Abdulhamit Çelik adını hatırlayanlarınız vardır.
2000 Mayıs’ın da Uğur Mumcu cinayeti sebebi ile yakalanıp işkencelerden
geçirilen yüzlerce mağdurdan biri. Polis şapkası ve yeleği giydirilerek Uğur
Mumcu’nun suikasta uğradığı sokakta tatbikat tiyatrosu oynatılmıştı hani.
Mumcu’ya yapılan suikastın 21. Yılında bu davanın
iç yüzünü anlatan ve yaşanan hukuk sahtekarlığını ifşa eden kitabı yayınlandı
Abdulhamit Çelik’in.
“Uğur Mumcu’yu Ben mi Öldürdüm?”
Geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkanbu kitapFatih
Ali Emiri’de ki bir toplantı ile basına tanıtıldı. Abdulhamit Çelik’i dost ve
arkadaşları da yalnız bırakmamışlardı.
Yılların eskitemediği şair, tiyatrocu ve camianın
en meşhur program sunucusu değerli Nadir Ersoy ağabeyimiz programı yönetti.
Takdim konuşmasında, bunca yıldır tanıdığımız
Nadir ağabeyin anlattığı bir anekdotu ile kendisinin bir Rum olduğunu öğrenmiş
olduk.
İlk olarak konuşan, davanın emektar Avukatlarından
Cüneyt Toroman oldu.
‘Demirperde duvarlarının yıkılıp, kominizmin
tehlike olmaktan çıktığı yıllarda ABD artık hedefte ki tehlikenin ‘İslam’
olduğunu ilan etmesinden sonra Türkiye’de de derin güçler tarafından çeşitli
operasyonların yapıldığından’ bahsetti.
‘Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı ve Uğur Mumcu
gibi şahsiyetlere yapılan suikastlar ve katliamlar ile özellikle İslami
kimlikli insanlar üzerine yapılan baskı, iftira ve işkenceler ile oynanan
senaryolara’ dikkat çekti.
Davada tutuklananlardan Selam gazetesi imtiyaz
sahibi olan Avukat Hasan Kılıç’ın ruhsatlı tabancası suç unsuru silah olarak
delil gösterilmişti ve o zamanlar medyada yer almıştı. Hasan Kılıç ifadesinde
‘Avukat olduğu için silah edindiğini’ söylemiştir ve meraktan da olsa silah tek
bir defa bile kullanılmamıştır.
Onlarca Uğur Mumcu davasında yaşanan trajikomik ve
acı veren olaylar sayısızdır. Bu olaylardan bir tanesi de İslami Hareket
davasında yaşanmıştır.
Suikastın yapıldığı 24 Ocak’tan önce, 21 Ocak’ta
İslami Hareket üyesi iddiası ile iki kişi gözaltına alınır.
Bu kişiler polisin elinde iken 24 Ocak’ta
katledilen Uğur Mumcu’yu öldürmekle suçlanır ve yargılanırlar. Avukat bu
noktaya dikkat çeker. Sonra kayıtlarda yanlışlık olmuş diye düzeltme yaparlar
ve güya ve 25- 26 Ocak olarak düzeltirler. Avukat ‘Hadi bu tarihi düzelttiniz
de 21 Ocak tarihli Adli Tıp yazışma belgelerini ne yapacaksınız?’ der.
Nadir Ersoy Manisa’lıdır. Yıllar öncesinden bir
hatırasını anlatıyor.
Bir gün Abulhamit ile beraber Fatih’te
yürüyorlarken polis kimlik kontrolü ile karşılaşırlar. Nadir Ersoy’un kimliğine
bakarlar ‘Manisa’yı görünce bırakırlar. Abdulhamit’in kimliğinde ‘Mardin’i
görünce onu bir tarafa çekerler.
Daha sonra Nadir ağabey Kürtçülük yapıyor iddiası
ile yargılanır. Sorgulama sırasında
‘Sizin çocuklarınız her gün ‘Ne mutlu Kürdüm
diyene. Varlığım Kürt varlığına armağan olsun.’ Diye söylemek zorunda kalsalar
nasıl olurdu?’ diyor.
‘Devlet senin gibi düşünmüyor’ diyor polisler.
‘Bende devlet gibi düşünmüyorum’
‘Sen Türk değil misin?
‘Hayır Rum’um’der Nadir ağabey.
Programda konuşan Mazlumder İstanbul şube Başkanı
Cüneyt Sarıyaşar
‘İnsanın yaşamsal çizgisine müdahale ettiğimizde,
tanrısal bir roldesiniz demektir’ diyor haddini aşan ve insanların her haline
müdahale etmeyi kendilerine meşrulaştıranlar için.
‘Bugünlerde ‘Furkan’ kavramını daha iyi kavramamız
gerekiyor.
Uluslararası hegemonya ve yerli işbirlikçileri
insanları büyülüyorlar, gerçekleri, hakikatleri görmesinler diye.
