Bir Öğretmen(!), Kız öğrencilere başlarını
kapatmaları için şu hikâyeyi hadis diye anlatmış. “Kadının biri bir dileğinin gerçekleşmesi durumunda zina edeceğine dair
Allah adına yemin etmiş ve nihayetinde dileği gerçekleşmiş ama bu zinadan
sıyırmak için çareler aramış çözüm bulunmayınca da gidip peygambere danışmış.
Peygamber çözümü çok kolay demiş: Saçının bir telini dışarı çıkar ve
sokağa-çarşıya çık. Saçını görenlerle zina etmiş olursun, böylelikle yeminini
yerine getirmiş olursun.” demiş.
Başını örtmeyen öğrencilere, başlarını örtmek için
Peygambere attıkları iftirayı görüyor musunuz? Bu nasıl bir seviyedir! Bu nasıl
bir çirkefliktir... Şimdi bunu öğrendikten sonra bu konuda yazmazsam patlamaz
mıyım?
Mü`minlerin
Kızları
Allah emrini tebliğ ederken, sorumlu olacak
mükellefi de yani muhatabı da apaçık, şek ve şüpheye yer bırakmayacak bir
şekilde belirler. Örneğin: Müddessir Süresi ilk iki ayet: “Ey örtüye bürünen!, kalk ve
korkut”, bu emirin muhatabı Allah’ın resulüdür.
Ali, Veli
değildir. Kuşkusuz Ali de Veli de kalkıp insanları kitapla korkutabilir,
korkutmalıdır da ama bu çabalar yine de bu emri genel yapmaz. Bu emir özeldir
ve muhatabı da belidir. Allah’ın Resulüdür.
Hiç kimsenin “Allah anlatamadı ben size daha güzel
anlatırım” demesi yakışık olmadığı gibi kanaatimce cüret de etmemesi gerekir.
Ama günümüzde bu cüretin hadi hesabı yoktur. Bu cüretlerini de hadis usulü,
tefsir usulü isimleri adı altında insanlara yutturmaya çalışmaktadırlar.
Allah’ım bana gönderdiğin kitabı anlamam için,
Arapça gramerini bilmem gerekiyormuş,
Hadis usulünü bilmem gerekiyormuş,
Tefsir usulünü bilmem gerekiyormuş,
Ha birde Ayetlerin nüzul sebeplerini de bilmem
gerekiyormuş.
Ne çok şey bilmem gerekiyormuş değil mi?
Ey Kurban olduğum Allah!..
Eğer kitabı Arap olmayan bize de göndermişsen,
bütün bunları öğrenmemiz için de Nuh kavmindeki kardeşlerimize verdiğin 950
yıllık ömrü bize de vermeniz gerekmez miydi?
Öyle bir ömür vermediğine göre!..
Kitabı sadece Arapça, usul musul ve nüzulleri
bilen bir zümreye mi göndermişsen? Buna
da hayır çektiğini biliyorum.
Bu şartların amacını ve bunu ısrarla savunan
zümrenin derdini de iyi biliyorum.
Ama ben kitabı elime aldığımda aramızda hiçbir
usul musul ve nüzul kalmadığını çok iyi biliyor ve hissediyorum.
Bu usul musul meselesi insanların Allah’ın
ayetleri üzerinde düşünmelerini engellediği gibi zamanla toplumsal akıl
kilitlenmelerine de yol açmaktadır. Allah’ın kitabında sık sık “Akletmiyor
musunuz? Düşünmüyor musunuz?” uyarılarına rağmen ne yazık ki, hiç düşünmeyen
atalarının dinine sıkı sıkıya sarılan bir İslam toplumu ile karşı karşıyayız ve
büyük ekseriyeti Kur’an’ın deyimiyle “Kitap Yüklü Eşekler” den bir farkları
kalmamış ve de yoktur da.
Oysa Google bu eşekliği onlardan daha güzel ve de
daha hızlı yapmaktadır. Google akletmeyen, düşünmeyen bu “Kitap Yüklü
Eşekler”in zaruretinin de bir nevi ortadan kaldırmıştır. Zaman akletme ve
düşünme zamanıdır.
Allah kitabında, Peygamberi, kadını, erkeği, kızı,
çocuğu, mümini, münafığı, kâfiri velhasıl her birisini tek tek ayırmış ve muhatabı
bunlardan her kimse ise de, onu da iyicene apaçık belirlemiştir.
