İlkin özgürlük diye her aklına eseni yapan o reklamlardaki özgür kız imajını yıllarca kazıdılar kafamıza. Verilen mesaj açık, özgür olmak istiyorsan canın neyi istiyorsa onu yapacaksın, nereye gitmek istiyorsan oraya gidecek, canın neyi çekiyorsa yiyecek ve gerekirse isyan edeceksin. Ana – Baba, amca, kardeş, yeğen, hala, dayı, teyze yani kısaca aile kısıtlayıcı kişilerdir onları boş ver vur kendini dağlara, şehirlere, diskolara, barlara, pavyonlara… Kaldır müziğin sesini, elinde hep son model bir cep telefonu, kolunda daima şık bir saat olmalı, haaa çantan, ayakkabın ve kemerin aynı renklerde olmalı. Bir saat reklamında gördüğüm dehşet kelimeler aynen şu şekilde “Annen-Baban, Arkadaşların senin kim olduğunu göstermez, senin kim olduğunu kolundaki saat gösterir, özgür ol”.
Peki, bu gerçekten özgür olmak mıdır? Yani gerçekten özgür olmak böyle bir şey midir? Yerli ve yabancı Dizi, Sinema Filmlerinde özgür gençler, kızlı-erkekli gösterilmekte ve insanlar bu filmlerdeki karakterlere teşvik edilmektedir. Giyim tarzları karakterlerin kullandıkları eşyalar adeta bir özgürlük nişanesi olarak insanlar tarafından giyilmekte, takılmakta ve talep edilmektedir. Hatırlarsınız Sıla küpesi, Bihter bilekliği, Behlül gömleği vs…
Yönetim sistemleri ise aynı şekilde Sosyal devlet anlayışı, Demokrasi, Bireysel özgürlükler, Monarşiler ve daha nice sistemler hep insanları özgürleştirmek adına yapıldığı iddia edilen sistemler değil midir? Materyalist sistem de ise zenginler zenginleştikçe zenginleşir diğerleri ise fukaralığın dibine vurular. Aslında zengin adam da özgür değildir, artık paranın/maddenin KÖLESİ olmuştur, Fakirler ise onun… Bu güne kadar hangi yönetim sistemi insanlara özgürlük verebilmiştir ki?
Son yüzyılda ise bambaşka bir özgürlük anlayışı çıktı Kadının özgürlüğü, erkek baskısından kurtulması gereken kadınlar(!) ve atılan sloganlar “kadını özgür olmayan bir millet özgür olamaz”… Aslında yapılan şey bir kişinin KÖLELİĞİNDEN(!) kurtarılan kadını toplumun zevk ve arzuların KÖLESİ yapmaktan başka bir şey değildir.
Herkes her şey özgür olmak istiyor ama nasıl özgürleşeceklerini bilememenin verdiği kaygıyla kendilerince/akıllarınca bu KÖLELİĞE(!) bir son verme hevesindeler. Sayfalarca kitaplar, dergiler, mecmualar, yazılıp çizilen karikatürler, televizyon programlarında hararetli tartışmalar hepsi bu özgürlük içindir. Ama kimse bir diğerinin özgürlük anlayışını benimsemez, hep eksik görür ve tartışmalar, yazışmalar çizişmeler hep sonuçsuz kalır ve insanlar hala KÖLEDİR(!)
Tarih hep bu uğurda yaşanılan savaşları anlatır. Efsaneler dillerden dillere dolaşır. Ama onlarda da özgürlüğe ulaşanların sayısı az ve sınırlıdır. Aslında bizim çözmeye çalıştığımız şey başından beri yanlıştır. İnsan kendi özgürlüğü için hep başkalarının özgürlüğünü kısıtlar ve bunun adına özgürleşme der. Başkalarının özgürlüğünü kısıtladığın zaman aslında ne sen ne de o başkaları özgür olamazsınız.
Özgürleşeceğim adı altında kendine prangalar vuran/vurduran insan nasıl özgürleşebilir ki?
