadığını göstermesi açısından anlamlıdır.
Mahcupyan`ın söylediği gibi "islamcıların
tutulduğu hastalık Türk islam sentezini geçiniz devlet islam sentezidir"
teşhisi yanlış değil maalesef. Kürt sorunu konusunda eylem yapan MAZLUMDER üyelerine
Fatih gibi bir semtte içinde uzun sakallı, dindar görünümlü kişilerin de
bulunduğu bir grup saldırmış. Bu manidar bir örnek. Dışlanmışlar arasında
sayılanlar gün geliyor dışlanmışların hakkını korumaya çalışanlara
saldırabiliyor. İşte iktidarın getirdiği hastalık burada. İktidar olursanız
"karşınızdaki sorunlar ve siz"
oluyorsunuz ve sorunları karşı cephenin imalatı gibi görmeye çalışıyorsunuz.
İslami hassasiyet sahibi kişilerin bulunduğu bir iktidarın sempatizanlarını da
bu yönde eğitmesini beklerken başkalarının sorunlarının öteki ilan edildiğini
görüyorsunuz. iktidarın ayağına takılan engeller muamelesi yapılan sorunların
gün geçtikçe yer çekiminin aksi istikametinde dindarlardan uzaklaştığını
görüyorsunuz. Ancak bu baş edilemeyecek bir sorun değil. Nesli tükenmeyen
islamcılar bu sorunlarla baş edebilecek
güçtedir.İslamcılığın olgunluk devrini göstermek, yaşatmak dindar
aydınların vazgeçmeyeceği bir hedef olmalıdır.
Ak Parti islamcılığı artık yolun bittiği bir yere
götürebilir. Ancak yolun bitmesi Ak Parti için bir sorundur. Artık devlet-islam
sentezi ile de devam etmeyi tercih edebilir.Bunu yaptığı oranda kısa vadede
kazanabilir ancak uzun vadede sorunların çözümünden uzaklaşacağı için
kaybedecektir.
Mahcupyan`ın söylediği gibi "islamcıların
tutulduğu hastalık Türk islam sentezini geçiniz devlet islam sentezidir"
teşhisi yanlış değil maalesef. Kürt sorunu konusunda eylem yapan MAZLUMDER
üyelerine Fatih gibi bir semtte içinde uzun sakallı, dindar görünümlü kişilerin
de bulunduğu bir grup saldırmış. Bu manidar bir örnek. Dışlanmışlar arasında
sayılanlar gün geliyor dışlanmışların hakkını korumaya çalışanlara
saldırabiliyor. İşte iktidarın getirdiği hastalık burada. İktidar olursanız
"karşınızdaki sorunlar ve siz" oluyorsunuz ve sorunları karşı
cephenin imalatı gibi görmeye çalışıyorsunuz. İslami hassasiyet sahibi
kişilerin bulunduğu bir iktidarın sempatizanlarını da bu yönde eğitmesini
beklerken başkalarının sorunlarının öteki ilan edildiğini görüyorsunuz.
iktidarın ayağına takılan engeller muamelesi yapılan sorunların gün geçtikçe
yer çekiminin aksi istikametinde dindarlardan uzaklaştığını görüyorsunuz. Ancak
bu baş edilemeyecek bir sorun değil. Nesli tükenmeyen islamcılar bu sorunlarla
baş edebilecek güçtedir. İslamcılığın olgunluk devrini göstermek, yaşatmak
dindar aydınların vazgeçmeyeceği bir hedef olmalıdır.
Ak Parti islamcılığı artık yolun bittiği bir yere
götürebilir. Ancak yolun bitmesi Ak Parti için bir sorundur. Artık devlet-islam
sentezi ile de devam etmeyi tercih edebilir. Bunu yaptığı oranda kısa vadede
kazanabilir ancak uzun vadede sorunların çözümünden uzaklaşacağı için
kaybedecektir.
29 Eylül 2013 Pazar Saat: 15:21