Şımarıklar Finali Oynamak İstiyor
7,2 Van depremi ile ilgili benden bir yazı beklediğinizi biliyorum ve sanırım yeterince herkes tarafından da yazılıp çizildi/konuşuldu. Herkes tozpembe kardeşlik tabloları çizdi ya da kendilerine çizdirildi ama ben çizmeyeceğim. Kimse bana çizdirtemez de. Biraz öfkem ve sinirlerim yatışsın diye bugüne kadar bekledim…
23 Ekim 2011 Pazar günü saat 13.42 civarında Kızıltepe’de ki o unutulmayacak sarsıntıyı hissederken merkez üssünün Bingöl ya da Elazığ olabileceği tahmininde bulunmuştum. Zira 6,4’lük 1 Mayıs 2003 yılındaki Bingöl depremini de Kızıltepe’de aynı şiddette hissetmiştim/hissedilmişti. Ve yine iki depremde beni aynı “şekil ve şiddette” bilgisayar masasının başında yakalamıştı.
Birkaç dakika sonra televizyon kanalları merkez üssü Van Tabanlı köyü ve şiddetinin de 6,6 olduğu yönünde verdikleri ki flaş haberleri doğrusu bana inandırıcı gelmemişti. Hemen hemen aynı şiddette hissettiğimiz iki depremin uzaklık mesafeleri dikkate alındığında şiddetlerinin aynı olması bana kuşkulu ve saçma gelmişti.
Ama ben, nereden bilebilecektim ki! Ekipler geçiksin, daha çok insan ölsün diye, şiddetini bilerek yanlış verebileceklerini. İçlerinde, biriktirdikleri kin ve hasedin bu kadar olabileceğini ummuyordum… Van depremiyle öğrenmiş oldum/olduk…
Aynı zihniyet Merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının ölmeleri için de önce yalandan “kurtuldular, hastaneye götürülüyorlar” bilgisini en yetkili ağızlardan vererek, arama kurtarma ekiplerin olaya müdahale etmelerini geciktirmemişler miydi? Kurtuldu bilgisinin astarsız olduğu ortaya çıkınca, bu seferde harekete geçen arama-kurtarma ekiplerine yanlış koordinatları vererek günlerce karlı dağlarda, boşu boşuna onları dolaştırmamışlar mıydı? Uçağın önemli parçalarını yiyerek-kemiren keçileri saymazsak, enkaza ilk acemi köylüler ulaştı…
Kim ne derse desin, kimse beni inandıramayacağı gibi kandıramazda. Bu deprem şiddetini ölçen alet tansiyon aleti değil ki, her seferinde farklı sonuçlar versin. Sonra depremi ancak bir sefer ölçebiliyorsunuz, bir sefer ölçebildiğin bir depremde nasıl farklı iki sonuç alabiliyorsunuz? Bunun mantıklı bir izahı var mı?
Deprem Van’ın Tabanlı köyünde oluyor ama bizim TRT 30 dakika sonra, Depremi son dakika haberi olarak nereden veriyor dersiniz. Muş’tan. Şaşırdınız değil mi? Muş nere Van’ın Tabanlı köyü nere? Muşta da Van’da olduğu gibi halkta bir panik havası hâkim ancak burada da bir yıkımın söz konusu olmadığı bilgisi izleyicilere aktarılıyor.
Bu minvalde haberler saatlerce sürdü. Ve arama-kurtarma ekiplerini hızlı davranmalarını engellemek bir yana yerlerinde çakılı bıraktı. Bunu bizzat ekiplerin ağzından dinledik. Amerika’nın deprem şiddetini farklı vermesi üzerine bölgeden yıkım haberleri gelmeye başlıyor. Ancak, bu haberlerden sonra arama-kurtarma ekipleri yola çıkmak için hazırlanmaya başlıyorlar. Arama kurtarma ekiplerini oyalama imkânları kalmayınca bu seferde…
Van depremzedelerine yardım yapılmasını engellemek için, yardım araçlarının yağmalandığı propagandası en acımasız bir şekilde kanallarda dilendiriliyor. Vatandaşın kalbini soğutmak istediler ama başarılı olamadılar. Zaten hiçbir zamanda olamayacaklardır.
Van depreminde tarihe not olarak düşen üç kare benim için çok önemliydi. 108 saat sonra enkazdan çıkarılan 13 yaşında ki Ferhat Tokay’ın sarsılmaz İMANI. Milli Güvenlik Kurulunda askerlerin hazırladığı slâyttaki bir resimde ceketini yere serip namaz kılan yaşlı amcanın FOTOĞRAFI ve aldığı battaniyenin içinde çıkan beş bin lirayı, iade eden ismini dahi vermeyen depremzedeli KÜRT KARDEŞİM. Bu üç kare Kürtlerin dini ve imanı hakkında sanırım yeterince bilgi vermektedir. Bu üç kareye karşılık sizin üç kareniz Taş, Sopa ve Bayrak yardımınız…
Bu yüzden yüksek sesle haykırmak istiyorum! Kürtler Müslüman’dır ve Zerdüşi değildirler.
