Gazze mücadelesi yıllarca hepimiz için en hayati,
en temel hareket, dava ve meşguliyetlerimizden biri olmuştur. Hamas’ın
seçimleri kazanması ile özerk bir Gazze sonrasında karşılaştığı ambargolar
bizim derdimiz olmuştu. Gece ve gündüz onlarla güldük, onlarla ağladık. Onlar
karanlıkta kaldığında, biz de buralarda aydınlıklarda boğulduk. Ekmekleri
kalmamıştı, onlarla bölüştük.
Gazze, Siyonist bir saldırı ve işgal altındaydı;
evet ama aynı ırk ve inançtan olan Mısır devletinin de zulmü ile inliyordu.
Dünyaya açılan tek kapısı olan Refah sınırı idi. Sınırlar çizildikten sonra
Refah Mahallesi’nin bir kısmı Mısır, bir kısmı da Gazze’de kalmıştı. İki
tarafta da parçalanan aileler vardı.
Gazze halkı, İsrail’in saldırıları yetmezmiş gibi
Mısır’ın da gadrine uğruyordu. En temel ihtiyaçlarına, gıda ve ilaçlara bile
izin verilmiyordu. Üstüne bir de duvarlar örüyor, kapıları kapatıyordu.
2008 başlarında Mısır’ın Refah sınırına duvar
örmeye başlamasına, gıda ve ilaç ambargosuna itiraz eden Gazzeliler, sınır
duvarını patlayıcılar ile yıkmışlar ve bir kısmını geçişe açmışlardı.
Bu olayın hemen sonrasındaydı; 5 kişilik bir grup
olarak oraya varmıştık. Mısır açılan duvarı yeniden örmüş ve geçişler yine
kapatılmıştı. Biz epeyce dolaşarak bir geçiş noktası aramıştık. Bu arada sınır
kapısında Mısır askerleri ile sözlü diyaloglarım olmuştu.
- Sizin bu yaptığınızı anlamıyorum. Gazzeliler aynı ırktan, aynı dinden, aynı
dilden kardeşleriniz. Hatta aynı mahallenin, aynı ailenin insanları var burada
ve siz kardeşlerinize bir dilim ekmeği çok görüyorsunuz. Kapıları
kapatıyorsunuz. Nasıl bu kadar acımasız olabiliyorsunuz?
Demiştim de hiç beklemediğim bir cevap almıştım.
- Siz de kendi ülkenizde, Kürtlere aynısını
yapıyorsunuz?
Verdiği cevap yüzüme şamar gibi inmişti.
Mısır askerlerinin bile haberdar olduğu ama biz
Türkiyeli, Kürt olmayan halkların haberdar olmadığı ne vardı da bu asker böyle
bir şey demişti?
Mısır, dün Gazzelilere bir dilim ekmeği, bir
bardak suyu, hayata tutunmalarını nasıl çok gördüyse, bugün de aynısını
Türkiye, Rojava’ya, Kobanê’ye yapıyor.
Mısır’ın ambargolarına karşın duvarları yıkan
Gazzelilerin yanına koşup gitmiştik, gidemeyenimiz ekmeğini paylaşmıştı.
Bugün Rojava- Kobanê büyük bir ambargo ve katliam
ile karşı karşıya.
Gazze’deki mazlumların ırkını sormayan sözüm ona
Müslümanlar, söz konusu mazlum Kobanê halkı olunca, ırkçılık derdine
düşüyorlar.
Söz konusu Roboski olunca, Rojava olunca o bildik
ezberleri ile ‘Yaptığınız Kürtçülük. Türk faşizmine de karşıyız, Kürt faşizmine
de karşıyız’ ezberlerini tekrarlıyorlar.
Sevsinler sizin faşizminizi.
Gazze için Refah ne ise, Nusaybin, Cizre ve Suruç
da bu bölge halkları için aynı anlamı taşıyor. Emperyalistlerin çizdiği
sınırların her iki tarafında da parçalanmış aileler var. Köyleri birbirlerine
komşu, seslenseler duyuyorlar, el sallasalar görüyorlar.
Ama gel gör ki Gazze’den haberdar olduğu kadar
Türkiye Kürdistanı gerçeğini bilmez bizim insanımız. Bilseler de görmezden,
bilmezden gelmeyi yeğler. Zira Gazze’yi savunmaları, İsrail’e düşmanlıkları
onların herhangi bir milli menfaatini zedelemeyecektir. Bilakis ‘Filistin’
dedikçe kahramanlaşacaklardır.
Ama Kürdistan öyle midir ki?
Bu gerçeği görmek, bilmek, kabullenmek bir bedel
gerektirir. Bu bedel öyle uzaklarda ki İsrail’e kafa tutmaya benzemez. Bedeli
içinde yaşayacaktır.
Yaşadığı ülke insanları, kendi devleti, mesleği,
imajı, kariyeri, siyasi gelecekleri söz konusudur. Üzerine atılacak olan
‘ırkçı, devlet düşmanı, Kürtçü, Kürt faşisti, terörist yandaşı, dinden çıkmış’
gibi iftira ve ithamlarda cabası olacaktır.
Ey Türkiye halkı!
Ey kendilerini Müslüman kabul edenler!
Gazze mazlumlarını gören vicdanınız, inancınız,
insanlığınız şayet Kobanê mazlumlarını da aynı görmüyorsa dönün kendinize bir
daha bakın.
İnancınızı, vicdanınızı, insanlığınızı sorgulayın.
Bir umut, belki görenleriniz olur...