İşte bu yazımda İslam toplumunda kangrenleşen
başörtüsü sorununu üzerinde bir beyin fırtınası gerçekleştireceğim. Yani
kitabın tabiri ile akletmeye çalışacağım. Ve eşeklerin bana “çifte/zîtik”
atmalarına da aldırış etmeyeceğim. Düşüneceğim, düşüneceğim çünkü düşüncesizlik
kurtarmıyor artık.
Bu yazımda Nur Süresi-31ve Azhap Süresi-59 Ayet-i
kerimelerin muhatapları üzerinde duracağım.
Ha bu arada kadınlara hitap eden Nur
Süresi-31.Ayet-i kerimesinden önce erkeklere hitap eden Nur süresi-30.Ayet-i
kerimesini kimse konu etmiyor. Saklıyor da saklıyorlar. Çünkü orada erkeklere
hitap vardır. Zaten bu kitap hep kadınlara karşı çifte standart olarak
kullanılmıştır. Bu çifte standarttın erkeklerin egolarını tatmin etmekten başka
bir şeyde değildir.
Azhap-59: “Ey Peygamber!
Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı
çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması
ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır,
esirgeyendir.”
Bu ayet-i kerimede Allah üç gurup için bu emrini
vermiştir. Ve özellikle de tek tek saymıştır.
1.Peygamberin Hanımlarına
2.Peygamberin Kızlarına
3.Müminlerin Kadınlarına
Bu üç gurup dışında muhatap var mı? Yok. Ayet-i
Kerime açık mı? Açık. Bunu anlamak için Arapçanın gramerini bilmeye gerek var
mıdır? Yok!..
“Ali topu at, Ayşe topu tut.” Cümlesini anlamak
için Türkçenin dilbilgisi ve gramerini bilmemiz gerekmediği gibi bu ayet-i
kerimeyi de anlamak için Arapçanın gramerini bilmemiz gerekmiyor. Zaten Hazreti
Allah bu kitabı Arapça Gramerini bilmek bir yana, okuma yazma bilmeyen cahil
bir bedevi toplumunun anlayacağı “apaçık ve sadelikte” gönderdiğini Kitabın
birçok yerinde onu “Kitabı Mübin” olarak takdim etmiyor mu? Ediyor…
Bu Ayet-i Kerime’de muhatap Peygamberin Hanımı,
kızları ve birde müminlerin kadınları iken, sizler Müminlerin kızları bir yana
ana sınıfa giden kız çocuklarını bile bu ayet-i kerimenin hükmüne nasıl dâhil
ettiniz. Bunu anlayabilmiş değilim.
Allah’ın kendisi Müminlerin kızlarını bu ayet-i
kerimeye ekleyemez miydi? Kuşkusuz ekleyebilirdi. Ama ekleyememiştir.
Eklememişse müminlerin kızları bu ayet-i kerimenin yükümlülüklerinden sorumlu
değildirler, dediğimizde, atalarının dininde olanlar için kolay kolay kabul
edilecek bir şey olmadığı için adeta çıldırıyorlar. Çifte atıyorlar çifter
çifter ve gerekçelerini sıralıyorlar.
“Bütün kızlar Peygamberin kızlarıdır” diye
bağırıyorlar. Ayda bari bunu demeyin Osmanlı Padişahları “tebaamızdaki bütün kızlar
bizim kızlarımızdır” diyerekten daha güzel Rus ve Ecnebi dilberleriyle nikâhsız
yaşadıklarını biliyoruz. Siz galiba Peygamberi Osmanlı Padişahlarıyla
karıştırıyorsunuz. Peygamberin eşleri Maria’dan başka hepsi Müslüman kadın ve
kızlardandı. Bu gerekçeniz tutmaz var mı? Var mı, başka gerekçeniz onu alayım?
“Efendim büyük şehirlerde umumi WC’lerde
Kadın-Erkek yazar, Kadınlarınkine kız çocuklarının da girmesi misali bu ayetin
Hükmüne de, onun gibi Kız çocuklarına da kapsıyor.” Diye işte ilginç bir gerekçeleri
daha...
Görüyor musunuz?
