Reyhanlı`yı Doğru Okumak
Bütün bunlar sansür ile kamuoyundan neden gizlenmek istenmektedir?
Hepimizin yüreği yandı. Bir yandan Reyhanlı’yı doğru okumaya çalışırken, diğer yandan acılarını paylaşmaya çalıştığımız insanlarımızın feryatları arş-ı kaplıyor.
Olayın hemen ardından, dakikalar içinde ve akıl almaz bir şekilde atılan adımlar alınan kararlar ile devam eden bir süreç var.
Başta Hükümet yetkilileri olmak üzere bütün TV, haber kaynakları ve konu ile ilgili konuşturulan uzmanlar söz birliği etmişlercesine patlamanın ardından henüz enkazın dumanları üzerinde iken sorumluların belli olduğunu ve Suriye Muhaberatı ile bağlantısını tespit ettiklerini açıkladılar.
Sınırlarımızın içinde ki pek çok acı hadisenin, Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmaya yüz tutmasını hatırladım teessüfle.
Hrant’ın katledilmesinde bütün aşikar işaret ve şahitlere rağmen, tespit edilemeyen örgütsel bağlantılar ve yapılanmaları, kayıtsız, kaynaksız hareket etmeleri asla mümkün olmayan Hava Kuvvetlerine bağlı uçakların, masum 34 gencimizin üzerine göz göre göre bombaları yağdırmasının üzerinden 500 gün geçmesine rağmen hala sorumlularının tespit edilememesini, 18, 20, 30 yıllar geçmesine rağmen resmi yetkililerin ellerinde kaybolan, kaybedilen, öldürülen insanların kemiklerinin ve katillerinin bulunamamasını ve buna benzer pek çok çaresizliği hatırlıyorum ister istemez.
Böylesine kritik bir bölgede, şehirde ve gündemde hemen ilk dakikalardan itibaren bir hedefe işaret edilmesi bir başarı mı? Ya da başarısızlığı örtbas etmek veya asıl hedef ve amacı dikkatlerden kaçırmak olarak mı görmek gerekir?
Kamuoyunda infial uyandıracak vahşi katliamlardan kim-ler, neyi amaçlamış olabilir?
Bu patlamalardan ve sonuçlarından hangi çevreler memnun kalacaktır?
Reyhanlı patlamalarının sorumlusu olarak gösterilen Esad yönetimi böyle bir sürecin sonuçlarından nasıl menfaatler hedeflemiş olabilir?
Tam da Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyaretinin arifesinde onun elini güçlendirecek, kendisi ve ülkesi aleyhine bir işgal ve Kara harekatı kararının alınmasına sebep olabilecek bir eylemi, gerçekleştirdiğini kabul etmek hangi siyasi ferasetsizlikle izah edilebilir ki?
Reyhanlı içler acısı
Reyhanlı patlamaları ile ilgili Türkiye kamuoyuna yansıtılan görüntü ve bilgiler sansürlü olmaktan da öte, dezenformasyon içeriyor.
Reyhanlı da ki yerel kaynaklar ve yabancı haber ajanslarından gelen bilgiler kamuoyuna yansıtılanlardan çok farklı. Uluslararası medyada, Türkiye hükümetinin halkına verdiği bilgiler ve sorumlular ile ilgili yaptığı açıklamaları istihza ile karşılanıyor.
46 olarak açıklanan ölü sayısının 130 – 140’ın üzerinde olabileceği belirtiliyordu. En iyimser tahminler 70 – 80’den aşağı değil denirken bu sabah itibari ile bölgeden aldığım bilgilere göre ölü sayısının 178 kişi olduğu belirtiliyor.
100 olarak açıklanan yaralı sayısının en az 200’ler de olduğu ve bütün hastanelerin yatak ve morglarının dolu olduğunu söylüyor, yakınlarını kaybedenler. Sadece bir özel hastane ve devlet hastanesinin yatak kapasitesinin 370 olduğu ve bu hastanelerin ve diğer bütün hastanelerin tam kapasite dolu olduğu söyleniyordu fakat yine son aldığım bilgilere göre sadece hastane kayıtlarına göre 217 yaralı sayısı var. Açıklanan 46 ölü sayısının sadece olay anında ölenler olduğu ifade ediliyor.
Bombalı araba mı? Yakıt tankeri mi?
Reyhanlı patlamaları PTT ve Belediye binasının önünde bombalı araçların patlaması olarak açıklandı. PTT yakının da patlamaya sebep olan bir araç mıydı? Veya iki öncesinden oraya yerleştirilen bir yakıt tankeri mi idi?
İki gün öncesinden PTT binası yakınına bir yakıt tankeri nasıl ve kimler tarafından yerleştirildi?
Patlamaların ardından çevredeki bütün kamera görüntülerine el konuldu. Sorumluların izine ulaşabilmesi için en önemli deliller bunlar. Fakat içim neden rahat değil?
Neden Hrant’ın ve Danıştay saldırısındaki kamera görüntülerinin akıbetlerindeki endişeyi hissediyorum? Kamera görüntüleri ve şahitler önemle korunmalı ve en kısa zamanda siyasi hesaplara kurban edilmeden, doğrular kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
Patlamalar da hedef kim? Veya kimler?
Reyhanlı halkı Sünni ve Ak parti taraftarı olarak biliniyor. Vali, Askeri ve sivil yetkililerin sınır ötesi operasyonlarından rahatsız olan Belediye Başkanı Hüseyin Şanverdi son zamanlarda bu gidişata ve gayri resmi faaliyetlere göz yummak istemez ve bazı tedbirler alır. Onun bu tutumundan bazı çevreler ve Suriye muhalifleri hoşnut değildir.