Ben özgürüm dedikten sonra başkalarının istekleri doğrultusunda hareket etmek “şunu yaparsam insanlar ne der”, “şöyle dersem falanca beni sever mi”, “şunu giyersem filanca beni beğenir mi?”, “Şu işi yaptığım zaman şunun gözünden düşer miyim?”, “Şu dilde konuşursam ne kadar beğeni alırım”, “Sesimi beğenirler mi?”, “paramı nasıl koruyabilirim”, “her kesin gözü benim malımda mülkümde”, kaygıları ile ne kadar ÖZGÜRSÜNÜZ?
Özgürlük adı altında aslında başkalarına veya sistemlere KÖLE olmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Veya kendi ürettiğimiz sistemlere kendimizi KÖLE ediyoruz.
Durun bir dakika hemen paniğe kapılmayın. ÖZGÜRLÜK denince insanın ruhunun özgür olması anlaşılmadıkça özgürleşemeyiz. ÖZGÜR olan ruh olmalı beden değil. Eğeler ruhunuz özgürse bedeniniz de özgür olur. Dış kaygılardan uzaklaşıp kendinizi birilerine beğendirmekten, maddeye bağlanmaktan vazgeçtiğiniz gün özgür olursunuz.
Allah (cc)ı yaratıcı olarak kabul etmeyenler onu inkar edenler ve onun yanında başka ilahlara inananlar, ayrıca evrime inananlar bundan sonrasını okumasın lütfen. Onları kendi maymun ataları ile baş başa bırakıyorum maymunlara özgürlüğü sorup öğrensinler maymunlar bile onlardan daha özgürdür aslında…
Her Müslüman’ın, Hristiyan’ın, Yahudi’nin ve diğer kutsal dinlerin mensupları bilir ki bir yaratıcı vardır. Şimdi bu yaratıcı tıpkı bir makine mühendisinin kendi yaptığı makinenin neye ihtiyacı olduğunu, neresinde hangi parçanın olduğunu ve bu parçaların işlevlerini bilmesinden daha fazla bizlerin nasıl yaratıldığımızı ve neye ihtiyacımız olduğunu bilen tek varlık elbette ki bizleri yaratan İslama göre Allah, Yahudilere göre Yahova, Hristiyanlara göre Baba Tanrıdan başkası değildir.
Tevratta insanın yaratılışı şu şekilde geçer; “Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu…” (Yaratılış, Dünyanın yaratılışı, 26)
İncilde ise şu şekildedir; “ RAB Tanrı Adem'i topraktan Yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu.”(Yaratılış 2:7)
Kuranda ise şöyle bir ifade kullanılır; “ Gerçekten biz insanı, kuru bir çamurdan, şekil verilmiş bir balçıktan yarattık” (Hicr 26)
Bütün beşeri ideolojilerin çöktüğü kendi içerisinde çelişkilerle dolu olduğu halde bize özgürlük vermesini bekleyemeyiz diğer kutsal kitapların dahi değiştirilip içerisinde çelişkiler konulduğu göz önünde bulundurulursa konumuza Kur’an’la devam edeceğiz.(1)
Bizi yaratan bizi bizden iyi bilir diyor ve ona soruyoruz. Ya Rabbi bizi niye yarattın? Cevap hemen gelir, Zariyat süresinin 56. Ayetinde Allah insanlara ve cinlere hitaben; “Ben İnsanları ve Cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”.
