İtidal çağrısı yapanların bile taraflarca dışlanıp
öbür tarafın adamı diye lanse edilmeye çalışıldığı dönemlerden geçiyoruz. İç
meselelerde de böyle dış meselelerde de. Gerçi, “Böyle olmayan bir dönem mi var?”
Diyeceksiniz ama günümüzde bu durum daha da alevlendi. Bunda sosyal medyanın
büyük bir etkisi var.
İslam âlemi için en büyük tehlike mezhep
çatışmasıdır. Diğer anlaşmazlık ve çatışmalar yerel kalmaya mahkûmdur. Çevreye
zararları olsa bile cüz’i ve telafi edilebilir zararlardır. Oysa mezhep
çatışması alevlendi mi İslam âleminin tamamını içine alır.
Aslında
çatışmaların temelinde en etkin faktör ulusal çıkarlardır. Bazıları açısından ulusal
mevcut ulusal çıkarları koruma bazıları açısından ise mevcut çıkar alanlarını
genişletme peşinde. Mezhepler, bu söylediğimiz iki hedef için halk yığınlarının
manipüle etmesi için araç olarak kullanılıyor. Sünnilik de böyle, Şiîlik de.
Daha yakın zamana kadar dindarım diyenlerin çoğu,
İslam âlemi için en büyük tehlikenin mezhep çatışması olduğunun altını
çizenlerin bile önemli bir kesimi işler kızışınca mezhepçilik yapmaya başladı.
Mezhepler mi değişti, hayır mezheplerde bir değişiklik olmadı. Değişen ulusal
çıkarlardır. Taraf tutmada en etkili faktör budur.
Düşünüyorum da şu Sünnicilik yapanlar Şiî bir
ortamda yetişmiş olsalardı iflah olmaz bir Şiî olurlardı. Aynı şekilde Şiîcilik
yapanlar Sünni bir ortamda doğmuş olsalardı iflah olmaz bir Sünni olurlardı.
Belirtmek gerekir ki bu mezheplerin kurucusu
durumunda olanlar bu mezhep bağnazı veya mezhepleri başka endişelerle araç
kullananlar kadar mezhepçilik yapmıyordu.
Hasan-i Basri’nin ders halkasından ayrılan ve bu
ayrılışından sonra Mutezili mezhebin kurucusu olarak kabul edilen Vasıl b. Ata
Hasan-i Basri’nin ders halkasının devam ettiği mescitte ders halkasını
oluşturmuştur ve iki ders halkası aynı mescitte devam etmiştir. Geçmişte mezhep
çatışması hiç olmadı demiyorum ama günümüzde mezhep çatışması kışkırtıcılığı
günümüzde olduğu kadar olmamıştı.