Reyhanlı halkı Sünni olmalarına rağmen Suriye muhalefetine karşı sıcak yaklaşım içinde değillerdir. Onların başlarına buyruk hesapsız ve pervasız tutumları tasvip etmezler ve rahatsız olurlar. Zaman zaman kavgaya, hatta hastanelik olmalara varan tacizlere maruz kalırlar. Son hadiseler ile net bir şekilde “Reyhanlı’yı ele almaya çalışıyorlar” diye endişelerini dile getiriyor Reyhanlı’lar. Bu ifadeleri ve düşünceleri medya’da yer yansıtıldığı gibi ‘Reyhanlı Şebbihalar’ iddiaları ile görmezden gelinerek, gerçekleri hafife almak isteyenler olabilir fakat bu bilgilere sahip olan ve böyle düşünen Reyhanlı’ların tamamı Ak Parti’ye yakın olan ve Sünni gelenekten olan insanlarımız.
Patlamalarda hedef şayet devlet olsaydı Valilik veya daha farklı noktalar da seçilebilirdi. Belediye ve PTT binalarının önlerinin seçilmesi tamamen sivil yetkililerin ve halkın hedef olduğunu göstermektedir.
Suriye Muhalefet güçleri Reyhanlı’yı ‘kurtarılmış bölge’ olarak mı hedefliyorlar?
Patlamalar sonrası yakınlarını kaybedenler ile Suriyeli muhalifler (mülteci demiyorlar) arasında yaşanan gerilimlerde 70 kişi hastanelik oldu. Reyhanlı’lar kendileri ve patlamalar hakkında kamuoyuna doğru bilgi vermeyen ajans ve canlı yayın araçlarına da tepki gösterdiler ve ilçelerinden çıkardılar.
Reyhanlı’da iki büyük Sünni aşiret var ve bu aşiretler saldırı sonrasında birlikte hareket etme kararı aldılar. Aşiretlere bağlı her çeşit silahla donanımlı siviller kendilerini korumak için nöbet tutmaktadırlar. Gerginlik had saflarda ve her an ne olacağı belli değildir.
Yayınlara sansür koyarak Reyhanlı kurtarılamaz. Sansür, Reyhanlı’ları ve gerçeği Türkiye’den sakınmaktır, saklamaktır. Gerçekler asla karanlıkta kalamayacak ve ergeç gün gibi ortaya çıkacaktır.
Cilvegözü sınır olayının üzerinden çok bir zaman geçmeden, İlçenin merkezinde böyle patlamaların yaşanması gerçekten güvenlik zafiyetinden midir? Aylardır uluslararası istihbarat elemanlarının bölgede cirit attığını, sınır diye bir olayın kalmadığı ve bir mahalleye girer gibi girip çıkıldığını dünya alem zaten bilmektedir.
Güney bölgelerimizin son derece güvenlikten yoksun ve uluslararası şaibeli pek çok kimsenin buraları mekan tutması evvela kendi insanımızın ve bölgenin lehine olmayacağını bilmek için ‘siyaset uzmanı’ olmaya da gerek yoktur.
Güvenliğin kalmadığı ortamlarda, insanların yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kaldıklarının örneklerine yabancı değiliz.
Patlamalar sonrasında İlçede bulunan akrabalarından endişelenen ve onları yanlarına almak isteyenlere olumlu cevap verilmemiş ve insanlar, çoluk çocuk, İlçeye giriş ve çıkışların yasak olmasından dolayı yağmur altında tarla ve bahçelerden çamur deryası içinde kaçmaya çalışmaktadırlar.
Bütün bunlar sansür ile kamuoyundan neden gizlenmek istenmektedir?
TV’ler ve bütün medya söz birliği etmişlercesine tek hedef ve sebep göstermeye ayarlanmış. İnsanlarımız doğru ve gerçek olanı istemektedirler.
Medya’da bazı yazarlar olaya kısmen farklı yaklaşımlarda bulunmaya çalışıyorlar. Cüneyt Özdemir’in Radikal’de ki yazısında parodoksal duruşlara dikkat çekmesi ilgi çekici olanlardan.
“Ancak artık kabul etmemiz gerek ki Esad yakın zamanda gidici değil. Yetmezmiş gibi ABD ve Rusya da Esad’lı bir çözümün etrafında konuşmaya başladılar. El Kaide militanları ile İsrail’in aynı hedef uğruna birleştiği tam bir arapsaçının ortasındayız. Bir de üstüne sınırımızda 300 bin mülteci var. Hadi Reyhanlı’da patlayan bombaları, ölen vatandaşlarımızı bir kenara koyalım yine de Suriye politikamızı gerçekçi bir şekilde gözden geçirmemiz gerekmiyor mu?” diye sormaktadır.”
Anneler günü münasebeti ile kadınlara yaptığı duygusal konuşmada Sayın Başbakan ‘ Suriye’de ölen masum anne ve bebekler için’ hissettiklerini paylaştı. Onu dinlerken evlatları bombalanarak katledilen ve 500 günü geçmesine rağmen hala adalet bekleyen Roboski’li anneler için de keşke bu şefkatin ve duygusallığın zerresini söyleyebilseydi.
Bölgesel ve küresel oyunlar bitmeyecektir. Yeni Reyhanlı örneklerinin yaşanmaması için halk olarak uyanık, bilinçli ve görünene değil, onun arkasında neler olduğunu görmeye çalışmalıyız...
Yasal Uyarı
Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar.
Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.