Firavunun ip dizen sihirbazlarının sistemin
bürokratları, bakanları, müsteşarları, savcıları ve yöneticileri idiler’
’28 Şubat bin yıl sürecek iddiası, bin yıllık bir
kinin göstergesidir’
‘28 Şubat’ta İslami kimlikleri için bedel ödeyen
İslami toplum kuruluşları ve şahsiyetleri, bugün 2013’te aynı zulüm sisteminin
bir parçası oldular’
Mazlumder kendi asli kimliğini korumaya çalışıyor’
diyen Sarıyaşar ‘Abdulhamid kardeşimiz yaşamakla kalmadı, tarihe şahitliğini de
aktardı’ diyor.
Mehmet Şahin konuşmasında
‘Uzun yıllardır tanıdığımız Abdulhamit, bir kürt
çocuğu olarak hep dosdoğru ve dümdüz oldu.
Bu kitap Uğur Mumcu davası ile ilgili olarak
okullarda okutulmalıdır.
Bir hukuk skandalı nasıl olmuştur?
Ağır işkenceler, sahte deliller, sahte ifadeler,
sahte doktor raporları vardır içinde. Bu dava 14 yıldır bitmemiştir ve hala
dava devam etmektedir.
Uğur Mumcu’nun öldürülmesinin yıl dönümü diye yine
çıkacaklar ve konuşacaklar. TV’lerde şov yapacaklar, bağıracaklar.
Bu dosyalar kapandı. Suçlular bulunmadı diyorlar
ama lütfen bakın hala hapishanelerde bu davadan müebbet alıp ta cezalandıranlar
var. O zaman arkadaşlarımızı bırakın.
Kötü komşu ev sahibi yaparmış. Bu yaşadıklarımızda
bizlere bir yazar kazandırdı.
Yaşanılanları açık ve net anlatmalıyız,
açıklamalıyız.
12 Eylül yargılanacak dediler. ‘Hayır’
yargılanmayacak dedim.
28 Şubatçılar yargılanacak dediler’ ‘Hayır’
yargılanmayacaklar dedim ve hepsinin bir orta oyunu olduğunu söyledim ve orta
oyun hala devam ediyor.
Neden biz seçildik?
Selam gazetesi ve Selam Vakfı olarak
çalışmalarımızla, yayınlarımızla ABD, İsrail ve Emperyalizmin ikiyüzlülüklerini
ortaya döküyorduk.
28 Şubat yargılanıyor oyunu devam ediyor ama hala
o dönemin mahkumları hem de müebbet olarak hapisteler ve bu durum Müslümanların
gündeminde bile değil.
Hala o dönemin yargılamaları sonucu olan
mahkumiyetler için hapislere giriliyor ve yine bizler de gireceğiz.
TEM’de sorgulanırken bizlere ‘siz ne suç
işlediniz?’ sorulmadı. ‘Siz şunu yaptınız mı?’ demediler. Önümüze hazırlanmış
şeyleri getirdiler ve ‘bunları imzalayın’ dediler. İşkenceler dayanabildiğimiz
kadar dayanmaya çalıştık.
Abdulhamid’i gerçekten tebrik ediyorum. İslami
medya bile bunu dile getirmiyor. Bir İslami kanalda Abdulhamit ile beraber iki
saat bizimle röportaj yaptılar ama yayınlamadılar.
Bu ülkede Müslümanların karşısına Müslümanlar
çıkartılıyor. Yeni İbniSebe’ler ile karşıya karşıyayız.
Bu ülkede ‘hepimiz Hrant’ız dediğimiz gibi,
hepimiz Abdulhamit’iz’de diyebilmeliyiz.’
Son olarak kitabın yazarı Abdulhamit Çelik
konuştu.‘
Ben edebiyatçı değilim sadece yaşadıklarımız
ortaya koydum.
Hep geceleri yazdım. Çoluk çocuğum yatarken yazdım. Onların
yanında bir çizgi bile çizmedim. Çünkü yazarken o günlere gidiyordum ve hep
ağlıyordum.
TV’lerde gördüğünüz bütün işkenceleri yaşadım
hemen şu arkamızda bulunan Terörle Mücadele Merkezinde bunları yaşadım. ‘
derken salonda duygulu anlar yaşandı.
Nadir Ersoy ‘Uğur Mumcu’yu Ben mi Öldürdüm?’
kitabının tanıtım programında, vurgulayıcı son cümlesini haykırdı.
‘Mazlumların feryadı, zalimlerin sultalarını
yıkacaktır ve günler yakındır…’
…
Uğur Mumcu’ya suikast davası sebebi ile uzun
yıllar farklı her kesimden 629 kişi gözaltına alındı ve sorgulandı. Pek çoğu
tutuklandı.
Bu kişilerden 100’ü aşkını gördüğü işkenceler
yüzünden ‘Uğur Mumcu’yu ben öldürdüm’ demek zorunda kaldı.