Şirazeyi kaybetmek

“Yoksulluğum övüncümdür” diyen bir peygamber gerçekliği, bunları rahatsız eder.

 


 

Toplumumuzun, içinde bulunduğumuz ve yaşamaya mahkum edildiğimiz sosyo-politik realitenin travmatik etkisinin, her geçen gün arttığının bilmem farkında mıyız?

 

Eski Bağdat masallarını andırırcasına gündemimize giren bin odalı saray tartışmaları devam ediyor. İslami kimlikli bazı ağabey ve ablaların gösterdikleri tepkilere hayret ve şaşkınlıkla bakıyorum.

 

Yıllarca, gençlerin birer örnek şahsiyet kabul ettiği bu kimseler, bugün iktidarın her yaptığını meşrulaştırmak, hata ve hatta zulümlerini maruz göstermek yarışına girmiş gibiler. Bu yanlışların, sefahatin, israfın kendilerince bir cazibesi olabilir elbette. Fakat bunları savunurken ortaya koydukları referanslar, sığındıkları tarihsel örneklikler, yazdıkları veya söyleyegeldikleri her cümle, acziyet ve zilletin karanlık dehlizlerinin korkunçluğunun, farkında olamamanın vehametini yansıtmaktadır.

 

İsraf, şatafat, zulüm, haksızlık olarak görüp, muhalefet edenlere, akla ziyan savunmaları üzüntü verici.

 

“Devleti Ali’nin şan ve şerefine yakışır bir saray” “Ne yaptıysa devletin onuru için yapıyor” “Ölünce alıp yanında mı götürecek?” “Çalış senin de olsun” “Sen kazan sen de otur” “Hz. Süleyman da saray yaptırmamış mıydı?” “Bu eserler bizim kültür mirasımızdır. Osmanlı’nın geride bıraktığı eserlerle nasıl övünüyorsak, bu da öyledir” “Kıskananlar çatlasın” “Az bile olmuş, şanımıza yakışır şekilde daha da gösterişli olmalıydı” gibi savunmalar en hafif olanlarından bazıları.

 

“Zenginin malı, züğürdün çenesini yorar” misali değil de kamuyu ilgilendiriyorsa elbette tartışılır, konuşulur. Fakat bu kimseler İslami kimlikleri ile savunularını, İslami ve tarihsel referanslar ile açıklamaya çalıştıkça Kur’an’a ve elçilerin en temel mesajlarına, pratiklerine, en hafifi ile muhalefet durumunda olduklarını görmezler mi?

 

 ‘Kur’an ve Sünnet’i dillerine slogan eden bu insanlar, işlerine geldiğinde Hz. Muhammed’in yaşamını nasıl da göz ardı edebiliyorlar.

 

“Yoksulluğum övüncümdür” diyen bir peygamber gerçekliği, bunları rahatsız eder.

 

Uluslararası diplomatlar, elçilerin ziyaretine geldiğinde, peygamberi oturduğu mecliste, bir lider, bir başkan, bir komutan olarak tanıyamadıklarını, bilmezler mi bu insanlar? O peygamber ki beraber olduğu halkının içinde, en güçlü dönemlerinde bile onların giydiğinden giymiş, onların oturdukları yerlerde oturmuştu. Hatta halkından nice zenginler vardı ki peygamberin yaşam standardından daha iyi durumdaydılar. Peygamberin ne giydiği, ne oturduğu yer, evi de minderi de diğerlerinden daha özel ve gösterişli değildi.

 

Hz. Süleyman’ın örnek verilmesi ise Allah’ın işaret ettiğinin saptırılmasının, çarptırılmasının ciddi bir örneğidir. Bu durum, parmağın gösterdiği yere bakmak gerekirken, parmağa bakmaya takılıp kalmanın aczidir. Kur’an’da Hz. Süleyman’ın sahip olduğu yaşam bir sefahat, şatafat, istismar yaşamı değildir. Elindeki mülkü, coğrafyaları aşan bir bilgeliğin ve medeniyetin taşınmasında ki tasarrufudur. Onun yaşamı, kendi halkı, işçisi aylarca emeğinin karşılığını alamadan, aç, biilaç topraklar altında ölümlere terk edilerek kazanılmış bir şatafat değildir. Açlık sınırının altında milyonlarca insanın olduğu bir toplumda, iş yerlerinde, madenlerde insanlar maaşlarını bile alamadıkları için bayramları, hayatları kendilerine zehir edilirken, emekleri çalınan milyonların hakları ile aylık masrafı bile dudak uçurtan bir sarayı hak ettiklerini düşünebilmek, “zillet” ile “izzet” algısının tepetakla olmasındandır.

 

Zilleti; izzet, ikram, şan ve şeref gibi görebilmek, yeryüzünde insanın var oluş hakikatini çarptırmanın ve istismarın yegane örneğidir.

 

İnsan, “Allah’ın zalimler kadar, zillet içinde yaşadığı halde, zulme ses çıkarmayan, pasif ezilenlere de neden gazap ettiğini” bu örnekliklere şahit olunca daha iyi anlıyor...

Diğer Yazıları
  • PAYLAŞ
  • İzlenme : 922

YORUM EKLE

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Üye Girişi yapın veya Kayıt olun.
Yasal Uyarı​ Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar. Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.