Gezip gördüğüm coğrafyalarda, medeniyetleri
incelediğimde, müzelerini, saraylarını, geride bıraktıkları eserleri ziyaret
ettiğimde bende şu kanaat oluşmuştu.
Medeniyetler de yönetimler de insanlar gibidirler.
Doğarlar, olgunlaşır ve ölürler. Çöküntü zamanlarında, kendilerini
olduklarından daha farklı gösterme temayülündedirler. İnsanlardaki kişilik
bozukluğu gibi, toplumlarında psikolojisi bozulabilir. Kendilerini
olduklarından başka kabul edebilirler. Bunun için başkalarının incinmesi,
kaybetmesi, küsmesi, itibarı, yaşamı önemli değildir. Hepsi kendileri için feda
edilebilir sınıflardır.
İnsanlardaki şu kişilik bozukluğu göstergeleri
hepsi için geçerli olabilir.
“Büyüklenmenin görülebildiği psikiyatrik
durumlardan birincisi duygu durum bozukluklarında görülen hipomani ve mani
durumlarıdır.”
“Narsisistik kişi, başkasının başarılarını, öne
çıkmasını kıskanır. Kendisinin üstünlüğü ile ilgili kuşkular yaratabileceğinden,
narsisistik kişi başkasının daha değerli olduğu düşüncesine katlanamaz.
Eleştiriye katlanamama da her iki kişilik yapısında da görülmektedir.”
Varsa yoksa kendileridir gerçek ve doğru olan.
Merkeziyetçidirler. Dünyanın sadece kendi etraflarında döndüğüne inanırlar veya
öyle isterler. Kendilerinin eleştirilemez olduğuna inanırlar ama tuhaftır ki
etraflarında ki dalkavuklarda yürekten bunun böyle olduğuna teslim olmuşlardır
zaten.
Yönetimler güçlü oldukları dönemlerde öyle şaşaalı
göstergelere pek itibar etmezler, ihtiyaç da hissetmezler. Eserleri gayet sade
ve mütevazidir.
Dinsel göstergelerde de durum benzerdir. İçsel
boşluk, ve mutmainsizliklerde, şekil ve ritüeller önem kazanır.
Nitelik değil, nicelik rağbet görür.
Yapılan zulümler, görselliklerle örtülmeye
çalışılır. İnsanların celladı iken, geride ihtişamlı eserler ile anılmayı
yeğlerler.
İstanbul’da hatta Eyüp Sultan’da pek çok cellat ve
zalimlerin, bugün hala kutsal ziyaretler gibi yaptırdıkları eserler ziyaret
edilir.
Kendi istikbal ve iktidarları için, genç, yaşlı,
kadın, çocuk demeden hayatlarına kıyabilenler, kendi yaşam standartları ve
menfaatleri için inanılmaz bir hırs ve kibir ile başkalarını, en zilletli
işlere mahkum edip, ölümlere terk edilenler,
bin odalı kaşanelerde de olsalar asıl o zilletli son, onları da yakalayacaktır
bir gün.
İşlenen cinayetleri, çalınan emekleri, katledilen
hayatların korkunçluğu ve vahşetini ne ihtişamlı saraylar, ne muhteşem mimarili
mabetler örtemeyecektir, temizlemeyecektir.
Artık yalancının mumu yatsıya kadar bile sürmüyor.
Hakikat yolcuları ve mazlumların eliyle yalanların maskesi inecektir.
Evet, ölüm bir mukadderat. Bütün yaratılanlar için
kaçınılmaz bir son. Amenna. Fakat zalimlerin hesaplarına, komplolarına,
planlarına kurban vermek, üstelik her geçen gün bu pervasızlık, şirretlik
aymazlıkların artması ve hatta itibar görülmesi acıtıyor yürekleri.
Dicle’nin kadınları, Fırat’ın çocukları ağlamaya
devam ediyor.
...
Etrafı mübarek kılınan bölge olan Filistin halkı
işgale ve zulümlere karşı tarihsel direnişini sürdürüyor.
Müslüman, Hristiyan, sosyalist, dindar ya da
seküler, bütün farklı inanan ve düşünen Filistinliler sayısız hareketler
geliştirdiler, bedeller ödediler.
Bizim kamuoyunda sanıldığı ve bilinçli
yansıtıldığı gibi Filistin mücadelesi sadece Müslümanların mücadelesi
olmamıştır hiçbir zaman.
Kudüs’ün sadece Müslümanlar için kutsal olduğu
sanıldığı gibi gerçek bu değildir.
Filistin ve Kudüs’ün ne için mübarek kılındığı
hakkıyla anlaşılmadan, buraların sadece Müslümanlar için değil, Hristiyanlar ve
Yahudiler için de mübarek olduğunu hatta bütün insanların barışı için bir
alamet, bir işaret, bir model olduğu anlaşılamadan Ortadoğu savaşları
bitmeyecektir.
Kudüs’ün misyonu ve mesajı anlaşıldığında, değil
sadece bu coğrafyanın halkları, bütün insanlık barış ile tanışmış olacaktır...