Bir Bayram Muhasebesi Hüda KAYA Bir bayramı daha acısı ve tatlısı ile geride bıraktık. Bir taraftan bayram öncesinde komaya giren buzdolabımızı yaşatma mücadelesi veriyor, bir yandan diğer koşturma ve sorumluluklarımıza da yetişmeye çalışıyorken, bayramı o manevi ve safiyane karşılama atmosferinden uzaklaştığınızı fark ediyorsunuz. Bayramın ilk gününü sevgili annem ve ailemle geçirdikten sonra şehir içi ve dışından gelen misafirlerimizle bayramın sevgi, duygu, barış ve rahmet iklimini teneffüs etmeye çalışırken buzdolabımızın yeni stop krizine girmesi, hayatın nasıl da vazgeçilmezlerinden olduğunu hatırlatması ile modern hayatın ahtapot kollarında ne kadar çaresizleştirildiğinizi dehşetle fark ediyorsunuz. Bir buzdolabı deyip geçmeyin. Dolabı boşaltıp mutfak tezgahınızda yer kalmadığında, yiyecekler bozulup misafirlere bir şeyler hazırlayamadığınızda, bayram arası tamir ustasını beklerken yeni bir masraf daha çıkmasın diye stres ederken, bir anda önünüze uzanan dilenci bir kadın bir eli ile hayatın, siyasetin, egemenliğin acımasızlığı ile bir kez daha karşı karşıya geliyor ve bayramın buruk tadı ile irkiliyorsunuz. ‘………min Suriye.’ Bayramları; yurtlarından, yuvalarından kilometrelerce uzaklarda, yabacı diyarlarda, dillerini bilmedikleri sokaklarda dilenerek geçirmek zorunda bırakılan ya da iki ateş arasında, ölümün ve açlığın kıyısında yaşam mücadelesi veren bir ülkenin sürgün ve mazlum halkı. Yaşlar gözlerimde zonkluyor. Kahrediyorum. Bir ülke halkının daha sokaklara düşmesine sebep olan bütün zalimlerin hesabını gördür Rabbim! Sıcak evlerinden kopup yollara düşerek, çocuk parklarına, kapı aralıklarına sığınan sahipsiz bu insanların yaşadıklarının vebali, bir- iki sorumludan ibaret değil şüphesiz. Bu dramların yaşanmasına sebep olanlardan biri de, cemaatçilik ve tarafgirlik yapanlar elbette. Suriyeli bazı mağdur aileleri, camiamızın yardım kuruluşlarına yönlendirdiğimizde bazıları ‘biz onlarla ilgilenmiyoruz’ diyebilmekteler. Bazı yardım kuruluşları veya cemaatler kendilerine yakın olan çevrelerden olan Suriyeli ailelere sahip çıkarlarken, hiçbir çevre ve cemaate yakın olmayan aileler çoluk çocuk ortada sahipsiz kalmaktalar. Hatta ölümlerden kaçmak zorunda kalan bazı Suriyeli alevi aileler, mezhepsel açıdan hiçbir çevreden yardım göremedikleri için çok daha perişan şartlarda oldukları da biliniyor. … Van Anadolu konteyner kentte yaklaşık iki aydır elektriksiz ve susuz, karanlıkta ve soğukta, açlık grevi yapan depremzedeler bayramı nasıl kutluyorlar? Diyorsunuz bir taraftan. Açlık grevinde iken bayram kavurmasının tadını merak etmişler midir? Zaten karanlıkta oldukları için bozulan bir buzdolabı dertleri de yoktur, değil mi? … Roboski’li aileler, 34 canlarına kıyan karanlık eller aydınlığa çıkmadığından bayramın aydınlık ve rahmet yüzünü ne kadar hissedebildiler? Hapishanelerde suçsuz, sebepsiz yere yıllardır unutulanlar, ‘sabah müdür bey acaba kaçta bayramlaşamaya gelecek’ diye tartışırlarken ya da tek başlarına hücrelerde bayramlaşabileceği psikopat bir arkadaşa bile ihtiyaç hissedenler bayramın farkına varabildiler mi? Zeki (Şengöz) baba ve arkadaşları, Mirzabeyoğlu, Abdusselam Durmaz, Ahmet Şat, M. Beşir Toprak ve arkadaşları ve binlerce KCK’lı masumlar kendilerini ziyaret edecek yakınlarının gelişlerinin saniyelerini sayarken veya bir ziyaretçisi bile olmayanlar, bayramın barış, sevgi ve özgürlüğünü ne kadar yaşayabildiler? Kayıp yakınları, sevdiklerinin bir karış mezar toprağına, bir avuç kemik parçasına hasret kalanlar, birbirlerine kavurma tarifleri verebildiler mi? Örnekler sayısız, acılar katmerli. Buzdolabımın bitkisel hayata girmesini unutuyorum artık... Hüda KAYA huda.kaya777@gmail.com |
2013/10/20 |