Aslında ben 31 Ocak- 1 Şubat tarihlerinde
Diyarbakır’da gerçekleşen DÖKH (Demokratik Özgür Kadın Hareketi) kongresine
katılmak üzere yola çıkmıştım ve bu vesileyle HDP Diyarbakır Kongresi’ne de
yetişmiş oldum.
Sonradan olan gelişmeler ile Erzurum HDP
Kongresi’ne de gitmem netleşince en güzel sürprizlerden biri oldu ve ilk Dersim
ziyaretimi de Ferhat Tunç sayesinde gerçekleştirmiş oldum.
Erzurum kongresinin de 31 Ocak’ta olmasından
dolayı HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ ile birlikte DÖKH kongresine ancak ikinci
gün yetişebildik. Tam da Kobanê zaferi ve bu zaferde kadınların büyük rol
sahibi olmalarının coşkusunun her dakikaya yansıdığı kongrenin ilk gününde olan
konuşmaları, medya ve kadınlardan öğrenebildik.
İlk DÖKH kongresinde Kürt kadınlarını tanıdığımda
gördüğüm kadın ve örgütlülük bilincine nasıl şaşırdığımı yazılarımdan
hatırlarsınız.
Namus, töre cinayetleri, kadının sesinin çıkmadığı
bir toplum olarak biliyorken; ölümlere meydan okunan bir mücadele içinde, kadın
bilincini keşfetmek ve örgütlenmek, özgür sandığımız dünyanın kadınlarının bile
pek başarabildiğini iddia edemeyiz.
Şimdiye
kadar DÖKH olarak varlığını sürdüren kadın mücadelesi, yeni bir evrilmeye
girdiği bu süreçte artık ‘Kongreya Jinen Azad (Özgür Kadınlar Kongresi-KJA)’
olarak yoluna devam edecek. Ortadoğu coğrafyamızda tarihsel bir karar olan
kadın kongresini kutluyor ve başarılar diliyorum.
Kongreye başta PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah olmak
üzere, Kürdistan’ın dört bölgesinden kadın temsiliyetleri ile birlikte Bask
bölgesi, Afrika, Afganistan, Avusturya, Katalan ve Güney Amerika’nın yanı sıra
yeni bir seçim zaferi kazanan komşumuz Yunanistan’dan SYRİZA temsilcileri de
katıldı. Türkiye’den de STK, Sendika, HDP ve diğer parti temsilcilerinin yanında
farklı meslek ve üniversiteden kadınlar da bulundular.
Tarihi bir yönü olan 1. Kadın Kongresi’ne 5
bölgeden 501 delegenin katılımı ile kadın katılımı bin civarındaydı.
Kongrenin ikinci günü kadın sözleşmesi deklare
edildi. Karar ve sonuç önergeleri okunarak kabul açık oylama ile kabul edildi.
Sonra kongrenin motor gücü durumunda olan ‘Daimi ve kurucu meclisi’ onaylandı.
Daimi meclis 101 kişiden oluyor. 45 kişi yürütmesini oluşturacak.
Kongrenin çalışmaları neredeyse hayatın bütün
alanlarında kadına bir yer açmak ve yeniden bir kadın bilinci inşa etmek
üzerine. Kongre, ihtiyaç olduğu görülen her alanda kadın akademileri, kadın
müzeleri hatta yeniden kadın tarihi yazmaktan tutun, kadın mücadelesinin film
ve belgesel çalışmalarından, kadın ekonomisi, dil, kültür, sağlık, eğitim,
hukuk, kadın bilimi (Jineoloji), kadınların farklı inançları üzerine,
kadınların öz savunma imkanları gibi pek değişik alanda yapılanma, planlama ve
hedefleri var. Tabi bütün bunlar alt komisyonlar şeklinde yapılanma ile olacak.
Yeni adıyla ‘KJA’ kadını ilgilendiren her konuda
müdahil olma durumunda, kadın lehine yasa değişikleri gibi mücadele alanları da
olacak. Kongrenin en önemli ve kritik gündemlerinden biri, içinde bulunduğumuz
çözüm sürecinde kadının aktif rol alması bütün barış ve müzakere süreçlerine
müdahil olması.
Tarihsel bir barış veya kırılmanın da
yaşanabileceği son derece önemli olan alanda, Kürdistan kadınları bunca yıldır
ödedikleri bedellerin heba olmasını istemiyorlar ve atılan her adıma şahitlik
yapmak ve rengini vermek istiyor.
Diğer önemli bir nokta ise yine bunca çabanın
sonucunda seçimlerde barajı aşarak siyasette de kadın renginin görünür olması.
Önümüzdeki seçimlerde barajların devrilmesi ile ilk defa Türkiye politika
sahnesi ve halklar en fazla kadın temsiliyetinin olduğu bir sürece şahitlik
etmiş olacak.
‘Kadın Anayasası’ da diyebileceğimiz sözleşme
metninde ‘Demokratik, Ekolojik, Özgürlükçü kadın mücadelesi’ ısrarla vurgulanan
ifadelerden.
Erzurum kongresinden birlikte döndüğümüz Eşbaşkan
Figen Yüksekdağ ikinci gün şöyle konuştu: “Tarihsel bir dönemece doğru yürürken
bugün burada ortaya çıkacak olan kadın iradesi bütün bir toplumun ve tarihin
yapısını ve yüzünü değiştirme olanağına sahiptir. Bütün örgütsel yaşamın her
bir hücresine kadar kadın görüş açısıyla nüfuz etmiş bir kadın siyaseti ve
kadın örgütlenmesi yaratabilme sorumluluğu önümüzde duruyor. Birikimimizle
geleceğimizi buluşturmanın tam zamanıdır.”
