Son dönemlerde Meal fetvacılığı aldı başını gidiyor. Öncelikle meal konusunun aydınlatılması gerekmektedir. Meal Tercümeye alternatif olarak birebir çevrilemeyen bir metnin çevirilen dile yaklaşık olarak çevirilmesi için kullanılır. Meal yazarları, tercümedeki birebir metne değişik zorluklar/zorunluluklar sebebiyle (bunlar çevirilen dille ilgili anlam daralmaları eş-zıt anlamlı sözcükler vs.olabilir) metni tam olarak çeviremez ve kendi anlayışları bilgisi ve kişisel görüşleri çerçevesinde mealler yazabilmektedirler. Bu da bazı konularda sıkıntılara sebep olabilmekte ve dine saptırmalar koyabilmekteler. Bu yüzden meal alırken veya okurken okuduğumuz meal sahibini de iyi tanımamız gerekebilmektedir.
Kur’an-ı Kerimin tam anlamda çevirisi mümkün olamamaktadır. Bunun sebebi Kuranın Arapça bir kitap olarak indirilmiş ve içerisinde edebi sanatların, nazil olduğu zamanda kullanılan günümüzde kullanılmayan veya anlam daralmasına veya genişlemesine uğrayan kelimelerin olması, Arap deyimlerini, atasözlerini ihtiva etmesi ve bunların Mealciler tarafından hepsinin eksiksiz bilinememesi. Soyut kavramlardan bahsetmesi gibi sebepler sayılabilir. Elimizde bulunan mealler Kur’anı tam olarak yansıtmasa da onu anlama yolunda bizim için bir başlangıç olurlar. Allah (cc) Kur’anda “Muhakkak Biz onu akledesiniz diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik” (Yusuf 2) buyurduğu gibi Kuranın Arapça indirildiğini bildiren başka ayetler de vardır Bknz; Rad 37, Nahl 103, Taha 113, Şuara 195, Zümer 28, Füssilet 44 …
Yukarıda Kur’anın Arapçadan diğer dillere tam tercümesinin mümkün olamadığını söylememin sebebi Kur’anın anlaşılamayan, karma karışık bir kitap olmasından değil aksine mütercimlerin/mealcilerin kendi görüşlerini meal içerisinde okuyucuya dikte etmesinin gözden kaçırılmaması gerektiğini vurgulamak ve daha dikkatli olmamız gerektiği içindi. Maalesef tarihte kuran ayetlerini kendi heva ve heveslerine göre yorumlayanlar çokça gelip geçmiştir. Müslüman kişinin dikkatli ve uyanık olması şarttır. Şayet anlamadığı bir konu varsa ilim ehlinden sorması gerekmektedir. Nitekim Yüce rabbimiz Mealen “…Eğer bilmiyorsanız, o halde düşünenlere/bilenlere sorun.” (Enbiya 7) buyurmuştur. Ayrıca “De ki: 'Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, sağduyu sahipleri öğüt alırlar.” (Zümer 9) buyurmaktadır.
Yukarıdaki izahları yaptıktan sonra asıl konumuza gelelim. Mahmut SEMEN’in arsiv adresinde son yazmış olduğu "Mü’minlerin Kızları" başlıklı yazısı ile ilgili bazı konulara açıklık getirmek istiyorum. Öncelikle Mahmut bey yazısına uydurma bir hadis ile başlamış sözde Anadolu İmam Hatip Lisesi öğretmenlerinden birisi öğrencilerden birisine söylemiş, bu konuda böyle bir hadisin varlığını bende görmedim. Araştırılmaya muhtaç bir konu olarak görüyorum şimdilik. Gelgelim Mahmut bey yazısının daha ilk satırlarında “Hiç kimsenin “Allah anlatamadı ben size daha güzel anlatırım” demesi yakışık olmadığı gibi kanaatimce cüret de etmemesi gerekir. Ama günümüzde bu cüretin hadi hesabı yoktur. Bu cüretlerini de hadis üsülu, tefsir üsülu isimleri adı altında insanlara yutturmaya çalışmaktadırlar.” Demekte ve kendisi bunu yazdıktan hemen sonra bir ayetten kendi anladığı hükmü hemen dikte etmeye çalışmış ve kendi deyimiyle hadsizlik yapmıştır. Gelgelim Tefsir ve Hadisler kimsenin heva ve heveslerine göre yazılmaz bunların belirli ilimleri o ilimlerin de yararlandıkları başka ilimler vardır ve belirli sistemler çerçevesinde yazılırlar bu da Kuranın daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmak için yapılır yoksa hiçbir tefsir yazarının Kuranı benim anladığım gibi anlayın gibi bir derdi yoktur olmamıştır.