Hacıma, namazıma, zekâtıma, kitabıma ve şahadetime rağmen beni Zerdüşt gören kerdüşlerle kardeşlik artık çok zor…
Velev ki Zerdüşiyim, Zerdüşte bir peygamberdi ya sizin kerdüşünüz?
Biliyorum problem inandığım dinimle ilgili değil, inkâr ettiğiniz kimliğimle ilgili, kimliğimle ilgili ki, İnanmadığınız dinimi kimliğime karşı kullanmayı kendinize en büyük görev/silah bilemişsiniz.
Bir yandan "Habil'i oynamak nereye kadar Kürt kardeşim" diyenler kendilerinin Kabil olduklarını unutuyorlar. "Kabil'i oynamak nereye kadar Türk kardeşim" demeyeceğim. Can çıkar huy çıkmaz.
Ama, biz asla kabil olmayacağız...
Depremzedelere yardım diye, gönderdiğiniz paketlerde Taş, Sopa ve Bayrak çıkmaktadır. Taşta bizim, Sopada bizim bayrakta bizimdir. Biliyorum hayalinizde ki bayrakta ay ve yıldıza yer yoktur. Bunların yerine (gökbayrak) mavi zemine beyaz Kurt kafasıydı hayalleriniz. Siz ve atalarınızın bu bayrağı ve İstiklal Marşını değiştirmek için ne çok çabaladığınızı da iyi biliyorum.
Bunun için, İstiklal Marşının bestecisini ve yazarını yurt dışlarına sürgün etmediniz mi? Sürgünde ölmediler mi? Yaptığınız şatafatlı mezarlar umurumda değildir. Van depremin şehitleri için yapacağınız 601 adet şatafatlı mezarda umurumda olmayacaktır.
Bizim Bayrakla bir sorunumuz yok. O bayrağın ve bu ülkenin 780 bin kilometre karesinin her karışında atalarımızın kanı var, asıl bu ülkenin sahibi biziz. İstanbul ve İzmir İşgal edilirken sevinç çığlıkları atan sizlere karşın Düşmanı bir bir püskürttükten sonra, gelip işgalcileri denize döken de yine bizlerdik.
Haçlı savaşlarında, Malazgirt Savaşında ve Ankara Savaşında sizi yok olmaktan kurtaran yine biz değil miydik? Kurtuluş savaşını biz başlatmadık mı? Sizi bizden başka kim düşmandan kurtarabilirdi ki?
Ama öte yandan zengin, şımarık birilerin medyada kin ve nefret kokan konuşmaları ve yardım diye gönderilen Taş, Sopa ve Bayrakların tüm bölgede ve aynı şiddette 7,2’den daha fazla bir sarsıntıya sebep olduğunu bilmelisiniz. Bu sarsıntı yıkmamış, öldürmemiş ama ölüm uykularında olanları bile uyandırmıştır. Niye bu topraklarda ilada Arap baharının finalini oynatmak istiyorsunuz?
Zira Rabbimiz: “Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz.” (17/16)
Bu "Şımarık ve Refah içinde yaşayanlar" kinlerini böyle kusmaya devam ederlerse korkarım ki, Arap baharının Suriye maçından sonra ki Finali topraklarımızda oynanacaktır. Bu Final bu güzelim Ülkenin altını üstüne getirecektir.
Bu finali İNSAN eksenli sivil bir anayasadan başka hiçbir güç engelleyemeyecektir. Bütün ana ve artçı depremlere rağmen, Suriye maçı bitmeden bizim İNSAN eksenli sivil anayasamızı bitirmemiz gerekmektedir.
Yoksa Şımarıklar Finali oynamak istiyorlar…
Selametle
Mahmut Semen
Kızıltepe
29/10/2011
***
Ek açıklama:
"Deprem her ne kadar Van'dan gelse de bizi üzdü" diyen Haber Türk kadın spikerini çoğunluğun aksine, ard niyetsiz ve samimi bulduğumu ifade etmeliyim. Gerçek niyeti mesafenin uzaklığını ifade etmekti. Ancak bunu ifade etmede, yanlış kelimelerle kurduğu cümle doğal olarak yanlış oldu. Daha sonra da bunun içinde özür dilemesi sanırım samimiyetini göstermesi açısından yeterlidir.
***
Yasal Uyarı
Yazarın yazıları, fikir ve düşünceleri tamamen kendi kişisel görüşüdür ve sadece kendisini bağlar.
Haber ve Köşe yazılarına yapılacak yorumlarda yorum yapan kişi yasal sorumludur. Sitemiz yorumlardan yasal sorumlu değildir.