• Ana Sayfa
  • »
  • Dindarların ‘İfade Özgürlüğü’

Dindarların ‘İfade Özgürlüğü’

Yaşlanan dünyamızda adalete, özgürlüğe, barışa hasret kalan yeryüzü insanlarına; baskıcı, tahammülsüz, zorba örneklikler ile Müslümanlar ne verebilir?

 

Dindarların ‘İfade Özgürlüğü’

 

Özellikle son yıllarda, siyasal rengin ve gücün de etkisi ile insanlarımız arasında, birbirlerini ötekileştirmek ve dinlememekten kaynaklanan anlamama ve empati eksikliğinin en hoyratça yaşandığı günlerdeyiz.

 

Maalesef bu vahim problem en çok da aynı inandığımız –belki de aynı mahallede olduğumuzda daha çok karşılaşıyoruzdur- kendi insanlarımız bildiklerimizden gelince daha bir acıtıyor içimizi.

 

Müsamahasızlık, saygısızlık, hiç böylesine pervasızca olmamıştı.

 

Cuntaların, insanları baskı ve tek tipleştirmelerine karşı çıkarken, aynı inançtan olduğumuzu düşündüğümüz insanlarda bile meğer şimdiye kadar pek de görülmeyen, bilinmeyen, bilinçaltlarında ki otoriter, tek tipçi ve saltanatçı damarları iyice aşikarlaşmakta…

 

Önceden yazmış olduğum bir ‘Hz. Muhammed’in mesajında ‘İfade Özgürlüğü’ algımız’ konulu makalemi, bugünlerin atmosferine binaen burada tekrar yer veriyorum.

 

Hz. Muhammed’in mesajında ‘İfade Özgürlüğü’ algımız  “Uzun yıllardır, İslam’ın son derece hoşgörülü ve özgürlükçü bir din olduğu fakat İslam’a muhalefet edenlerin,  düşmanlarımızın(!), yasakçı, despot, özgürlükleri kısıtlayanlar olduğu yazılır çizilirdi.

 

Hz. Peygamber’in arkadaşları ile en çok istişare eden profilinin yanında, hemen ardından atamalar ile gelen yönetimler, iktidarın saltanata dönüşmesi, henüz Resulullah’ın dizinin dibinde yetişenlerinde içinde olduğu zulüm yönetiminin orduları tarafından, adalet seslerinin susturulması, yaşanan Kerbela ve sonrasında yüz yıllarca devam eden tahammülsüzlük örnekleri, kendi durduğumuz yeri daha iyi tahlil etmemizi gerektiriyordu.

 

Öyle ki bugün Müslümanlar, batı menşeli, Peygamber’in aleyhinde yapılan film ve karikatürlere tepkilerini gösterebilmelerinin yanında, bir zamanlar hem de defalarca Kabe’nin saldırıya uğraması –bombalanması- sahabe eşleri ve kızları da dahil kadınların esir alınıp, tecavüz edilmeleri, tarihsel düşman olarak bilinen haçlılar tarafından değil, Müslümanların, İslam’ın temsilcileri olarak bildiği yönetimler tarafından gerçekleştirilmişti.

Bu anlayış, bu zihniyet ve tahammülsüzlük, İslam tarihi içinde güçlü bir damar olarak devam etmiş ve maalesef bugün de hayatiyetini sürdürmektedir.

 

Bu dönemlerin ve iktidarların varlığı sonucu ortaya çıkan fıkıh ise insanların özgür düşünme ve ifade hakkını kısıtlamış, ibadetler bile Allah için olmaktan çıkmış, devletin zorbalığı altında kontrol edilir hale gelmiştir.

 

Malum süreçler içinde oluşan devlet fıkhı ve içtihatları ile insanlar namaz kılmadıkları, mürted oldukları, kutsallara hakaret ettikleri gibi gerekçelerle, ölüm kararları meşrulaştırılabilmişti.

 

İnsanların akletmeleri, düşünmeleri ve ifade özgürlükleri, din adına bastırılmış ama yine din adına insanların hayatları şekil ve ritüeller ile dizayn edilmiştir. Bugün hala Mekke ve Medine’de insanlar namaz saatlerinde devletin zorunlu ibadet terbiyesine maruz kalmaktadırlar.

 

Albert Camus  "Şayet insan, adaletle hürriyeti bir araya getirmekte başarısızsa o her şeyde başarısızdır" derken, günümüz durumu ne de güzel tasvir etmiştir.

Dolayısı ile İnsanın kendisini özgürce ifade edememesi sonucu ortaya çıkan, silik, ikiyüzlü ve başarısız ümmet tablosu kaçınılmaz olacaktı.

 

Allah insanların özgürce düşünmesini ve kendilerini ifade etmesini ister Vahye dönüp baktığımız da Allah’ın, insanları ne çok düşünce ve ifade özgürlüğü ile muhatap aldığını görüyoruz. Israrla insanların ‘akletmesini, düşünmesini’ vurgular ve tahrik eder. Kendilerini özgürce ifade etmeleri için meydan okur. ‘Düşünceye karşı düşünce, ifadeye karşı ifade getirin görelim’ der.

 

“O kullar ki, sözün tamamını dinlerler ve en güzeline uyarlar: İşte Allah’ın kendilerine doğru yolu gösterdiği kimseler bunlardır ve işte onlar, akletme yetilerini kamil manada kullananlardır.” (Zümer 39/18)

 

 “Sözünüzde doğru iseniz delillerinizi getiriniz.” Demektedir.(Bakara 2/111; Enbiya 21/24; Neml 27/64;

 

"Deki: "Hak Rabbindendir. Dileyen inansın dileyen inkar etsin. " (Kehf 18/29).