“KJA’nın da DTK tarzında bir kongre olduğu ve
Kürdistani tüm halk ve inançları içine alacağı” açıklamaları kadınlar
dünyasında yeni bir çığır gibi görünüyor.
Sözleşmede yer alan bazı ifadeler hakkında
kongrede kısmen söz alarak düşüncemi belirttiysem de tartışılması ve
olgunlaştırılması gereken ifadeler de mevcut.
Kongre’de asılı kadın afişlerinde, yapılan bazı
itirazlar, ortak bir kadın dünyası oluşturulması yolunda henüz mesafeler
katedilmesi gerektiğini gösteriyor.
“Kongremiz beş bin yıllık egemen zihniyete karşı
mücadele eden isimsiz kadın kahramanları, Roza’dan, Clara, Anais Vartanyan’dan,
Zabel Eseyana, Rindê Xandan, Zarife ve Besê’lere kadar gelişen mücadeleyi
mirasımız olarak görmüştür. Sakine Cansız’ın, Beritan’ın, Zilan’ın ve Arîn
Mîrxan’ın mücadele çizgisini kendi mücadele çizgimiz olarak bir kez daha ortaya
koymuştur.”
Yukarıda geçen ifadeye, kendi referans dünyamdan
bakınca bu kadim coğrafyanın, kadim insanlık tarihinin inanç merkezi olan
bölgemizin kadınlarını, hak ettikleri şekilde göremiyorum malesef.
Yakın tarihimizin direnişini ve duruşunun bedelini
hayatı ile ödeyen Gonca Kuriş’in metinlerde ve görsellerde yer almış olması pek
çok kadının dünyasında karşılığını bulacağı bir değer olacaktı. “Öldürüleceğini
bile bile mücadelesinden ödün vermeyen Gonca Kuriş sadece feminist değildi.
Başörtülü ve kendi ifadesiyle ‘imanlı feminist’ bir Müslüman kadındı.” M.c.e
Kaldı ki Kobanê halkının direniş destanında
Müslüman dindar kimliği ile zalimlere karşı onların safında savaşan ve şehit
olan erkek savaşçılarla birlikte dindar, başörtülü kadın savaşçı ve şehitlerin
varlığı unutulmamalı ve görünür edilmeliydiler.
Bu coğrafyanın kadın tarihi sadece son 30 yılın
Kürdistan kadın tarihi ve son 250 yıllık bir Batı kadın tarihinden ibaret
değildir. Yukarıdaki ifadede kendini gösteren nokta, kadın tarihini ve bu
coğrafyayı bilmemekten kaynaklı bir durumdan değil, bilakis ideolojik ve
tarihsel referansları özellikle vurgulayan ve tespit eden bir nokta olduğudur.
Yaşadığımız Mezopotamya, Anadolu ve Ortadoğu
coğrafyasında kadim inançlarımızın her birinden ve tarihsel direniş rolleri
olan kadınlarımızın görülmemesi ve sadece 250- 300 yılı geçmeyen Batı kadın
hareketinden kadınların rol model olarak sunulması hiçbir zaman sağlıklı bir
yerel kadın hareketi olacağına inanmamı sağlayamıyor. Önce kendi durduğumuz
yerde ayaklarımızın yere iyi basması gerekiyor ki tüm hareketlerimizde ileriye
yönelik daha sağlıklı adımlar atabilelim. Doğu’daki ve batıdaki bütün kadın
direnişleri hepimizin ortak değerler ve tecrübeler tarihimizdir.
Binlerce yıllık geçmişi olan coğrafyamızın bir o
kadar da tarihin en zalim yönetimlerine karşı destansı kadın direnişleri
pratiği olan tarihi vardır. Diğer sıkıntılı tartışmalardan biri de yine “Aile”
üzerine idi.
Pek çok maddede “Toplumsal inşa, yaşamsal inşa”
gibi vurgular geçiyorken ve hiçbir itiraz olmamışken “Demokratik Ailenin
inşası” yazılı olan madde tartışmalara sebep oldu ve “Demokratik aileyi inşa
etmek bizim vazifemiz değil” ifadelerinden öte ‘Aile’ kelimesinin bile
bulunması noktasında itirazlar dikkat çekiciydi.
Yüzyıllardır eril egemen din, kültür, siyaset,
tarih, sosyal yaşam alanlarında kadını yok sayan ve erkeği önceleyen hatta
kutsayan gelenek ve zihniyetler yaşam dengesinin hep bir yanını eksik ve aksak
bırakmışlardır.
Erkek de kadın gibi doğal bir varlıktır. Erkekçi
iktidar ve egemenlere karşı verilen mücadele başarıya ulaştığında sadece
kadınlar değil, erkekler de özgürleşecektir.
Erkekçi egemen zihniyetlere karşı mücadele ederken
amaç erkek cinsini hedef almak değildir.
Sözleşmede de belirtildiği gibi demokratik toplum
inşasının hedeflenmesi bu amaca yönelik olmasıyla sadece bir cinsin değil,
insan varlığının bilinçlenmesi, bilinçli bir yaşam inşa edilmesi açılarından
önemlidir.
Kadın renklerinin, farklı kadın inananların ve
düşüncelerin birbirlerine samimi ve önyargısız yaklaşımları, dayanışmaları ile
pek çok sorunun üstesinden gelindiği, insanı, toplumu ve doğası özgür olan
halklar için barış dolu bir yeryüzü inşasının gerçekleştiğini görebilmemiz uzak
olmayacaktır.