“Kadınlar
bizim için özeldir.”,
“Kadınlarımız bizim baş tacımızdır.”
“Cennet anaların ayakları altındadır.”
“Anaların ayaklarının altı öpülür.”
Bu
söylemleri, dini referanslar ile dillerinden düşürmeyenlerin, her fırsatta
dini, inananları ve inanmayanları kendilerinin belirleme hakkı ve tahakkümü
olduğunu ortaya koyanların, dini kavram ve argümanları babalarının çiftliği
gibi tepe tepe kullanıp istismar eden ve çarpıtanların ortalığı velveleye
verdiği böyle durumlarda, pek çok insanın gerçeklere, hakikatlere ulaşmasının
yolları kapanır, siyahlar beyaz olarak gösterilebilir, zalimler mazlum,
mazlumlar zalim olarak yansıtabilir ve akıllar dumura uğrayabilir.
Öyle ki, “Anaların
kutsallığı” üzerinden dem vuranlar, “Anaların,
kadınlığın diline” en büyük zulümleri yaşatmaya da devam edebilirler.
Bu durum sadece din dilini kullananlara ait bir
problemdir?
Sadece dinciler mi “Ana-dillere” karşı yasaklar başlatmışlar ve zulmetmişlerdir?
Elbette
hayır!
Din karşıtlığı üzerinden ilericilik, çağdaşlık
teraneleri ile de bu ülkenin kadınlarının, annelerinin yıllar boyunca acısı,
gözyaşı dinmemiş, yaşamları katledilmiş, hayatları karartılmıştır.
Analara saygılı olmanın, ana-dillere saygılı olmak
gerektiğini görmek istemezler.
Analarının dillerini konuşmanın, konuşabilmenin
kavgasını verenlerin hayatlarını karartılmaya devam edilirken, analığın
kutsallığından bahsetmek trajikomik değil midir?
Kendi yerlerinde, yurtlarında anadillerini
konuşamayan, anadillerinde eğitim yapamayan bir halkın anaları, hala
evlatlarının acıları ve hasretleriyle yanmaya devam ediyorlarsa, onlara hangi
kadınlık ve analığın kutsallığından bahsedebilirsiniz ki?
Hangi renk ve inançtan olursa olsun, “Anadilini”
yasakladığınız bir halkın, aslında kadınlarına, analarına karşıdır bu yasaklar.
Hor görülen, yasaklanan, aşağılanan, yok sayılmaya
çalışılan kadındır aslında. Anadilde özgürce yaşama mücadelesi, aslında bir
kadın mücadelesidir. Kadının var olma kavgasıdır. Bundan dolayı değil midir? Kavgalara
adanan kadınların aynı zamanda bir kimlik ve cinsiyet eşitliği mücadelesidir,
yani aslında insanlığın direnişidir.
Kadınları bir harekete, bir eyleme, bir hedefe
kilitlenen topluluklar, halklar tarihte hep daha farklı izler, eserler
bırakmışlardır.
Kadınlarıyla birlikte, yan yana, omuz omuza bir
hareket, bir bilinç, bir direniş geliştiremeyenler, hep bir yanları eksik,
aksak kaldığı gibi, tarihte genelde zulümleriyle iz bıraka gelmişlerdir.
...
Anaların dilini yasaklamak, onların geleceğini
yasaklamaktır.
Anaların dilini özgürleştirmemek, onların
geleceğini tutsak etmektir.
...
Anadilde eğitim hala resmen tanınmamaya ısrar
edilirken, anaların, evlatlarını özgürce, endişe taşımadan, korkmadan,
çekinmeden çocuklarına kendi dilinde eğitim verilebilme özgürlüğü çok görülmeye
anlaşılmamaya çalışılırken, insanlara hala Kürtçe şarkı söyledi, Kürtçe halay
çektiler diye hesap sorulmaya devam edilirken, 90 yıllık resmi ideolojik
despotizmin dayatmalarının bir benzerini muhafazakârlık adına siz de yaparak,
bir dil değil- kültürel bir okumayı ‘isteseniz de öğreneceksiniz, istemeseniz
de’ dayatmasını nasıl anlatabilirsiniz?
“Diller ve
renkler Allah’ın ayetleri- işaretleridir” gerçeğini bilip dururken, bu ayetlerin,
işaretlerin, hakkını, hakikatini teslim etmeden talep edeceğiniz her bir iddia
ancak bir fantezi olmaktan öteye gidemeyecektir.
Türkiye
toplumunun en büyük nüfusuna sahip bir halkın dili olan Kürtçe, bu ülkede 2.
Resmi dil olmadıkça, yeni her bir iddia ve dayatmanız yine fantezi olmaktan
kurtulamayacaktır.
Anadillerin seçmesi, tercihi olamaz. Olmazsa
olmazlar vardır. İnsanın varlık sebebidir. Tartışılamaz. Seçme hakkı
veremezsiniz onlara. İnsanca yaşam hakkı gibidir. Özgür olmak, barış ve
güvenlik içinde, adaletle yaşamayı istemek gibi.
Anadillerin özgürlüğü mücadelesi, kadının kendi
dilinin özgürlüğü mücadelesi olarak devam edecektir...