Makalemizde akademik ayrıntı ve tanımlara girmeden
ortalama bir okuyucunun anlayacağı bir dil kullanmaya çalışacağız.
“Sünnet”le kastımız, Peygamber’(s.a.v.)e nispet
edilerek nakledilen söz ve davranışlardır. Davranışlara dair rivayetler yani
fiilî sünnet daha güçlü kabul edilmiştir.
Âlimler sünneti rivayetin değeri açısından sahih,
hasen, zayıf ve mevzu (uydurma) şeklinde kısımlara ayırmışlardır. Farklı
açılardan farklı taksimler de yapılmıştır. Bunlar arasında delil olarak
kullanılmaya elverişli olanlar sahih hadislerdir. Bizim burada delil olmaya
elverişli derken kastımız, dini açıdan delil olma keyfiyetidir. Değilse, bir
toplumu, o toplumun eğilimlerini, sosyal yapısını, medeniyetini tespit etme
gibi hususlarda yerine göre uydurma hadis bile delil gösterilebilir.
Sahih hadis, hem adaleti ve hem de hafızası güçlü
olan ravilerden nakledilen hadistir. Bu, senedin sahihliği açısındandır.
Hadisin metninin sahihliği ise diğer sahih hadislerle uyumlu olması ve subûtu
kat’i olan ayetlerle çelişmemesiyle ölçülür. Kur’an’ı tebliğ, teybin ve
uygulamakla görevli Peygamber’in Kur’an’la çelişecek sözler söylemesi ve onunla
ters davranışlarda bulunması düşünülemez.
Ravinin adalet ve hıfz yönünden mükemmel olduğunu
belirleyen hadisçilerin kendileridir. Hadisçiler her ne kadar bu işe önem
vermiş ve bu işin ehli iseler de insandırlar ve insan hata etmekten salim
değildir.
Mesela Buhari, Ebu Hanife’yi bid’at ehlinden sayar
ve onu âdil bulmaz. Bu sebeple de Ebu Hanife’den hadis rivayet etmeyi caiz
görmez. Ayrıca insan hafızası ne kadar güçlü olursa olsun nisyan ile maluldür.
Bu sebeple kelamcılarla fakihler hadisin metnine önem vermiş ve değerlendirme
yapmadan onu delil olarak kullanmamışlardır.
Kuşkusuz burada söylediğimiz her kelamcı ve fakih
için geçerli değildir, kastımız genel eğilimdir. İşte bu gibi sebeplerle re’y
ehli ve hadis ehli ortaya çıkmıştır. Ülkemizin büyük çoğunluğunun bağlı
bulunduğunu iddia ettiği Hanefilik ve Maturidilik re’y ehlindendir; bu iki
mezhep hadisin metninin de sahih olmasına önem verirler.
Sözümüz Hanefiliği ve Maturidiliği dini anlamada
metot olarak seçmiş olanlar için geçerlidir. Günümüzde Hanefi ve Maturidi
olduğunu söyleyip körü körüne bunların peşinden giden, bu mezheplerin bağnazı
olup her sahih denilen hadisi de yine körü körüne savunanlar için
değildir. Aslında bu kimseler sahih diye
savundukları hadislerle ne ameli açıdan ve ne de itikadi açıdan uymazlar,
onların uydukları sadece ve sadece mezheplerinin görüşleridir. Haddizatında bu
kimseler kendi mezhep âlimlerini de gerçek üzere bilmezler, onlara mezhebimizde
“muteber görüş şudur” diyen kimselere itibar ederler. Herhalde bir müçtehit
sözü muteber olmasın diye o görüşü ileri sürmüş değildir. Mezhepte hangi
görüşün muteber olduğunu söyleyenler de hakikatte muteber saymadıkları
görüşleri ileri süren müçtehitler değerinde değillerdir.
Siz, bazılarının sahih dediği bir hadisin ayete
aykırı olduğunu söyleyip o hadisin sahih olamayacağını söylerseniz bu bağnazlar
sizi Peygamber düşmanı ilan eder, bununla da yetinmez ayetin delil olarak
kullanılamayacağını söylerler. Sahih diye bilinen bir hadisi reddeden eğer
Peygamber düşmanı ise Allah’ın ayetini reddeden niye Allah düşmanı sayılmasın
ki?
Aslında bu gibi kimselere mezhepleriyle çelişen
sahih bir hadis getirirseniz o zaman da o hadisin kendi mezhep âlimleri
tarafından ya müevvel yahut mensuh kabul edildiğini söylerler. Peki, bunun
muevvel yahut mensuh olduğunu ispatla derseniz, onu ben bilmem mezhep âlimlerimiz
bilir derler. Bu sebeple diyorum ki bu gibi kimseler aslında sahih hadisle amel
etmezler; onların dertleri kendi mezhepleri, tarikatları veya cemaatleridir,
gerçeği bulmak değildir.
Sahih diye bilinen bir hadisi –ayetleri veya başka
sahih hadisleri gerekçe göstererek reddetmek- eğer Peygamber düşmanlığı ise
hadisçiler dâhil her âlim peygamber düşmanıdır, eğer dinden çıkmak ise dinde
kalan hiçbir âlim yoktur.
Bazıları Kur’an’ı nakledenlerle bize bu hadisleri
nakledenler aynı insanlardır. Sahih denilen bir hadisi reddederseniz Kur’an’ı
de reddetmeniz gerekir, gibi safsatalar ileri sürerler. Kur’an’ın nakli ile
sözünü ettiğimiz hadislerin nakli aynı değildir. Her iki nakil arasındaki
farkları burada anlatacak değiliz. Zaten biri bunu anlamıyorsa ona hiçbir inceliği
anlatamazsınız.
Malumat sahibi olmakla âlim olunmaz; âlim, elde
ettiği malumatı değerlendiren kişidir.