Bu yıl, Kurban Bayramını kutlamak içime sinmiyor
Bayramlar, büyükler için pek anlamı kalmayan,
sıradan günler haline gelirken çocuklar için yılın en önemli günleri olmaya
devam etmektedir.
Çocuklar bayram günlerini iple çeker, günlerce
öncesinden hazırlık yaparlar. En güzel elbiseleri aldırmaya çalışır, en güzel
ayakkabıya sahip olmayı isterler. Çocuklar günlerce öncesinden gidecekleri
evleri listeye koyar; para ve şeker toplayacakları evlerin hesabını yaparlar,
bayram günü geldiğinde sabahın köründe ayağa kalkar, oluşturduğu program
doğrultusunda hareket ederler.
Bayram günleri çocukların tüm isteklerini yerine
getirdiği günler olur. Özgürlüğünü doyasıya yaşar. Cebinde parası ve en çok istediği
şekerleri doyasıya yer, istediği kadar
da oyun oynar, arkadaşları ile günü gün eder, ondan daha mutlusu yoktur. Bu
yüzden çocuğun dünyasında bayramlar hayatının en anlamlı ve önemli günleridir.
Çocuklara bayram sevgisini yaşatmak biz büyükler
için de önemlidir. Her ne kadar büyükler için bayramların bir anlam ve önemi
kalmasa da biz büyükler, çocuklar için bayramların önemini kavrıyor,
çocuklarımızın isteklerini yerine getirmeye özen gösteriyoruz.
Bayrama gireceğimiz şu günlerde çocuklarımız için
büyük bir hüzün yaşıyoruz.
Çevremizde olup bitenler, savaşlar, ölümler,
göçler en çok çocukları etkiliyor.
Çocuklar bu savaşların, ölümlerin, neden
yurtlarından göç ettiklerinin anlamını bilmiyor. Çocuklar olup bitenleri
şaşkınlıkla izliyor, anlamlandıramıyor.
Savaşları fiilen yaşayan Irak ve Suriye çocukları
bayramın ne olduğunu dahi bilmiyor. Yıllardır savaşın içinde olan bu
devletlerdeki çocuklar, bayram yerine var olma mücadelesi veriyorlar.
Özellikle de İşıd ile Kürtler arasındaki
mücadeleden sonra çocukların daha güvenli bir yere götürülmek üzere sürekli yer
değiştirmelerine çocuklar anlam veremiyor, anne ve babalarına sürekli soru
soruyorlar; anne ve babalar da çocuğa ne cevap vereceklerini bilmiyorlar.
Çocuklar mermi, top, roket seslerini yer değiştirme,
kaçma şeklinde algılamaya başlamışlar. Mermi, top, roket sesleri işitildi mi
yeni bir maceraya girme ile özdeşleştirmişler.
Rojawada, Kobani de, Suriye ve Irakta İşıdın savaş
halinde oldukları yerlerde artık bayramdan söz etmek mümkün değil. Çocukların
artık çocukluklarını yaşamaları, bayramları iple çekmeleri maalesef geride
kaldı. Çocuklar için silah top sesleri gelmedi mi sevinç duyacakları anlar
haline gelmiş.
Yaşı ilerlemiş çocuklar evlerinden ayrı yaşamanın
üzüntüsünü yaşarken, evlerine ne zaman döneceklerini soruyor; diğer çocuklar da sıcakların toz bulutların
arasında açlık ve susuzlukla savaşıyor; mücadele silahı olarak ta ağlamayı
kullanıyorlar.
Silahların sesleri çocukların psikolojisini bozmuş
durumda; artık verdiği tepkiler reflekse dönüşmüş sesler onları korkutmaya
başlıyor her seferinde.
Çocuklar göç sırasında, yerleşme durumunda, kısaca
her ortamda korunmaya ihtiyaç duymaktalar onlar hep korkuyor. Gördüğümüz
resimlerde çocuklar sımsıkı anne ve babaların kucaklarına, ellerine sarılıyor;
korkuları panikleri gözlerinden okunuyor.
Onlar sadece korku ile mücadele etmiyor; açlık susuzluk ve hastalıklarla da boğuşuyor.
Tüm bunları yaparken de ihtiyaçlarını tek başlarına karşılayamadıklarından
büyüklerine çığlıklarla haykırarak kendilerini ifade etmektedirler.
Anne ve babalar savaşta çocuklarını korumak için
her yolu deniyorlar. Silah seslerini duymamaları için kulaklarını, tehlikeyi
görmemeleri için de gözlerini kapatmaktadırlar.
Göç ederken onları sırtlarında taşıyorlar ama bu
çocukların derdine çare olamıyor, sıkıntı, eza, cefa çekmelerine engel
olamıyorlar.
Bu kadar sıkıntıyı eziyeti, işkenceyi, ölümle
mücadele etmeyi yaşayan çocuklar için bayram ne ifade ediyor acaba? Birileri bayramların gerçek hüviyetini
anlatmaya çalışsa bu savaşın çocukları için ne anlam ifade edecek tahmin
edebiliyor muyuz?
Savaşın çocukları, müzik sesleri ile ninnilerle
değil silah, mermi, top, roket sesleri, ölüm korkusu ile her sabah uyanır;
Barışın çocukları sabahları mis gibi kahvaltıları
ile sabahı karşılarken keyifle büyük bir heyecanla gezmeye çıkar;
savaşın çocukları yiyecek olarak kuru bir ekmek ve
bir bardak su bulursa o günü kurtarırlar. Ekmeği su ile yumuşatarak karnını
doyurmaya çalışırlar.
Barışın çocukları, sabahın erken vaktinde oyuncak
silah almaya gider, silah sesi onlara büyük bir zevk verirken; savaşın
çocukları silah sesinden bulduğu bir köşeye korkusundan siner,
Barışın çocukları tank uçak gibi araçları oyuncak
diye vakit geçirirken, savaşın çocukları bunlardan ürker, saklanmaya çalışır.
Barışın çocukları, gün boyunca keyif sürerken,
savaşın çocukları her an ölüm korkusu yaşar.
Barışın çocukları, tüm günün yorgunluğu sonrası
sımsıcak yatağında yatarken savaşın çocukları bulduğu yumuşak toprağı yatak
olarak belleyip yatmaya çalışır.
Bu yatmaya da yatma denirse. Her birkaç dakikada
bir uykusu bölünerek, her uyanması korku ile panik ile oluyorsa buna yatma
denir mi? Elbette ki hayır.
Savaşın çocukları tüm bunları yaşarken bu zulmü bu
çocuklara yaşatanlar nasıl rahat nefes alabiliyor anlayamıyorum.
Bu yaşamı, bu çocuklara yaşatanları, bunu reva
görenleri lanetliyorum.
Masum, temiz çocuklar bu zulmü hak etmiyor; bu
zulmü yaşatanlar yataklarında nasıl rahat yatabiliyor yaşanan bu drama nasıl
seyirci kalabiliyor anlam veremiyorum Bu zulmün vahşetin yaşandığı bu kurban
bayramını nasıl yaşayacağız
Çocukların yaşadığı bu dramdan sonra Kurban
bayramını yaşamak içime sinmiyor.