Gola Reqo
“Zergan Deresi Islahı” projesinin, Belediye başkan vekili, Sayın Şerife ALP’ın basın aracılığıyla kamuoyuyla paylaşması üzerinden yaklaşık bir haftalık süre geçmiş bulunuyor. Gerçi o zamanda “Zergan Projesi Büyülerken üzecekte!” diyerek projenin üzecek kısmına dikkat çekmiştim. Ancak o dikkat çekme biraz sönük kalmıştı. Bu yüzden kendimce projenin “üzecek”kısmı için ayrı bir yazı kaleme almaya karar vermiştim.
Bu, işte o yazı!
Bu yazımda projenin bütün insanları büyüleyen taraflarına bakmayacağım. O kısımlar için söylenecek söz yok sanırım. Ama bizi üzen tarafı için kanımca söylenecek çok söz var.“Söylenecek söz yok” diyenler içinde; “En azından benim söyleyeceklerim var” diye bu yazıyı kaleme almaya karar verdim.
Zergan deresi, şehir içinde aktığı güzergâh boyunca, kimi zaman coşkun akmış kimi zamanda dinlenmek istercesine yayıldıkça yayılmış geniş göller ve çevlikler oluşturmuştur. Bu göller; GolaReqo, GolaKendal, GolaŞarte, GolaCinna, GolaAbdi, GolaPire, vs. Bu göllerde sakinleşerek ve durulandıktan sonra dur durak bilmeyen Şatul Arap’a kadar sürecek yolculuğuna tarih boyunca kesintisiz (son 15 yılı saymazsak) devam etmiştir.
GolaReqo Zergan üzerindeki yüzlerce gölün kendisinde sembolleştiği bir isimdir. Şimdi ki proje ile Zergan deresi maksimum 25 metre genişlikte bir kanal içine hapsedilecek. Şehir boyunca iki kıyısı beton duvarlarla örülerek normal bir sulama kanalı görünümüne kavuşturulacaktır. Bu 25 metre mesafede ki karşılıklı iki beton duvarın dışında kalan göller ve çevlikler dolgu malzemesi ile doldurularak yürüyüş ve park haline getirilecektir. Kısacası Zergan’dan geriye hiçbir şey kalmayacaktır. Göller isimleriyle beraber tarih olacaklardır. Doğrusunu isterseniz bu içime sinmiyor.O kaybolacak isimler basit birer isimden ibaret değildirler. İsimlerin neden çok önemli olduğunu kısaca anlatmak istiyorum.
***
Allah bir şeyi dilemek istediği zaman “OL” der oda oluverir.
İnsandan çok önce yaratılan Melekler ve Cinler yaptıkları hizmetlerden dolayı Allah’ın katında birçok kazanım ve makamlar kazanmış, bunun neticesinde şeref türbinleri onlara tahsis edilmiştir.
Bir gün, Cinler ve Melekler Allah’ın çok özenle kâinatı ve dünyayı yaratmasına ve donatmasına şahit olurlar. Çok merak ederler, ama sormaya cesaret edemezler.
İkinci (2 günde) günün sonunda yüce Allah kâinatı ve dünyayı yaratır. Kâinatı yedi tabaka olarak yaratan Allah Dünyaya en yakın tabakayı ışıklarla donatmış, süslemiştir. Bu en yakın tabakadaki kimi yıldızların ışıkları hala dünyaya erişmemişken, kimilerinkinde 50.000 ışık yılı önceki ışıkları bize yeni yeni ulaşabilmektedir.
Dünya üzerinde yaratığı ve yaratacağı tüm canlılar için, dört (4) günde yeterince rızıklar yaratılmıştır. Bu çalışma ile birlikte altıncı günün sonunda Yer gök ve bunların arasındakilerin tümünün rızıkları taksim edilmiş, yaratılmıştır.
Kâinatı iki günde yaratan Allah, rızıklar için dört (4) gün ayırması çok dikkatte değer bir ayrıntıdır. Hele “OL” deyip oluvermek varken dört gün ayırması, dünyayı çok kıymetli ve değer vereceği birileri için yaratığı anlamına geliyordu.
Bütün bu olup bitenleri şeref türbinlerinde seyreden Cinler ve Melekler, adeta meraktan çatlamışlardır. Allah’ın bir şeyi yaratmak istediğinde “OL” demesi ve bunun sonucunda hemen oluvermesini bildikleri için. Bu kadar özene bezene yaratılan kâinatın kimin için yaratıldığını çok merak etmişlerdi. İmrenmişler hata kıskanmaya başlamışlardı bile.
