Ta ki Ak Parti iktidarın "on bin fakir çocuğu özel okullarda okutma" projesini yargıya getirip iptal ettirene kadar. “Ya arkadaş sen eğitim sendikası isen, eğitimin kalitesinin yükseltilmesi için çaba sarf etmen gerekmiyor mu? On bin kişi az bunu iki, üç, dört, beş hata on katına yüz katına çıkar diye diretmen gerekiyorken, yok bilmem çocuklar “...etoşun” dershanelerine gidecekler diye ve gitmesinler diye siyasi parti (arka bahçesi) gibi hareket ederek o güzelim girişimin önünü Ergenekon yargısı ile kestiler, iptal ettirdiler.
Olan bizim fakir çocuklara oldu. İşte o gün Eğitim-Sen’den istifa ettim. Şimdi de kendimce haklı ve güzel bulduğum etkinlikleri olunca üye olmadan da katılıyorum, destek veriyorum.
İstifa edince EĞİTİM BİR-SEN’e üye oldum. Eğitim-Sen yöneticileri gibi inancıma 1400 yıl önceki “essatirül evelin” muamelesi yapmıyorlardı. Her ne kadar kimliğime ve dilime karşı mesafeli dursalar da, tabi ki bizim için öncelikli inancımızdı, inancımızdan sonra kimliğimiz gelirdi.
Kısa sürede Türkiye’nin en çok üye sayısına sahip olan eğitim sendikasına ulaşırken, hep iktidar partisinin arka bahçesi olmakla suçlandı. Ateş olmayan yerde duman çıkmaz misali, O da bunu kullanmadı değil. Bu yüzden iktidarın yanlışlarına zulümlerine ya hiç ses çıkarmadı ya da kısık sesle “özür dilerim sizi eleştirebilir miyim?” tavrında tepkileri oldu.
Aslında il ve ilçemizin yönetiminde samimi ve değerli insanlardan tanıdıklarım olmasaydı çoktan bu sendikadan istifa ederdim. Beni atmaları içinde hani az şeyler yapmadım da değil, atmadılar sağ olsunlar. Merkez ve ildeki yöneticileri fazla tanımam ancak ilçemdeki şuan yönetimdeki yöneticiler, hakikaten çok değerli insanlar, ancak onlarda sendikanın ilçe teşkilatını, o eski Ergenekonvari yapıdan/yönetimden bir türlü azat edememelerinden dolayı çok pasif kalıyorlar, hiçbir adım atamıyorlar.
Eski yapı ise, onların istemediği çok şeyi onların adına hareket ederek yapıyor, arka bahçelerde meyveler topluyor, yiyiyor çürüklerini de yönetime fırlatarak kirletmeye çalışıyor.
Sendikanın “sadaka değil zam istiyoruz” etkinliği dışında şimdiye kadar herhangi ciddi bir adımı olmadı. Ergenekon yapı yine kapalı kapılar ardında sendika yönetiminden habersiz ama sendika adını kullanarak ne kadar fırıldak varsa çeviriyor, çevirmeye devam edecektir de. Bu yüzden ben olsam o sendikayı onlara bırakırdım...
Başörtüsü yasağı sendikanın en büyük çıkmazı “yukarı tükürsem bıyık aşağı tükürsem sakal” misali oysa hükümetin kararı kısmen doğru sadece insan hakları açısından yanlış buluyorum. Ama karşı çıkacak olanlar insan hakları açısından bakmıyorlar. Bayraklaştırdıkları için şimdi ne yapacakları karakara düşünüyorlar. Neyse…
Geçen gün basındaki arkadaşlar Kızıltepe’de yeni temsilciliği kurulan ÖZGÜR EĞİTİM-SEN‘in yemeğine davet ettiler. Yemeğe gitmeden önceki akşam bunlar necidir neyin nesidir merak ettim. İnternetten sendika sayfasına girdim tüzüklerini okudum. Çok şaşırdım. EĞİTİM-SEN ve EĞİTİM BİR-SEN’in bir bileşkesi gibiydiler. Ama ne arka ne de ön bahçelerde çalışıyorlardı, bu çok hoşuma gitti. “Anadilde Eğitim talebini” tüzüklerine koymaları benim için en kayda değer maddeleriydi.
Ha Eğitim Bir-Sen’in olağan üstü gücünü biliyorum ve bunun farkındayım. Ama güçlü olanın yanında yer almaktan ziyade, ben haklı ve doğru olanın yanında yer alırım.
Roboski’ye giderken yolda üye oldum ve Başkan Yusuf Tanrıverdi’ye: “Daha iyisi ve güzeli kuruluncaya kadar benim için şimdilik en iyisi ve güzeli bu” dedim. O da kendisi için aynısını söyledi
Eğitim bir senden istifa edeceğimi duyurarak ve tüm dostlarımı da (tabi varsa) bu sendikaya davet ederek, Yeni yılda ÖZGÜR EĞİTİM-SEN ile gidebildiğim kadar eğitim yolculuğuma devam etmeye karar aldığımı bildirmek isterim.
Selametle