Şimdi özgürlük kavramımıza geri dönebiliriz. Bizi kendisine kulluk etmemiz için yaratan Allah, bize bu dünyada tam özgürlük vermeyeceğini ve bu dünyanın bir imtihan yeri olduğunu da kur’anda bize bildiriyor, tâki tam bir özgürlük için sonsuz olan Ahiret yurdunu işaret ediyor ve diyor ki; “Doğrusu biz, yeryüzündekileri bu dünyaya birer süs olarak yarattık, içlerinden hangilerinin daha iyi davranışlar ortaya koyacağını imtihan edelim diye.” (Kehf 7) ve “Allaha ve Rasulüne inanacak ve Allah yolunda malınızla, canınızla cihad edeceksiniz. Eğer bilirseniz. Bu sizin için daha hayırlıdır. Sizin kusurlarınızı bağışlayacak ve sizi altlarından ırmakların çağıldadığı cennetlere ve Adn cennetlerindeki muteşem mekanlara yerleştirecektir. İşte budur en büyük başarı.” (Saff 11-12)
İnsanoğlu doğuştan KÖLEDİR. İnsan yaratılış itibarı ile fıtratında psikolojisinde kendinden daha güçlü, bilgili, her istediğinde sığınabileceği bir kuvvete boyun eğmek ister. Bu fıtratta olan insan kimi zaman bu gücü/kuvveti yanlış çevrelerde arar ve seçer ve aslında kendisinden farkı olmayan hatta kendisinden daha güçsüz ne faydası ne zararı olabilen şeylere tapar/KÖLE olur. Tarih bu örnekler ile doludur. Nuh (as)’ın kavmi Salih (as)ın kavmi, İbrahim (as)’ın kavmi ve daha nice kavimler RAB/SAHİB olarak Allah dışındaki varlıklara/ideolojilere, kavramlara secde etmiş ve bu peygamberlerin kendilerine sunduğu ÖZGÜRLÜĞÜ anlamamış ve hatta küçümsemişlerdir. Aslında bu Elçiler Allahın insanlara özgürlük anahtarını ALTIN TEPSİDE sunduğunu ve hem bu dünyada hem de sonsuz Ahiret yurdunda ÖZGÜR olabileceklerini insanlara anlatmaya çalışmışlardır. Asıl özgürlük kime köle olacağınızı bilmeniz ile başlar. Siz bu kölelikten, başkalarına, ideolojilere veya mala-mülke/paraya KÖLELİK yapmakla kurtulamazsınız. Bunu sizi yaratan söylüyor ben değil.
ÖZGÜRLÜĞÜN ANAHTARI KİME KÖLELİK (KULLUK) YAPACAĞINI BİLMEKTEN GEÇER.
Şimdi her şeyin sahibi, yaratıcısı, efendisi tek olan Allaha mı Kölelik yapmak daha iyidir yoksa çakma ilahlara mı? Yarın başına ne geleceğinin kaygısı ile yaşamak mı? Yoksa Allaha güvenerek yaşamak mı? Hangi çakalın, Kurdun nereden gelip sizi ısıracağını bekleyerek mi geçsin ömrünüz yoksa Allaha dayanıp tevekkül ederek mi? Nefsinizin sizi götürmek istediği geçici zevklerin mi peşinde koşacaksınız, yoksa Allahın sonsuz nimetlerinden mi faydalanmak isteyeceksiniz?
Asıl ÖZGÜRLÜK gerçek KÖLELİK (KULLUK)ile başlar.
Kelime-i tevhid’e baktığımız zaman LA İLAHE ile başladığını görürüz. Yani YOKTUR HİÇBİR İLAH demektir. Büyük bir reddiyedir aslında LA İLAHE. Bütün kendini Rab/Sahip olarak görenleri red etmedir. Bütün kaygılardan kurtulmadır. Sinire strese büyük bir LA/HAYIR çekmedir. Maddeye, maddeciliğe Nefse ve bütün bunlara büyük bir başkaldırıdır. Ve İlla Allah demekle Mutluluğun yolunu seçmedir. Gerçeği bulmadır. Sakinleşme, huzur bulmadır. ÖZGÜRLEŞMEDİR.
Şimdi bizi bizden iyi bilen yüce yaratıcının bizim için hazırladığı ve “İşte bu kitap, içinde hiçbir şüphe yoktur, Takva sahipleri için bir yol göstericidir” (Bakara 2) ile başlayan KULLANMA KLAVUZUMUZU bir kenara atıp sahte-uydurma ÖZGÜRLÜK masallarını mı dinleyeceğiz/okuyacağız? Ufacık bir makine bile kullanma talimatına uygun kullanılmadığı takdirde nasıl hasara uğruyor sorun veriyorsa, insan da kullanım kılavuzunda yazıldığı gibi yaşamazsa mutsuz olur, geçici mutluluklara sakın aldanmayın. Onlar sadece anlık ve günlük olarak gerçekleşir genelde arkalarında onarılmaz hasarlar bırakırlar. Eğer bu kitaba uyarsak ne ırk ne soy ne dil ne milliyet ne renk ne de başka bir ayırımcılık kalmaz, herkes her şey gerçek özgürlüğüne kavuşur.