Yine yazısında “Bu üsül müsül meselesi insanların Allah’ın ayetleri üzerinde düşünmelerini engellediği gibi zamanla toplumsal akıl kilitlenmelerine de yol açmaktadır. Allah’ın kitabında sık sık “Akletmiyor musunuz? Düşünmüyor musunuz?” uyarılarına rağmen ne yazık ki, hiç düşünmeyen atalarının dinine sıkı sıkıya sarılan bir İslam toplumu ile karşı karşıyayız ve büyük ekseriyeti Kur’an’ın deyimiyle “Kitap Yüklü Eşekler” den bir farkları kalmamış ve de yoktur da.” Satırlarına yer veren Mahmut SEMEN bu Usûl dediği şeyin aslında bir düşünme ve akletme sanatı olduğunu bilmediği aşikardır. Kaldı ki Kitap yüklü eşekler tabiri ‘Bildiği ile amel etmeyen ve Allahın Farz kıldıklarını inkar edenler’ için kullandığını bilmesi gerekirdi. Kaldı ki burada Selef alimleri veya onların takipçileri için kullanmıştır. Selef alimleri ise Hz.Muhammed (s.a.v.)’in Kuranı yaşamasını örnek almış ve yaşamaya çalışmış insanlardır. Onlar Hz.Muhammed (s.a.v.)’den gelen en küçük bir haberi dahi değerli saymış ve kitaplarına almışlardır. Lakin Mahmut bey bu kitapları 1.elden okumadığı için o kitaplarda hadislere şerhler düşüldüğünü haberlerinin ne kadar doğru veya zayıf olduğunu da yazdıklarını bilmemektedir. Bu alimler hayatlarını Kur’ana ve Kur’anı yaşamaya adamış kişilerdir. Kaldı ki Kendisine sormak isterim siz Mahmut bey Kuranın kaçta kaçını yaşıyorsunuz. Ya da şöyle mi sormam lazım bildiklerinizin kaçta kaçını yaşıyorsunuz, onlarla amel ediyorsunuz kendi tabirinizin size dönmesinden korkmuyor musunuz?
Şimdi Mahmut beyin asıl konusuna geldik. Mahmut bey yazısında Allahın Ahzap süresinin 59. Ayetini yorumlama şekline ayetin Arapçası ve mealini aşağıya yazıyorum.
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَٓاءِ الْمُؤْمِن۪ينَ يُدْن۪ينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَاب۪يبِهِنَّۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً
“Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve inananların kadınlarına (bayanlarına) söyle: örtülerini üstlerine salsınlar; onların tanınıp incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Ahzab 59)
Sayın yazarımız burada peygamberin eşlerinin, kızlarının ve müminlerin evli kadınlarının anıldığını ve genç kızlarının anılmadığını söylemiş ve utanmadan bu bekar kızların örtünmesinin farz olmadığını da eklemiştir. Kendi yazısında aynen şu ifadelere yer verilmektedir. “Bu yüzden kim ne derse desin, Allah genç kızları giyim kuşamlarında evleninceye kadar daha bir özgür bırakmıştır.” Burada kasıt farz olmadığını vurgulamak değil de nedir. Kaldı ki aynı şeyi nur süresinin 31. Ayeti için de yapmıştır. Bunu yaparken de tek delili elindeki meal ve kendi hevasından/nefsinden söylediklerinden başka bir şey değildir.
Yazımın başında da belirtmiş olduğum gibi Kuran Arapça olarak indirilmiş bir kitaptır. Ve bunu Kur’anın kendisi de söylemektedir. Kur’an indiği devirin diliyle inmiş ve o günkü en cahil adam bile onu rahatlıkla anlayabilmiştir. Fakat diller de zaman ve mekan içerisinde farklılaşmaya başladıktan sonra bazı kelimeler kullanılmamaya/farklılaşmaya başlanmış ve Kuranın anlaşılması hususu tefsirciler tarafından yürütülmeye başlanmıştır. Yine söylüyorum bu kuranın karmaşıklığından değil zaruretten doğan bir ilim dalıdır. Nitekim Kuranın ilk tefsirini (Müminlerin anlamadıkları yerleri sormaları üzerine) peygamberimiz yapmıştır.