 "Biz insana yolu gösterdik ister şükreder, ister küfreder." (İnsan 76/3).

 

“Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış, birbirinden ayrılmıştır: O halde, şeytani güçlere ve düzenlere (uymayı) reddedenler ve Allah’a inanalar, hiç bir zaman kopmayacak en sağlam mesnede tutunmuşlardır.” (Bakara 2 /256)

 

“De ki: O Kur’an, Rabb’inizden gelen bir haktır. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin. ”(Kehf 18/ 29)

 

Allah, vahiy çağrısına en şiddetli muhalefet edenlere karşı, özgürce kendilerini bu üslup ile ifade etmeye davet ederek terbiye etmek isterken, Müslümanların birbirlerine bile olan tahammülsüzlük, şiddet ve zulümlerinin vahiy ile ne kadar da tezat içinde olduğunu görmemek mümkün mü?

 

"Yoksa Kur`an`a uydurma mı diyorlar? De ki, uydurulmuş on sure getirin, eğer gücünüz yetiyorsa, davanızda doğru iseniz, Allah`tan başka gücünüzün yettiği kimseleri çağırın." (Hud 11/ 13)

 

“Sen hatırlat, sen ancak bir hatırlatıcısın. Dayatan bir zorba değilsin.” (Ğaşiye; 88/21-22)

 

 “Kur`an, farklı ve aykırı inançlara, düşüncelere bizzat kendisi ses oluyor. Şöyle ki, farklı inançta ve fikirde olanlar, kendi inançlarını ve düşüncelerini nasıl ifade ediyorlarsa, onları aynen "şöyle diyorlar, onlar şöyle inanıyor ...." gibi ifadelerle tekrarlıyor. Dahası onların açıklamadıkları, içlerinde gizli tuttukları fikirleri bile Kur`an açıkça "şöyle diyorlar, şöyle düşünüyorlar ..." şeklinde söyleyiveriyor. Buradan anlaşılıyor ki Kur`an, her türlü inancı ve fikri, söyleme, ifade etme hürriyetini herkes için uyguluyor.

 

Kur`an, sadece muarızlarının farklı ve aykırı inanç ve düşüncelerini söylemekle kalmıyor, onları eleştiriyor. Prof. Dr. İsmail Yakıt şöyle açıklamış: "Onlara de ki, şöyle cevap ver, de ... vs." ifadelerle alternatif inanç ve düşünceyi teklif ediyor. Bunun için muhatapların muhakemesini zorluyor. Onları düşünce ve araştırma zeminine çekiyor. Doğruyu öyle bulmalarını istiyor ve hatta o şekilde hareket ederlerse o zaman Tanrı’nın tebliğ ettiği ilkenin doğruluğunu göreceklerini beyan ediyor. Bu açıdan Kur`an, doğrusuyla eğrisi, hak ve batıl oluşlarıyla inançları, fikirleri ve yolları gösteriyor. Bunlar arasında tercih etme yetkisi ve özgürlüğünü insana bırakıyor.” Prof. Dr. İsmail Yakıt

 

Nice mazlum Müslüman topluluklar, geçmişte olduğu gibi günümüzde de mazlumiyetten kurtulup en ufak bir güce eriştiklerinde aynı baskıcı, yasakçı uygulamaları kendileri de yapmaktan geri kalmamaktadırlar. İslam dünyasında mazlum halklara sahip çıkma adına kendileri gibi düşünmeyen diğer insanlara yaşatılan vahşetler, takınılan tutumlar ortadadır.

 

Ali Fuat Başgil ‘İfade özgürlüğü ’nü "Kişinin benimsediği dinin veya siyasi, felsefi veya iktisadi bir doktrinin akide veya esaslarına serbestçe inanma ve bunları hiçbir korku ve endişeye düşmeksizin açıklama hakkıdır” diye tarif etmiştir.

 

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi`nin IV. Maddesi şöyledir: "Hürriyet başkalarını rahatsız etmeyecek her şeyi yapabilmektir".

 

Yaşlanan dünyamızda adalete, özgürlüğe, barışa hasret kalan yeryüzü insanlarına; baskıcı, tahammülsüz, zorba örneklikler ile Müslümanlar ne verebilir?

 

Bugünün hapishanelerinde okuyan, yazan, çizen binlerce insanın bulunduğunu düşündüğüm de Hz. Ali’ye yapılan suikastı hatırlamamak mümkün değil ki o Hz. Ali kendisine suikast hazırlığı haber verildiği halde ‘eyleme geçmeden cezalandırmama’ gibi muhteşem bir içtihadı ortaya koymuştu.

 

Çağdaş hukuk ve siyaset adamlarımızın, hatta ilim ehli de dahil böyle bir içtihadın neresinde veya ne kadar da gerisinde olduğunu, sayısız örneklikler ile ortaya koymak mümkün.

 

Hâlbuki ‘Sözün güzeline tabi olmak’ , ifade özgürlüğünün en ideal kıstasını bizlere belirtmektedir. “

                                                                           

Hüda Kaya

huda.kaya777@gmail.com

Diğer Yazıları
  • PAYLAŞ
  • İzlenme : 1857

YORUM EKLE

Misafir olarak yorum yapıyorsunuz. Üye Girişi yapın veya Kayıt olun.
Yasal Uyarı​ Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar. Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.