Bunlar, Atalarının dininde ısrar etmek için
benzetmeleri tuvalet seviyesine kadar indirmekten çekinmezler.
Aslında bununla “Haşa Allah anlatmayı becermemiş,
biz konuya açıklık getiriyoruz” demeye getiriyorlar.
Bu ayet-i kerimeye muhatap olanlar dışarı
çıkarlarken “dış kıyafetlerini giymeleri emredilmiştir.” Dış kıyafetten kasıt
yaşanılan toplumun evli kadınlarının ekseriyetinin dışarıda giydiği kıyafettir.
Genç kızlar, bu ayet-i kerime ile evlilere nazaran giyimlerinde daha bir özgür
bırakılmışlardır.
Dışarıda sokakta topluma baktığımızda kimin kadın,
kimin dul, kimin genç kız olduğu bilinmesi evlenecek olanlar için de çok
önemlidir. Bu yüzden kim ne derse desin, Allah genç kızları giyim kuşamlarında
evleninceye kadar daha bir özgür bırakmıştır. Kuşkusuz bunda bir hikmet vardır.
Ancak günümüzde İslam adına yediden yetmiş yediye
kadar kromozomları XX olanların tümü aynı kalıbın içine sokulmuştur. Öyle ki,
çarşı-pazarda, düğünde-seyranda anneler kızlarından daha bir alımlı ve güzel
görünme yarışına girdiklerinden olsa gerek, düğün, sünnet ve nişan gibi
toplumsal buluşmalarda, genç erkekler evlilik teklifleri çoğunlukla genç
kızlara değil de yanlışlıkla annelerine yapmışlardır. Bu tip durumlardan
rahatsız olan kocalar/babalar da haramlık-selamlık kültürünü topluma
yerleştirme/benimsetme çabasının içine girmişlerdir.
Bir toplumda evde kalmış bir tek kızın bulunması
dahi eğer o toplumun üzerine gökten taşlar yağmasına sebep olmuyorsa Wallahi`de
Billahi`de ben bu duruma şaşarım...
Nur-31:“Mü`min kadınlara da söyle: "Gözlerini
kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak
kendiliğinden görüneni hariç. Başörtülerini, yakalarının üstüne koysunlar.
Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da
kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin
oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya
da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan hizmetçilerden
ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına
göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar.
Hep birlikte Allah`a tevbe edin ey mü`minler, umulur ki felah bulursunuz."
Evet, bu ayetin muhatabı kim diye sorsam ayetin
girişinden anlaşıldığı gibi “Mü`min kadınlar” peki bu “Mü`min kadınlar” kızları
ve kız çocuklarını kapsıyor mu? Bunu öğrenmek için alame ve filozof olmaya
gerek yoktur. Bu Süslerini gösterme izni önce kiminle başlıyor. Eğer Mü`min kadınlardan;
kasıt kızlar ve kız çocukları olsaydı. “Süslerini göstermede ilk sırada baba
kelimesi ile başlaması gerekmez miydi?. Ama ayet-i kerime de görüldüğü gibi
“Süslerini, kendi kocalarından…” sözüyle başlamaktadır ki bu ayetin muhatabının
apaçık “evli mü’min kadınlar” olduğu konusunda şüphe bırakmamaktadır.
Görüldüğü gibi iki ayet-i kerimenin muhatabı Evli
mümin kadınlar olduğu apaçık ortadayken, bunu ana sınıftaki kız çocuklarına
kadar indirgeyenler Allah’a apaçık iftira atmışlardır.
Kuşkusuz herkes çocuğunu istediği doğrultuda
eğitebilmeli ve giydirmelidir. Ve buna kimsenin karışma hakkı da olmamalıdır.
Ama bu dinin emridir derseniz ve başkalarına da dayatmak için Allah`a
Peygambere iftira atarsanız işte bu noktada hop derim. Şimdi bana hop demek için
kitaba bir sürü takla attıracaklarını da biliyorum. Ama doğrusu taklalarını da
seviyorum…
İyi ki Allah’ın kitabı var.
Nur süresinin-31.Ayetindeki final cümle ile
yazımızı bitirelim. “Hep birlikte Allah`a tevbe edin ey mü`minler, umulur ki
felah bulursunuz”
Selametle
Mahmut Semen
11 Şubat 2013
Kızıltepe