HAYDİ ÖZGÜRLEŞMEYE, HEP BERABER ALLAH (cc)’A GERÇEK BİRER KUL/KÖLE OLMAYA VAR MISINIZ?
Muhammed Ali ELALMIŞ
10 Mart 2013
Kızıltepe
--
Dip Notlar:
1. Yahudiler Tanrılarının insanı kendi suretinde yarattığını düşünerek yanılgıya düşmüşlerdir. Hristiyanlar ise sonradan İsa (as)’ın Tanrılarının oğlu olduğuna ve onunda Rab olduğuna inanmışlardır. Böylelikle her iki din mensubu da kendi dinlerini bozmuş ve kendi yazdıklarını Allahın vahyine karıştırmış ve bunu da kutsal vahy diye mensuplarına sunmuşlardır. Onların bu durumlarına karşılık Kuran da Allah (cc) şöyle buyurmuştur. “De ki: O Allahtır, Birdir. Her şeyin kendisine muhtaç olduğu kendisinin ise hiçbir şeye muhtaç olmadığı sameddir. Doğurmamış (Kendisinden başka bir ilah zuhur etmemiş) ve doğmamıştır (kendisi de başka bir ilahtan zuhur etmemiştir). Hiçbir kimse ona denk (benzer) değildir. (İhlas 1-4) ve başka bir ayette ise şöyle der. “Gökleri ve yeri var eden o dur. Size kendi cinsinizden eşler armağan eden ve hayvanları çifter çifter yaratan; böylece sizi bunun içinde üretip, çoğaltan o dur. Hiçbir şey ona benzemez. O İşiten ve Bilendir.” (Şura 11)
Ve yine Yahudiler kendi Tevratlarında peygamberlerine olmadık iftiralar atmışlardır. Onlardan Yakup (as)’ın kızına iftira atılmış (Yaratılış 34:1), yine Yakub (as)’ı haşa Tanrı ile güreştirip tanrının bu güreşte yenildiğini (Yaratılış 32:22) yazmış ve Lut (as)’ kendi kızları ile haşa zina ettiğini (Yaratılış 19:30) yazmışlar ve daha nice cinsel sapıklıklar ve saçmalıklar… Bunlar sadece 3 tanesi. Hristiyanlar ise İsa (as)’ın haşa Allah (cc)’ın oğlu olduğu iddiasına varmış onu Rab/İlah ilan etmişlerdir. İncillerinde (çünkü şu an 4 adet İncil var Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncilleri) bir sürü çelişki göze çarpmaktadır. Hz.İsa (as)dan sonra yazıldığı ve gerçek incille hiçbir alakaları olmadığı 4 adet İncil olmasından da anlaşılmaktadır. M.S.325 de İznik ve 381 de İstanbul konsüllerinde binlerce İncil arasında seçtiklerini bilmeyen yok galiba bunun neresi kutsal olur şimdi gerçek İncil neden saklanıyor, İncil vahiy mi yoksa bir biyografi kitabı mı?…
Gelgelelim Tevrat ve incilin bu kadar bozulmasına karşın Kur’an Hz.Muhammed (s.a.v.)’e indiği gibi günümüze ulaşmıştır. Allah bununla ilgili Kur’an’da şöyle buyurur “Şunu iyi bilin ki, bu zikri (Kur’anı) biz indiren biziz, ve onu koruyacak olan da elbette yine biziz.” (Hicr 9) ve diğer kitapların insanların değiştirildiğini de yine Allah (cc) Kur’anda İsrailoğullarından bahsederken bize bildiriyor “ Kitabı kendi elleriyle yazıp da, onunla basit çıkarlar elde etmek için, bunlar Allah’tan gelmiştir diyenlerin vay hallerine Ellerinin yazdığından ötürü vay haline onların ve o kazandıklarından dolayı vay haline onların” (Bakara 79) her şey apaçık ortadadır.