Konumuza geri dönelim. Ayete baktığımız zaman 3 muhatapla karşılaşıyoruz birincisi peygamberin zevceleri ve kızlarıdır ki bunun sebebi kendisinin örnek şahsiyet olması gerektiğinden emrin ilk uygulayıcısı olması gerektiği konusu vardır. Şimdi bu iki gurubu inceleyim. Ayet Medine’de inmiştir Medine döneminde peygamberin bütün kızları ya evli ya da vefat etmiş durumdadırlar. Emir yaşayanlaradır. Evli olan bir insanın aynı zamanda bekar/genç kız olduğu savunulamaz. Yani peygamberin kızlarına hitap gelmesi onların önemlerinin örnekliklerinin ön planda olması açısındandır. (Merak edenler Peygamberin hayatını herhangi bir eserden okuyabilirler Medine dönemini incelesinler bakalım peygamberin evlenmemiş nikah kıyılmamış bir tane kızı var mıdır o dönemde, ayet Hz.Peygamberin Zeynep validemizle evlendiği sene indiği sahih rivayetlerle bellidir bu da hicri 4.seneye tekabül eder)
Ve 3.Muhatap Müminlerin kadınları (bayanları) aslında Arapçası NİSAİL MÜ’MİNİNE - - وَنِسَٓاءِ الْمُؤْمِن۪ينَ- Burada kullanılan kelimenin NİSA olması bu 3.Muhatabın müminlerin eşleri değilde müminlerin kadınları (bayanları) yani kendi himayesindeki varsa Eşi, Kızı, Annesi, Nenesi, Cariyesi, vs. artık himayesindeki tüm kadınlar. Aslında kadın lafzı bu kelimenin tercümesinde dar kalmaktadır ve tam anlamıyla karşılayamamaktadır. Nisa kelimesi Arapça Lügatlarda İnsan cinsinden erkeğin dişisi; İnsan cinsinden Erkeğin erişkin dişisi (Müncidil kebir Nisa Mad.) anlamlarına gelmektedir. Gel gelelim ki kuranda başka bir ayette şu şekildedir.
للرجال نصيبٌٌ مما ترك الوالدان والأقربون وللنساء نصيب مما ترك الوالدان والأقربون مما قل منه أو كثر نصيباً مفروضاً
Anne ve baba ile akrabaların bıraktıklarından erkekler için bir hisse vardır; anne ve baba ile akrabanın bıraktıklarından kadınlar (bayanlar) için de bir hisse vardır. Bunun azından ve çoğundan farz kılınmış bir hisse vardır.(Nisa 7)
Şimdi kalkıp burada bekar/genç kızlara miras yoktur diyebilir misiniz. Konumuz tabiî ki miras değil. NİSA kelimesinin kullanımı kuranda pek çok örnekte İNSANIN DİŞİSİ anlamında kullanılmıştır genel kabul budur Araplar bu şekilde kullanırlar ve Kur’an Arapçadır. İsteyenler bakabilirler birkaç ayet numarası vereyim. (Bakara 49, Bakara 222, Ali İmran 12, Ali İmran 42 vb. Kuranda toplam 122 ayette geçmektedir.)
Aynı süreç nur suresinin 31. Ayeti içinde geçerlidir. Bu ayette de sadece dişiler için kullanılan bir isim kullanılmıştır – لِلْمُؤْمِنَاتِ- burada da evli veya bekar fark etmez muhatap yine bütün kadınlar/bayanlardır.
Aslında kendisinin Nur süresinin 31. Ayeti ve Ahzap süresinin 59. Ayeti ile ilgili görüşlerini yine kendisinin yazmış olduğu Ayşe Apo isimli eserinde açıkça dile getirmektedir. Dileyen kitabı temin edip okuyabilir. Hatta görüşlerine katılabilir de kimseye zorla öyle veya böyle düşünün demek haddimiz değildir. Herkesin aklı var ve düşünme yetisine sahiptir.
Benim burada asıl anlamadığım şey Mahmut SEMENİN yazının başında Hiç kimsenin “ “Allah anlatamadı ben size daha güzel anlatırım” demesi yakışık olmadığı gibi kanaatimce cüret de etmemesi gerekir.” Demesine rağmen bu hatayı göz göre göre kendisinin yapması ve daha önce belirtilmiş olan hükümleri savunanları ateşli bir şekilde hakaretvâri bir şekilde eleştirmesidir. Kendisi herhalde Kur’anı iyice okumamış olmalı ki böyle bir tavır içerisindedir. Nitekim Kuranda “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir tarzda münakaşa ve mübahasede bulun. Şüphe yok ki Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir ve o, daha iyi bilir doğru yolu tutanları.” (Nahl 125) buyurulmuştur.
Selam ve dua ile….
Muhammed Ali ELALMIŞ.
Kızıltepe 12.02.2013