Cinler yaratılan rızıklara dayanarak yaratılanların kendilerine verilecek bir mükâfat olduğunu düşünmüşlerdir. Bu havaya kendilerini kaptırmışlardır hata bu yüzden meleklere caka bile atmışlar da denilebilir.
Ancak, Allah’ın çamura şekil vermesi dikkatlerini çekmiş ve artık meraktan çatlayacak noktayı geçtikleri için dayanamayıp, Allah’a ne yaptığını sormuşlar. Onlara;
“yeryüzünde bir insan yaratacağı” şeklinde kısa bir cevap verilmiştir. Dünyanın kendileri için yaratılmadığını anlayan Melekler ve Cinler ilk şoku yaşamışlar. Ve itiraz etmeye başlamışlar:
“Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.”demişler, Allah da;
“Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti. Biricik eserini tamamladığında ruhundan üfleyeceğini ve ona karşı eğilerek saygı göstermelerini emreder. Allah âdemi yaratır, ruhundan üfler ve tüm isimleri ona transfer eder. İtiraz hakkı olmayan melekler hemen secde ederler cinler de ancak şeref türbindeki iblis eğilmez. Kendisinin daha bilgili ve yüce olduğunu iddia eder. Bunun üzerine Allah meleklere ve cinlere bir takım isimler sorar cevap veremezler. Ve melekler
“Bize öğrettiğinden biz başka bir şey bilmeyiz.” derler. Allah aynı isimleri âdeme sormalarını ister. Âdem sorulan isimleri tıkır-tıkır sayarak cevap verir. Bunu üzerine Allah tekrardan “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” der.
Bu sınavı da kaybeden iblis, bu sefer ateşin, çamurdan daha kutsal ve değerli olduğunu ileri sürerek boyun eğmeyi tekrar reddetmiştir. Bunu üzerine O yüce makamda oturan İblise Allah çok kızmış ve “in oradan, defol” diye kovmuştur. Şeref türbininden kovulan, İblis son bir istekte bulunmuş. Din gününe kadar süre.. Allah bu süreyi kendisine verdiğini ifade etmiştir. Bunu üzerine kıskançlıktan çatlayan İblis Âdemin tüm soyunu saptırmak için, Hak yolunun üzerinde duracağını, sağlarından-sollarından yanaşacağını Allah’ın adına yemin eder. Allah, İblise gerçek müminlere bir zarar dokundurmayacağını hatırlatmıştır. Bunun üzerine
Allah Âdemin genetiğinden tüm ruhları çağırarak bunun önlemini peşinen almak için o meşhur sorusunu sormuştur:
“Elestü bi Rabbikum?” yani “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”
Kur’an-ı Kerim’in burada enteresan bir yazılım ve ifade tarzı vardır. Bütün ruhlar anadilleriyle bu soruya tasdik edici cevaplar vermişlerdir. Ancak, sesleri en gür çıkan gurubun cevabı Kur’an-ı Kerim’e girmeye hak kazanmıştır. Sesleri gür çıkmanın tek sebebi Hz. Âdemin saydığı; Coğrafik (Dağ, Ova, Dere, Irmak, Göl ve köy) isimlerinin kendi bölgelerinden olmasından kaynaklanmaktadır. Bu yüksek sesli cevap: “Bela” sözcüğüdür. Kalu: Dediler ki. Dediler ki den sonra Ruhların cevabı tırnak içerisinde ve kendi öz dilleriyle veriliyor. “Bela” Bu insanların Allah ile ilk konuşmasıdır. Bu bakımdan “Bela” kelimesi çok önemlidir.
Eğer diğer milletlerin sesleri daha yüksek çıkmış olsaydı. Kuşkusuz Ayet-i kerime de bu iki sözcük Kalu: “Yes”, Kalu: “Evet”, Kalu: “Neam” olacaktı. Ve en normali de Kur’an-ı kerim’in dili olan Arapçayla Kalu: “Neam” olarak ifade edilmesiydi. Ama yaratıcı bunu tercih etmemiştir. Ruhların verdikleri cevabı orijinal şekli ile kitabına aktarılmıştır.. Ruhlar dediler ki “Bela”. Bela:Kürtçede tasdik, onama, okeyleme, kabul etme manalarında kullanılır.
Bu cevabın Kürtçe olarak verilmiş olması atalarının dininde olanlar için kolay kolay kabul edilebilir bir durum değildir. Bu yüzden bu kelimenin Kürtçe olmadığını ispatlamak için her taraflarını yırtacaklarından eminim.
Ancak, benim asıl üzerinde durmak istediğin nokta Hz. Âdemin saydığı isimlerdir. Bu isimler ki, insanlık adına, şeytanlara, cinlere ve meleklere karşı zaferimizin (üstünlüğümüzün) simgesi ve gerekçesidir. Onların değiştirilmemesi ve kaybolmaması gerekir. Eğer Kürtler bütün kavimlerden daha yüksek bir sesle “Bela” demişlerse. Bunun sebebi Hz. Âdemin GolaReqo gibi Kürtler için önemli olan coğrafik yerlerin isimlerini zikretmiş olmasındandır. Bu yüzden GolaReqo İblisi tuş eden isimlerdendir…
Bu isimler yüzünden bozguna uğrayan iblis. Dostlarıyla insanlığa karşı açtığı bütün savaşlarda attığı ilk adım, her zaman isimleri değiştirmek olmuştur. Kürtlerin en büyük payı almalarının tek sebebi ruhlar âlemindeki gür “Bela” sesleri olmuştur. Bu “Bela”dan dolayıdır ki köyümün orijinal adı Adbulimam, Hocaköy olarak değiştirilmiştir.
Akparti hükümeti bu korkunç hatanın farkına varmış olacak ki, köy ve coğrafik isimlerin orijinal haliyle yeniden kullanılması için çaba sarf etmektedir. Bu da şeytan ve dostlarının kolay kolay kabul edebilecekleri bir durum değildir…
Bu yüzden Zergan’ın üzerindeki göllerin orijinal halleri ve isimleriyle korunması gerektiğine inanıyorum. O göller doldurup park yapılacaksa isimleri yine o göllerden alınsın istiyorum. Kıçını, şurasını burasını güzel salıyor/oynatıyor diye birilerinin isimleri verilemez. Verilmemelidir de… GolaReqo ancak “GolaReqo Parkı” olabilir. Ötesi şeytanın değirmenine su taşımaktır derim…
Şimdi 15 yıldır yağmur yağmıyor ve Zergan akmıyor diye, bu artık ilelebet öyle devam edip, sürecek anlamına gelmemelidir. Kuşkusuz bu Allah’ın bize verdiği bir cezadır. Ama bu ceza kıyamette kadar sürecekte değildir. En büyük nankörlüğü yapan İsrail oğullarının cezasını bile, Allah kırk yıl sonra kaldırmıştır. Bizim işlediğimiz suç her ne ise onların ki kadar ağır değildir. Aynı cezayı yemişsek bile şunun şurasında 20-25 yılımız kaldı.
1980 öncesi yaşayanlar Zergan’ın coşup taşınca, suyu Ulu camiye kadar geldiğini iyi bilirler. O zamanlarda şimdi ki kadar da Zergan etrafında yerleşim ve işgaller de yoktu, hata kuzey cephesinde hiç yerleşim yeri yoktu. Ama buna rağmen Dünaysır köprüsünün üzerinde yüklü bir bira kamyonunu alıp götürdüğünü herkes çok iyi bilmektedir. Şimdi ki işgal ve yerleşim dikkate alındığında aynı miktarda ki bir selin sınırları ipek yoluna ulaşması kaçınılmazdır.
Bize verilen cezanın bitiminden hemen sonra, Zergan eline süpürgesini alıp gelecektir. İşgalcilerin kim olduğu ya da hangi aşiretten olduğuna bakmadan, şehrin büyük bir kısmını da önüne katıp silip süpürecek, soluğunu tekrar Şatul Arap’ta alacaktır.
Bu vesileyle belediyenin yapacağı yıkım ve istimlâk çalışmaları için vatandaşların fazla aç gözlü davranmamaları kendilerin ve Kızıltepe’nin menfaatine olacaktır. Şunu iyi biliniz ki Zergan eline süpürgesini aldığında çoluk çocuğunuzun gözyaşına asla bakmayacak, her şeyinizi silip süpürecektir. Sizlerin onun çoluk çocuğunun gözyaşına (kaplumbağa) bakmadığınız gibi…
25 yıl fazla uzun bir süre değildir. Bu yüzden Zergan’ın göllerini birer doğal “Aspendos Antik Tiyatroya” dönüştürmek varken. Dolgu malzemesiyle doldurarak isimlerin dahi kaybolmasına sebep olmak doğru değil ve Hz. Âdemin elinde ki en büyük kozu almaktan başka bir şey değildir.
Zergan’ın dolgu malzemesi ile doldurulması, Hasankeyf’in ya da Zeugma’nın sular altında kalmasına benzemez. Zergan’a yapılan işlem onu resmen mezara gömmektir. Zergan mezara gömülüp üstü kapatılmadan dünya gözüyle son kez gidip bir bakmanızı tavsiye ediyorum.
Bize düşen apaçık bir uyarıdır.
Selametle
Mahmut Semen
Kızıltepe
16/10/2012
Yasal Uyarı
Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar.
Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.